Hemen bu girişin arkasından çok büyük laflar edeceğim aklınıza gelmesin. Çocuk aklı ile, çocukça bir öykü anlatırsam derdim daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum.
Adam, haftanın yorgunluğu ile kanepeye uzanır.
Oğlu da, öğretmenin ev ödevi vermediği için mutludur; haftanın yorgunluğunu gidermek için, hafta sonu programı yapmak için ha birer Anne ve Babasına öneriler getirmektedir.
Baba, çalışma odasında gider ve şöyle ortalığı bir süzdükten sonra, çekmecenin içinde katlanmış bir Dünya Haritası görür.
Hem oğlu kırılsın istemez, hem de hafta sonu yatıp, uzanıp evde dinlenmek ister. Hemen haritayı çekmeceden alır, gelişigüzel yırtar ve çalışma masasının üstüne atar. Oğluna da, bu dünya haritasını, çalışma masanın üstünde birleştirirsen, söz veriyorum, seni hafta sonu sinemaya götüreceğim ve biraz da dolaştıracağım, der.
Baba, oğlunun hafta sonunda bile bu haritayı birleştirme işi ile uğraşacağını düşündüğünden, oturma odasına gider, koltuğuna kurulur ve televizyonunu yarı uyuklar vaziyette izleme başlar.
Televizda haberler bitmiş, açtığı kanalda da bir film yeni başlamıştır. Yarı belgesel, afrika, denizler, ormanlar; oh ne âlâ, kendini yormadan izleyeceği bir film diye düşünüp, izleme başlar.
Filmin ortalarına doğru yaramaz oğlan heyecanla odaya dalar ve bağırır, "Anne, Baba haritayı masının üzerine yerleştirdim. Hatta memleketimizin üstüne de bir vazo koydum" der.
Adam inanmaz ama oğlan ısrarcıdır, eşi de gidip bakalım, der.
Gerçekten, odaya gidip, masanın üzerine baktıklarında, masanın üstünde oğullarının parçaları birleştirdiği bir dünya haritası vardır.
Baba, hem sevinir, hem şakındır ama sormadan da edemez, bu kadar kısa sürede bunu nasıl becerdin?
Oğlu gayet sakin, insana bakarak, der.
Meğer haritanın arkasında dünyayı kucaklayan bir insan resmi varmış. Oğlan, insan resmini birleştirince, ortaya o harita çıkmış.
Haftanın yorgunluğunun üstüne, bir de hafta sonu sinema programı Babamın pek hoşuna gitmez ama oğluna söz verdiğinden, yapacağı bir şey yoktur.
Odasına gider ve filmi kaldığı yerden izlemeyi sürdürür.
Film biraz Afrika ve yerlilerini, biraz da Amerika ve Kızılderilileri de konu alan bir doğa belgeselidir.
Ormanlar, kurtlar, kuşlar, karıncalar; tertemiz bir deniz, okyanus, balıklar ve bu dünyada yaşayan insan dahil bütün canlılar.
Adama bir yandan oğlunun bulduğu çözüm yönetmeni düşünürken, diğer yandan da, rüzgarların ormandan savurduğu yapraklar arasında dolaşan karıncaları yiyen irili ufaklaı balıkları görür.
Mevsim değişir, denizin hoyrat dalgaları azalır, sular adım adım geri çekilmeye başlar. Bu süreci pek kavrayamamış irili, ufaklı balıklar kumların üstünde çırpınmaya başlarlar ama yapacakları bir şey yoktur.
Aradan bir kaç gün geçer ki, ölü, yarı canlı çırpınan balıkların kukuları ormana yayılmaya başlar; bu kez de karınca sürüleri akın eder kıyıya ve binlerce, milyonlarca karınca birer birer kopardıkları balık parçalarını ormanın derinliklerinde ki yuvalarına taşırlar.
Baba bir yandan oğlunun harita parçalarını birleştirme olayı, diğer yandan da, sular yükselip, rüzgarda yapraklar ile denize sürüklenen karıncaları, balıkların nasıl yediğini, sular çekilince de karıncaların balıkları nasıl parçalayıp yuvalarına taşıdıklarını düşünmeye başlar.
Yaşam bir döngüdür, hani Anadolu'da derler ya, "ne ekersen onu biçersin" diye. Güçlülük bir kavramdır ama yaşamın kendisi değildir.
Yaşamı, bir başkasının yok olması ya da yok olmasına göz yummak üzerine kurarsanız, bir gün ava giderken, sizin de av olmak gibi bir olasılığınızın olacağını gösteren hoş bir olaydır bu yaşanan.
Özellikle bu aralar çevreye bakınca çok şeye gülüyorum artık.
Güngörmüşler ile konuşurken, anlattıkları bir espri geldi aklıma. Eğer, at babanın atı ya da seninatın ise, gez, toz, ye, iç, ne istersen, ne dilersen yap. Hakkındır. At giderse de, yenisini alma ihtimalin vardır. Er ya da geç alırsın.
Yok, at elin atı, emanet ise, tez inersin.
Bir seçim dönemi daha yine ayaklarını sallaya sallaya geliyor.
Bu yazımdan, emanet ata binenler alınmasınlar, boş versinler, "adamlarının adamını, madamlarının da madamlarını" bulsunlar, olur biter. Her aklımı vereyim de, değirmenci mi olayım der, güngörmüşler.