“Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti
aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, hulâsa
bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde,
basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir”
Büyük Kurtarıcı Ulu Önder Gazi Mustafa
Kemal Atatürk böyle
diyor.
Yazıya niçin mi Ata’nın bu vecizesi ile başladım ?
Bugün ‘3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’ de
o bakımdan.
Pekala Türkiye’de
basın özgür mü ?
Bu soruya ‘evet’ diyenin
alnını karışlarım.
Bizde basın asla
özgür değil..
Basının üzerinden inanılmaz bir baskı, tehdit
ve şantaj var.
Korkusuzca yazıp
çizen gazetecilerin sayısı çok az..
Türkiye geneli için
de, Antalya için de ne yazık ki durum böyle.
Siz bakmayın bugün
basın özgürlüğü üzerine atılan ve atılacak
nutuklara..
O nutukları atanlar ile iktidara şirin görünmek
adına köşelerinde basın özgürlüğüne üzerine inciler dökenlere, televizyon
ekranında şaklabanlık yapanlara..
Her sektör gibi
basın da yerlerde sürünüyor.
Birkaç yürekli patron ile birkaç yürekli
gazeteci dışında işini adam gibi yapanı zor bulursunuz.
Günümüzde ya iktidar partisine, ya da
yandaşlarına yaşacaksınız, ya da etliye sütlüye karışmayıp, çiçek böcek
yazacaksınız.
İkisinden birini
seçmeyen gazete ve gazetecinin ayakta kalma şansı yok gibi.
Kimi çevreler ve
iktidarın borazanları kıssa da gerçekleri gizlemek, gerçeklerden kaçarak pembe
tablo çizmek olanaksız.
Ne yaparsak
yapalım, gerçekleri ne kadar gizlersek gizleyelim her şey ortada..
Hükümeti
eleştirmek, yanlışları söylemek, sorunları sıralayıp, çözüm yollarını yazmak
suç.
Meslek
ilkelerinden, doğrulardan taviz vermeyen ‘mangal yürekli’ gazeteciler de var..
Kelaynak kuşları
misali çok az kaldı o gazetecilerden.
Şimdi bizde şöyle
yorumlanıyor basın özgürlüğü..
AKP hükümeti, gazetelerin, televizyonların,
radyoların, hatta internet gazetelerinin patronlarını, genel yayın
yönetmenlerini, köşe yazarlarını ve muhabirlerini tayin ediyor.
AKP’yi alkışlamayan
gazeteci anında kapı önüne konuyor.
AKP’nin hizmetindeki bir merkezden gazetelerin
hangi manşeti atacağına karar veriyor.
Olay öylesine garip
bir hale geldi ki televizyonlarda haber bülteni yayımlanırken, iktidarın hoşuna
gitmeyen haber ya da görüntü varsa yayın hemen kesiliyor, reklamlara
girilerek ‘Yanlışlık ! ‘ anında düzeltiliyor.
Penguen televizyonlar, yandaş ve yalaka
gazeteler ile gazeteciler tayin ediyor gündemi.
Koca koca adamlar
utanmadan sıkılmadan gerçekleri saptırıp, halka yalan bilgi
veriyor, kamuoyunun kafasını karıştırmak adına takla üstüne takla atıyor.
Bir gazeteci ya da
köşe yazarı muhalefet ediyorsa patron fena halde fırça yiyor :
“Maaşını sen veriyorsun neden bu adama
yazdırıyorsun” fırçası yiyor
patron..
Ya başına
geleceklere razı olup, cesaretli davranarak bildiğini okuyor, ya da emir ve
talimatlara uyarak yandaşlar sınıfına katılıyor.
Şimdi tablo bu
kadar karamsar iken, gerçekler gün gibi ortada iken kalkıp ‘ 3 Mayıs Dünya
Basın Özgürlüğü Gönü’nü kutlamak, sırf spor olsun diye ‘Gazeteci istediğini
korkusuzca yazıp çiziyor, kimseye hesap vermiyor, siyasi iktidar asla ve kata
basın üzerinde baskı kurmuyor, basın özgürlüğünü kısıtlayıcı uygulamalar
yapmıyor” demek riyakarlık olur..
3 Mayıs Dünya Basın
Özgürlüğü Günü’nü kutlayan kutlasın..
Böyle kutlamalar
bizden uzak dursun..
Basın özgür olana
kadar…