"Az eğitimli, düşük gelirli, at gözlüklü, inançlı insanlar, her dönemde, her yerde güçlü efendileri için çalıştılar, çabaladılar. Efendilerine biat ettiler."
17 Nisan 1940 tarihinde açılan, 27 Ocak 1954'te kapatılan Köy Enstitüleri, açılışlarının 84. yıldönümü vesilesiyle geçtiğimiz hafta tekrar gündeme geldi. Türkiye'ye özgü bir eğitim modeli olan Köy Enstitüleri ile ilgili olarak etkinlikler düzenlendi, çeşitli açıklamalar yapıldı. Sosyal medyada Köy Enstitülerinin önemi üzerinde yapılan paylaşımları okudukça yukarıdaki sözleri anımsadım. Düşündüm Köy Enstitüleri kapatılmasaydı Türkiye bugün nasıl olurdu?
Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük eğitim, kültür ve aydınlanma projesiydi. Kemalizm ilkelerine dayalı, Türkiye'nin özel koşullarına göre yaratılmış özgün bir eğitim modeliydi. İkinci Dünya Savaşı'nın olağanüstü koşullarına rağmen, 1940-1954 yılları arasında 21 Köy Enstitüsü eğitim vermişti. Enstitülerde, köylülere hem örgün eğitim veriliyor hem de modern ve bilimsel tarım teknikleri uygulamalı olarak öğretiliyordu. Her köy Enstitüsü'nün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı.1950'ye kadar kız-erkek karma bir eğitim öğretim uygulandı. Öğrencilere işe dayalı, uygulamalı, laik, çağdaş, çok nitelikli bir eğitim öğretim verildi. Kurulduğu bölgenin özelliklerine göre şekillendirildi.
Köy Enstitüleri'nin bir sonraki aşaması köylerde toprak reformuydu. Ancak enstitülerden memnun olmayan toprak ağaları, aşiret reisleri İnönü’nün 'Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu' çıkarmak istemesine karşı çıktılar. Karşı çıkanların başında gelen Adnan Menderes ve ekibi CHP'den ayrılarak Demokrat Partiyi kurdu. Demokrat Parti 1950'de iktidara geldikten sonra ABD'den yardım talebinde bulundu. Köy Enstitülerinden rahatsız olan ABD'nin yardım için ileri sürdüğü koşullardan biri de "Köy Enstitüleri" uygulamalarının kaldırılmasaydı. ABD’nin bu şartı meclise sunuldu. 27 Ocak 1954'te bu şart mecliste kabul olunarak Köy Enstitüleri kapatıldı.
Toprak ağaları, aşiret reisleri, tutucu eğitimciler bu kararın alınmasında etkili oldular. Yerine sorgulamayan, akıl, bilimden uzak eğitim sistemi getirildi. Köy Enstitülerinin kapatılması, Atatürk devrimlerinden uzaklaşılması, karşı devrim sürecinin başlaması sürecinde önemli bir aşama olarak görülebilir. Aydınlanma, ulusal kalkınma, eğitim, kültür projelerinden uzaklaşmanın başlangıç noktası olarak da nitelenebilir. 1954 'te kapatılan Köy Enstitüleri zaman zaman kamuoyunun gündemine geliyor. Konferanslar, etkinlikler düzenleniyor. Yerli, yabancı pek çok bilim adamının dikkatini çekiyor. Akademik araştırmalara konu ediliyor. UNESCO da bu modeli gelişmekte olan ülkelere tavsiye etti.
Öte yandan, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, atıl durumda bulunan Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nü restore etmek için 17 Nisan 2021 tarihinde çalışmalara başlamış, ancak Milli Eğitim Bakanlığı'nın verdiği izin her nedense bir ay sonra iptal edilmişti. Geçen hafta Köy Enstitülerinin 84. kuruluş yıl dönümü vesilesiyle İzmir'de Adnan Saygun Kültür Merkezi'nde düzenlenen bir etkinliğe yoğun ilgi gösterildiği görüldü. Sosyal medyada yapılan paylaşımlarda, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşlarına verdiği fırsat eşitliği ile pek çok insanın hayatını güzelleştiren Köy Enstitüleri'nin aynı amaç doğrultusunda bugüne uyarlanarak yeniden açılmaları umudu dile getirildi.
Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında Köy Enstitülerinin günümüze uyarlanarak yeniden açılmaları, tekrar hayata geçirilmeleri mümkün olabilir mi? Kendilerine biat eden insanların az eğitimli, yoksul, dünyaya kapalı olmasından nemalanan ve inançlarını istismar eden, tarikatlarla eğitim konularında protokoller imzalayan AKP iktidarından bunu beklemek aşırı iyimserlik olur. Ancak post -AKP iktidarı dönemine ilişkin geliştirilecek projeler arasında Köy Enstitülerinin günümüz koşullarına uyarlanması projesi de eklenebilir. Bu amaçla eğitimcilerin öncülüğünde paneller, sempozyumlar vs. düzenlenebilir. Akademik çalışmalar gerçekleştirilebilir. Belediyeler ayrıca, Hasanoğlan örneğinde olduğu gibi, bölgelerindeki atıl durumda olan Köy Enstitülerini, kamuoyunun da desteğini alarak restore etmeye yönelik girişimlerde bulunabilirler. Bu yerler halka açılabilir.
Önemli olan umudu yaşatmak, canlı tutmak...