Yediği önünde, yemediği ardında bir arkadaşım ile sohbet ediyoruz. Sağlık, ekonomik, sosyal, ailevi, kişisel bir sorun yok ama huzursuz ve kaygılı.  Hani derler ya, "Allahtan belanı mı istiyorsun?" modunda bir durum.

 

   Evet ama bizim kaygılarımız kendimiz için değil ki, keşke öyle olsa.

 

   Bu yüzden bazen ailelerimize, aldığımız terbiyeye ve eğitimde de kızmıyor değiliz. Herkes, o kadar sorun yumağı içinde yuvarlanırken, "Huzur tepmesinin" alemi mi var diye.

 

    Artık sokaklarda boş boş amaçsız dolaşanları, geceleri sahillerde, parklarda sabahlayanları, hep mi biz görüyoruz.

 

   Büyüklerin bir dilekleri vardır, "Yavrum, Allah gördüğünüzden geri bırakmasın, aratmasın ve iyi insanlar karşınıza çıkarsın."

 

     İyi de, bu memlekette her şey almış başını gidiyor. Tamam çoğu kişinin "tuzu kuru" olabilir. Neden görmek istemezler; bir depremde, sel felaketinde sadece çürük yapılar yıkılmaz. Taş gibi sağlam yapılar da yerinden oynar, kullanılamaz hale gelir.

    Bu insanlar ve insanlık için de geçerlidir.

 

    Artık 15 yıldır Suriye ve Mısır sevdamız ve nefretimizin ülkemize neler kaybettirdiğini; bazı dinci ve İslamcı akımların arakasında kimlerin olduğunu; din ve İslam adınaymış gibi görünürken, kimlerin değirmenine su taşıdıklarını hala görüp anlamadık mı?

 

    Thomas Edward Lawrence gibiler, bu topraklarda hiç bitmedi ki. Bir zamanlar bu ülkede bir dedikleri iki edilmeyen Fethullah Gülen gibilerin neler yaptıklarını, hatta milletvekili bile yapılanların şimdi de nerelerde olduklarını bilmeyen var mı ki?

 

    Bütün bu olanları görüp, az ileride de selin geldiğini sesinden anlayan birileri olarak, gel de bu ülkede huzur içinde yaşa.

 

   Yılın çoğunu Angara'da geçirsek de, yine de yazın memlekete kan çekiyor, alıp başımızı güneye atı veriyoruz kendimizi.

 

    Şu sahillerin sokaklarında gezen "çulsuz" turistleri bile kıskanır oldum.  Adamın/kadının giyiminden, tavır ve davranışlarından belli ki ülkesinde de yerlerde süründüğü.

 

    Gel gör ki, bir özgüven ki sormayın gitsin. Sanki "küçük dağları o yaratmış". Haklı bu insanlar. Tamam, varsıl olmayabilirler, hatta yoksul da olabilirler ama muhtaç değiller.

 

ARKALARINDA DAĞ GİBİ DEVLETLERİ VAR!.. Bizim mi, üzgünüm ki neyimizin olduğunu zaman hepimize gösterecek.

 

    Umarın ben yanılırım.

 

    Bir gecede paralarımızın nasıl pul olduğunun hesabını veren yok.  Birileri için, "ekmek elden (devletten), su gölden (Allah veriyor)", bundan daha iyi bir yaşam olur mu?

 

     Orta Doğuda, Suriye sınırında olanları dün bir asker ile konuştuk. Arkadaşları oralarda şehit olmuşlar.  Olanları görüp, olacakların da farkında olunca, "Neden şehir olduk ki ağabey" sözü, "Vatan sağolsun"u çoktan aşmış.

 

     Olanları görünce İçi yanıyor bu insanların.

 

      Benim de içimi sızlattı.

 

  Diktatörler ve Faşizm, toplumu, böler, hayali düşmanlar yaratıp, toprakları, ülkeleri, soyup soğana döndürdükten ve cebini doldurduktan sonra da halkı dertleriyle baş başa bırakır ve gider.

 

     Uzun zaman sonra, ilk defa CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu bu kadar Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine inanmış ve kararlı gördüm.

 

    Toplumsal karşılığı da oluşturulmaya çalışılıyor gibi.

 

    Tayyip Beyi de, son zamanlarda Hannibal gibi.

 

    "Ya bir yol bulacağız, ya bir yol yapacağız" modunda.

 

    Elbette ki bütün hikayelerin baş kahramanı sizlersiniz.

 

    Kendinizin değirmeninin farkında olmasanız da;

    Kimin değirmenine su taşıyacağınızı göreceğiz.