Güven sözcüğü, yaşamımızın en olmazsa olmazlarındandır.
Araştırma yapılmış mıdır bilemem ama ortalama insanların günde olmasa da bir
kaç günde en az bir kere "güven" sözcüğünü kullandıklarını düşünürüm.
--Güven duy/mak/mamak, güvenilir ol/mak/mamak,
güven/mek/memek gibiden başlayın, kaybetmeye, yitirmeye kadar uzar gider,
içinde güven olan sözcükler gibi.
--O halde ortak bir paydada buluşmak için GÜVEN NE: başkaları
ne diyor bilmem ama bizim tdk:" Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve
bağlanma duygusu, itimat" diyor da başka bir şey demiyor. Eyvallah, biz de
öyle kabul edelim..
--Güven, aslında bir canlının içgüdüsel duygusu.
--Bir bitki ortamına güven duymazsa çimlenmez, kök
salmaz. Güven duymasına neden olacak şartlar oluşmazsa tepki vermez.
--Doğada bir hayvan, siz güven duymazsa, size yaklaşmaz.
--Bir bebek, güven duyduğu kucağa, kişiye sığınır,
sarılır.
--Güven yalnız canlılar için geçerli bir olay, süreç
değildir. Güven, sosyal, siyasal organizmalar içinde geçerlidir.
--Burada en önemli şey, güven duygusudur. Tarafların biri
birlerine güven vermeleri ve güven duymaları ortak paydalarında kesişilir.
Güven duygusunun olmadığı, insani, sosyal, siyasal, yönetsel hiç bir süreç
işlemez.
--Güven duygusunun oluşmadığı hiç bir süreç sonuç alamaz.
Bu yürüme bandında saatlerce yürümeye benzer. Bindiğin yerden inersin.
--O yüzden insanlar, kişisel, sosyal, siyasal ve yönetsel
süreçler içinde yer almadan önce olayın taraflarına, muhataplarına güvenmek
isterler.
--Maslow İhtiyaçlar Hiyerarşisi denilen tablo bir
piramide benzer. Aşağıdan yukarıya doğru incelir. İnsanın "zorunlu
gereksinimlerinden/fiziki ihtiyaçlar"dan başlar ve "güvenlik",
"ait olma ve sevgi", "saygı" ile devam eder ve en sonunda
da bunlar yerine gelmiş, gerçeklemiş ise de, KİŞİ KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRİR. Yani,
amacına ulaşır.
--Güven de böyle bir süreç ister. Önce tarafların olması
gerekir, güven unsurunun olması için. Kişinin kendisine güveni bile, bir tarafa
muhataplığı ile hissedilir.
--Eğitim sistemimizin, üzülerek söylüyorum ki bozulması
ile toplumumuzun ayarları bozuldu. Eğitim sisteminin bozulmasını, eğitimin kötü
olduğu görüşü ile söylemiyorum. Evet eğitim sistemi bozuldu ama kimin için
bozuldu.
--Türbanlı diye halk çocukları okullara giremezken,
birlerinin çocukları ABD ve yurtdışında okuyup, iyi eğitimler alıp Merve Kavakçılar
olup, bazıları milletvekili, bazıları diplomat, bazıları bakan bile oldular.
Hem de kızının başına "türban" alacak parası olmayan ana-babaların oy
ve alkışları ile.
--İşte güven, ilkel canlı/toplum aşamasından başlayıp,
sanayi toplumunun bu karmaşası içinde ki sanal ortama kadar sürebilen bir
zincirin halkası olmuştur.
--İlkel insan ve canlılar için güven, kendisine zarar
vermemesi ile başlar ve sonra da ondan ne alacağı ile sürer gider.
--Gelişmiş sanayi toplumlarında, yani günümüzde ise
güven, karmakarışık bir hal almıştır. Kişinin kendine güveni, karşısındakine
güveni, sosyal-siyasal durum/yapılara güveni, bir işte çalışıyor ise kurumuna
olan güveni ile sürüp gider.
--İşte bu kadar karmaşa arasında bir de gerçek olmayan
yaşamlar ortaya çıktı; sanal yaşamlar. Facebook, whatsapp (burada da sanal hat
kullanımı varmış), messenger, instagram gibi.
--Gerçek olmayan kişilerden tutunda, gerçek olmayan yaşam
ve hikayelerine kadar uzayıp gidiyor. Yiyen yiyor, muhabbeti.
--PR denilen Halkla İlişkiler ortaya çıkalı, siyaset,
sosyal ve siyasi ortam ve yaşam da sanal oldu. Tarih kitapları falan yok artık
Herkes kendi tarihini kendi yazıyor. Yersen muhabbeti.
--Seçim, bir tercihtir. Neyi nasıl seçeceğinin önceleri
bir kıstası vardı. İdeolojiler kişilere, topluma bir proje sunarlar ve Siyasi
Parti, Sendika, Dernekler aracılığı ile ikna ederlerdi.
--Oysa şimdi. Yarat bir sanal kahraman. Ekle resim, video
ve iki kelamı. Yersen muhabbeti.
--Gelinen nokta: Sokaklara bakar iseniz, sanal ortamda ki
videolara (sahte değiller ise. Olabilir, rehavet yaratmak da bir seçenektir)
bakılır ise, iktidar gitti, herkes kan ağlıyor (gerçekten de herkes kan
ağlıyor), iktidar gitsin de, kim gelir ise gelsin, artık bundan daha kötüsü
olmaz noktası yaşananlar.
İnsanların güven duyguları zedelendi. Kendilerine karşı,
muhataplarına karşı, her şeye ve herkese karşı. Bu gidişat hiç de hayra alâmet
değil.
KENDİNE, KARŞISINDAKİNE, GELECEĞİNE, DEVLETİNE,
MİLLETİNE, SİYASETİNE güven duymayan bir yapı ortaya çıktı.
--Her şey, her şeye, herkes kendisi dahil herkese karşı
güvenini yitirdi.
--Kişler, kurumlar güven duyulması ile ayakta kalır ve
yaşarlar.
--Güven duygusu, içsel bir duygudur, kaybedilir ise bir
daha gelmez. Herkes iki kere düşünmeli. Kişi olarak da, sosyal, siyasal yapılar
olarak da!..