İlk bakışta son derece abuk gelebilecek bir cümle ama olay o kadar basit değil. Konuya bir çok açıdan bakmak mümkün ama ben, insanın sosyal ve etik evrimi açısından bakacağım.

  Aslında bunu düşünmeme iki olay sebep oldu. İlki toplumumuzda yaşanan bu kadar dejenerasyon. İkincisi de bir kaç yıl önce izlediğim bir film ve bir konferansta verilen örnek.


  Belki aldığım aile terbiyesi (bunu bir ayrıcalık olarak da görmüyorum. Benim kısmetime düşen idi demek daha iyi olur), eğitim, çevre faktörleri ve aile gibi o gün kızdığım ama bugünden bakınca iyi ki dediğim bir terbiye almışız ama bunun, bu gün için bu kadar anlamlı olacağı hiç aklıma gelmemişti.


   Etrafıma bakınca, oldukça fazla şey artık beni rahatsız ediyor. İnsanların biri birine saygısızlığı. Devletin halkına olan sorumsuzluğu, vurdum duymazlığı. İnsanların birbirlerini kandırmalarının bir ayrıcalık sayılmasından tutunda, devletin soyulmasına, siyasilerin o kadar yalanı halkın gözünün içine baka baka söylemesine kadar her şey beni rahatsız ediyor.


  Geleceğe ilişkin umutlarımı törpülüyor.

  Elbette ki umutsuz değilim. İnsanlığın yönü hep iyiden ve güzelden yanadır. Yıllar sonra olanlara bakıp da, yıllar sonra biz bu kadar haltı niye yedik diye diyeceğiz de, ona üzülüyorum.


   İlk çağlardaki insanlar, elbetteki bu günün insandan çok farklı idi. Fiziksel olarak da, davranış, yeme içme ve yaşam biçimi olarak da.


  Belki o günler insanoğlu, insan gibi yaşıyordu. Düşünmeden, sorgulamadan, sadece bildiğimiz kadarı ile. Yiyor, içiyor, avlanıyor, kovuklarda saklanıyor, en güçlüler neslin devamını sağlamak için, kadın cinsin seçiciliğinde bir yaşam yaşıyordu.


    Zaman ile birlikte bir garip yaşamaya başladık; ahlak/etik kurallarını oluşturduk. Düşünmeye, duygularımızı geliştirmeye başladık, biribirimizi, başka şeyleri sevmeye kadar da ilerledik.


  Sonra da aynı türün içinde aynı cins ve karşı cins ile sevmek gibi duygusal bağlarımız oluşmaya başladı.


  Kendimizin dışındaki şeyler ile duygusal ilişkiler içinde olmayı öğrendik. Beklenti içinde olmayı öğrendiğimiz gibi, hesap bile sorar olduk.

    Birkaç yıl önce, "Pİ" diye bir film izledim. Uzun bir film idi. Baş rolde bir çocuk ve bir Bengal kaplanı.


    Filmde, çocuk ile Bengal kaplanı bir kayık da karaya ulaşmaya çalışmaktadırlar. Yol günlerce sürmekte ve son gıda stokları da bitmek üzeredir. Çocuk haklı olarak kaplan ile her şeyini paylaşmakta ama ne yapacağını da bilememektedir.


   Bir gün kaplan, kocaman bir balık görür ve sandaldan denize atlar. Ama balık kaçmıştır. Kaplan dalgalar arasında sandala binmek için uğraşsa da becerememektedir. Çocuk da kaplana acımakta ama bu kadar açlıktan sonra "ya beni yerse" diye de kuşku da duymaktadır.


   Sonunda insanlığına yenilir ve kaplanı sandala alır, son yiyeceklerini de paylaşır. Derken, sandal bir adanın kıyısına, ırmağın ağzına doğru ormanlık bir bölgeye sürüklenir ve karaya oturur.


   Çocuk şaşkın, kaplan heyecanlı derken birden kaplan sandaldan atladığı gibi dosdoğru ormanın içine doğru koşar ve gözlerden kaybolur gider.


   Bir süre belki gelir diye düşünse de, kaplan gelmez. Çocuk, onun ile yiyeceğini paylaştığını, denizden sandala köprü yaparak onun hayatını kurtardığını düşünür. Bu kadar yaptıklarının karşında, giderken bir kere bile olsa arkasına, kendisine bakmamasına üzülür, bozulur.


  Oysa olay son derece basittir. Doğanın koşullarında olan ile toplumsal olarak oluşturduğumuz şeyler aynı değildir.

   Doğada olan her şey, kendi şartlarında vardır ve oluşur. Bir minnet ya da bir başka şey olmaz. Kuralları acımasızdır.


   Toplusal olarak ise, rvrimleşmenin sonucunu yaşıyoruz. Olaya, aldığımız terbiyeyi, eğitimi, her şeyi katarız.

   Üzüntüm, bu kadar evrimleşmeden sonra, nasıl oluyor da, genetik köklerimize dönebiliyor, acımasız, zorba ve saygısız, sevgisiz olabiliyoruz.


  Kaplan, genlerinden gelen davranışını sergiledi. Çocuk ise, toplumsal olarak aldığımız eğitim ve terbiyeye göre bir beklenti içinde olur ve davranış sergileriz.

   Kaplan, kendini güvende görünce arkasını dönmeden gider. Gelişmemiş insan ya da insan topluluklarının davranışlarını anımsayın 


  Çocuğun, hayatını kurtardığı kaplandan kendisine dönüp bakmasını beklemesi insani bir davranıştır.

 İşte insanoğlundan, insanlığa geçmek için binlerce seneyi, bunun için vermiştir..


   Sevmeyi, saymayı, ummayı vermeyi, almayı öğrenmek için yıllar harcamıştır. Ah şu gen yok mu?

     Dilerim isanoğlu, biran önce insanlaşır da hem kendisi hemde dünya rahat eder. Bu gidiş ile insan, insanoğlunun hırsları sayesinde her şeyi yok edip gidecek.

--Yazık!..