Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü..
Yine malum nutukları dinleyecek, kişi hak ve özgürlüklerine ne denli saygılı bir kent ve ülke olduğumuz özenle seçilmiş cümlelerle anlatılacak.
Kimilerine insan haklarına saygılı olduğu için ödül verilecek, kimileri de insan hak ve özgürlüklerini çiğnediği için teşhir edilecek.
Pekala insan haklarına ne kadar saygılıyız ?
İşte bu noktada durup uzun uzun düşünmemiz gerekiyor.
Gerçek ki şu ki ülkemizin değişmeyen temel sorunu insan hakları.
Bir diğer temel sorunumuz ise demokrasi.
Kimi çevreler, Türkiye'de son yıllarda yapılan yasal düzenlemeler ile hak ve özgürlüklerin genişlediğini, demokrasinin işlerlik kazandığını iddia ediyor,.
Yeni Anayasa tartışmalarının yapıldığı süreçte bilinçli olarak itirazsız değişmesi gereken kimi yasalardan söz edilmiyor, o konuların açılmasını önlemek için de kısır çekişmeler ile kamuoyunun dikkatleri başka yönlere çekilmeye çalışılıyor.
Değişmesi gerekenler arasında şüphesiz Siyasi Partiler Yasası ilk sırada yer alıyor.
Gerek parlamentoda gurubu bulunan partiler, gerekse Türkiye'nin siyasi tablosundan hoşnut olan çevreler bu konuya duyarsız yaklaşıyor.
Bu noktada ivedi olarak seçimlerdeki yüzde 10 barajının kaldırılması gerektiğini vurgulamak lazım.
Bu anti demokratik uygulamaya son verilmeli, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde çok sesliliği sağlayacak düzenleme kısa sürede yapılmalı.
Biz diğer nokta siyasi partilerin kapatılması konusu..
Madem ki demokrasi ile yönetiliyoruz, siyasi partilerin kapatılmasını sağlayan yasaların da gözden geçirilmesi gerçeğini göz ardı etmek olanaksız.
Ülke olarak en büyük sorunumuz düşünce ve ifade özgürlüğü.
Aslında bu özgürlüklerden söz edemeyecek kadar kötü bir süreci yaşıyoruz.
Halkın sesi olan basının üzerinde inanılmaz baskılar söz konusu.
Gazeteciler siyasi otoritenin korkusu ile yazamaz, çizemez, düşündüklerini söyleyemez oldular.
Cezaevlerindeki gazeteci sayısı açısından demokrasinin işlemediği, baskı rejiminin uygulandığı ülkelerin biri gerisindeyiz.
Öylesine garip bir süreç yaşanıyor ki insanlar yazmadıkları kitap yüzünden bile kodese tıkılıyor, bununla da kalınmıyor, 'Darbeci, Ergenekoncu' diye suçlanıp demir parmaklıklar arasında, tecritte ölü terk ediliyor.
Hür olması gereken medya kamplara bölünüyor, "bizden olanlar ve olmayanlar" ayrımı ile dışlanıyor, suçlanıyor, cezalandırılıyor.
Çok sayıda gazeteci-yazar hapse atılırken, çok sayıda kitap ve benzeri yayın için dava açılıyor.
Sosyal adalet açısından çok ciddi sorunlarımız var..
Sendikal hareket yok edilmek isteniyor, hükümetin işaret ettiği yandaş sendikalara üye olmayanlar, baskı, tehdit ve şantajla yıldırılmaya, sindirilmeye, korkutulmaya, itibarsızlaştırılmaya çalışıyor.
Nüfusun dörtte birinden fazla olan engelli vatandaşların önündeki engeller kaldırılmadığı gibi ötekileştirilmeye, kaderleriyle baş başa bırakılmaya, sosyal dışlanmaya ve ayrımcılığa uğruyorlar.
Nüfusun yarısını oluşturan kadınlar, tıpkı dini esaslarla yönetilen ülkelerde olduğu gibi başta seçilme ve temsil edilme hakkı olmak üzere hayatın pek çok alanında dışlanmamaya, horlanmaya, baskı, şiddet ve tehdit ile sindirilmeye çalışılıyor.
Antalya'da ve Türkiye genelinde son yıllarda kadına yönelik şiddet, çocuğa yönelik şiddet, kadın cinayetleri artıyor, hala gerekli adımlar atılmadığı gibi, süslü demeçlerle, vaatlerle günü kurtarma çabaları sürüyor.
Eğitimde çağdaş anlayışı rafa kaldırma çabaları dört nala koşuyor, öğretmenler yeni düzenlemeler, uygulamalar, yönetmelikler ile itibarsızlaştırılmaya, mesleğin kutsallığı çeşitli yöntemlerle unutturulmaya, yarının yöneticilerini çağın gereklerine göre yetiştirilmelerinin önüne set çekilmeye çalışılıyor.
Kentin ve ülkenin dinamiği olan sivil toplum kuruluşları ve meslek odaları yıpratılmaya, görevlerini yapamaz konuma düşürülmeye, kamuoyunun önünde etkisizleştirilmeye çalışılıyor.
Daha yazacak o kadar çok şey var ki insan hak ve özgürlükleri açısından yaşanan sıkıntılar açısından..
Hal böyle iken 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü'den söz etmek,. Tıpkı diğer günler gibi biraz komik olmuyor mu ?