Ne salgınmış
arkadaş. Kimyamızı bozdu, alışkınlıklarımızı değiştirdi. Hatta fiziksel
görüntümüzü bile etkiledi, millet obez oldu filan yani. Hele de harcamayı ve
bunu göstermeyi seven toplum üzerindeki etkisi çok vahim oldu.
Ben mi? Evet “Gazeteci”
kimliğim bana özellikle “dolaşım” konusunda ayrıcalık tanısa da ben ayrıcalık
sevmem. En önemli derdim bir yıldır aklı başında sergi gezememek, hatta güzel
bir senfonik konser izleyememek.
Tamam, ben de
biliyorum online konser yayınlarını. Hatta Bocelli’nin teee İtalya’dan yaptığı
“tek kişilik” Paskalya günü Milano'nun merkezindeki Duomo Katedrali'nde verdiği konseri
“canlı” izledim. https://www.youtube.com/watch?v=huTUOek4LgU&t=5s
hala buradan izleyebilirsiniz.
Gaye
Doğanoğlu “abla” bildiğim, değerli bir insandır. 30 yıla yakındır
samimiyetimiz. Yani siyasete başlamadan önce. Ona demiştim bi gün: “Abla,
senfoni beni provaya çağırsa koşarak gidesim var.”
Bu arada
kadir Dursun’un organize ettiği “Akra Caz’ı internet üzerinden dinlemeye içim
elvermedi.
Geçenlerde
Dokumapark’da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde açılışını Hakan Tütüncü’nün
yaptığı sergiyi, açılıştan sonra gezip fotoğraf çekmeme rağmen masal sayfama
taşıyamamıştım. Ama yetti…
Antalya’da
olmasından keyf aldığım, kendimce eksiklerini dile getirip insanları karşıma
aldığım Antalya Kültür Sanat nihayet kapılarını açtı. Evet, onlarda pandemide
online işler yaptılar, çokta ilgi gördü ama bende öyle olmuyor.
Orhan Çakmur
kardeşim müjdeledi sergiyi. “Kadim Antalya’nın Güncel Portresi Nisyan” adlı
sergiyi gezebileceğimi söyledi. Davut Çetin başkanı aradım. “Haftaya birlikte
gezelim” dedi.
Bundan haberi
olmayan Orhan kardeşim, her zamanki nezaketiyle hafta başında beni aradı. “Ben
sergiye geçiyorum. İstersen birlikte gezelim” dedi. Başkanla sözleştiğimizi
anlattım ki ben başkanın randevusu iletmek için aradığını sanmıştım. Pazartesi
geçti, Salı geçti. Dayanamadım, Çarşamba günü gittim sergiyi gezmeye. Davut
başkan’dan ses yok ya “ekildik” sandım.
Antalya
Kültür Sanat ve Kıraç ailesinin Antalya’ya verdiği en önemli “değer” Mürüvvet
hanım” ile pandemide görüşemedik. Sergi yok ama kendisi de “yaş durumundan” bir
süre evden çalıştı. “Biraz süreci konuruz” diye düşündüm ama meşguldü. Bu arada
55 yıllık ömrümde, kültür ve sanatı en dolu konuştuğum 3-5 kişiden biri olan
Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü’ye fotoğraf yolladım. “Bir de birlikte
gezelim” dedim. El cevap. “Yarın saat 11.00’de Davut Başkanla birlikte
gezeceğiz.”
İletişimin
ardından Orhan aradı. “başkan 11.30’da bekliyor.” Burda uzun uzun sergiyi anlatmayacağım. Finali
bilinen film gibi olmasın. Ama bunca sergi açmış, sergideki fotoğrafların en az
% 90’ının benzerini çekmiş biri olarak bu sergide kayboldum. Evet o koliler,
Antalya’nın kaderi olan gecekondusundan rezidansına kadar çirkin yapılaşmayı,
girdapları, inatla kıyıda köşede kalan doğal güzellikleri burada görmüyor
yaşıyorsunuz.
Sergi sonrası
Tütüncü ve Çetin’in sadece “kültür-sanat” içeren yarım saatlik sohbetinin tam
ortasındaydım. En güzeli, bu sergi buradan sonra başta Dokuma olmak üzere
Antalya’nın, Kepez’in değişik noktalarında devam edecek olması.
Gelelim emeği
geçenlere. Murat Germen. İstanbul
1965 doğumlu. İlkokulu Bahariye’de, orta ve liseyi Saint Joseph’de bitirdi.
Babası kent planlaması uzmanı ve öğretim üyesi, annesi arkeolog. Anneannesi
Nazım Hikmet’in kızkardeşi. Saint Joseph’in dünya liseler ikincisi olan
voleybol takımının pasörüydü. Ardından, o da babası gibi İTÜ’de Kent ve Bölge
Planlamacılığı’nı bitirdi. Sonra Boston’daki MIT’de mimari okudu ve 1992’de mastırını
da birincilikle tamamladı. Kuratöryel Tasarımı yapan Yeşim Demir Pröhl, ufkumu
açtın. “Sergi” anlayışıma yeni bir boyut getirdin. Sağol.