AKP listesinden milletvekili olan
Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici idam cezasının yeniden
kabulü için kanun teklifi vereceğini açıkladı.
Güya sadece
terör suçları ve tecavüz suçlarına ilişkin olarak verecekmiş.
Daha önce idam konusunda yazılar
yazmış ve ne kadar ilkel bir ceza olduğunu kanıtlarıyla birlikte sunmuştum. Ne
var ki iktidarın koruması altındaki faşist anlayış; idam cezasının geri
getirilmesi için ısrarlarını sürdürüyor.
Kimin ne zaman terörist
olacağına, kim karar verecek?
Hangi suçlar terör suçu
sayılacak?
Bugün PKK’lı teröristler
düşünülerek getirilen idam cezası, yarın, terör suçlusu olarak faşist sistemi
getirmek için çalışanları sanık sandalyesine oturtursa onlara uygulanmayacak
mıdır?
Daha dün gibi, TBMM’de PKK
terörü bahane edilerek, HDP’li bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılacağı bahanesiyle, milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasına
karar verildi, hemen arkasından CHP’li iki milletvekili de tutuklandı…
Sayın Destici herhalde
SOKRATES’in savunmasını hiç okumamış! Tarihteki ilk siyasal idam hükümlüsü
(çünkü gençleri etkileyerek, dinsel düzeni bozmakla suçlanıyordu) sayılabilecek
Sokrates, bin beş yüz yıllık, bir insanlık dersi olarak karşımızda durmaktadır;
“…Çünkü benim sokaklarda
dolaşarak genç yaşlı hepinizi bedeninize, paraya pula değil, her şeyden önce
canın, tinin (ruhun) eğitimine, yetkinliğine önem vermeniz gerektiğine
inandırmaktan başka bir ereğim yok. Bakın gene söylüyorum size, zenginlikle
parayla pulla elde edilmez erdem, ama zenginlik, genel olsun özel olsun her
türlü iyilik ancak erdemden gelir. Bunları söyleyerek gençliği baştan
çıkarıyor, doğru yoldan ayırıyorsam, yukarıda andığım özdeyişlerin dokuncalı
olduğunu benimsemek gerekir. Ama biri çıkıp da öğrettiğim şeylerin bunlar
olmadığını ileri sürerse yalan söylemiş olur…” (*)
İdam hangi nedenle kabul
edilirse edilsin, sonuçta düzene aykırı olanları yok etmeye yarayacak bir
insanlık dışı araçtan ibarettir. Bu nedenle bütün uygar dünya tarafından
yasalardan çıkarılmıştır.
Sokrates şöyle diyor:
“Gerçekten öldürtürseniz beni,
ne denli gülünç de olsa bir benzetmeye izin verin, büyük ve yiğit ama
büyüklüğünden dolayı ağır, yavaş olan ve dürtülmesi gereken bir atı andıran
devleti yerinden oynatmak için tanrının tebelleş ettiği benim gibi bir
atsineğini kolay kalay bulamazsınız. Ben tanrının devletin başına tebelleş
ettiği bir atsineğiyim; her gün her yerde dürtüyor, uyarıyor, azarlıyorum,
ardınızı bırakmıyorum. Benim gibi birini kolay kolay bulamayacaksınız,
yargıçlar, onun için beni esirgemenizi, kendinizi benden yoksun bırakmamanızı
salık veririm. Ama belki de, uykusundan birden uyandırılan biri gibi, canınız
sıkılarak, uzun boylu düşünmeden Anytos’un (yakınıcının) öğüdüne uyar, beni kolayca
vurup öldürebileceğiniz sanısına kapılır, tanrı size acıyıp benim yerime başka
bir atsineği gönderinceye değin, yaşamınızın geri kalan bölümünde uykuya
dalarsınız gene.
Beni size tanrının gönderdiğini
söylememin kanıtını mı istiyorsunuz? Buyrun: Ben başkaları gibi olsaydım,
yıllarca sizi erdeme yöneltmekle, bir baba, bir ağabey gibi teker teker sizin
işlerinizle uğraşarak kendiminkileri savsaklamaz, onlara seyirci kalmazdım;
böyle bir durum pek öyle insanlar arasında karşılaşılan bir durum olmasa gerek.
Bütün bunlardan bir çıkarım olsaydı, bu çabalarıma, uyarmalarıma karşılık para
alsaydım tutumum, davranışım açıklanabilirdi, durum aydınlanırdı. Ama kendiniz
de görüyorsunuz ki bana olmadık şeyler yakıştıran, utanmaz sıkılmaz
suçlayıcılarım bir kimseden para aldığımı ya da almak istediğimi tanıtlayacak
bir kanıt ortaya çıkarma atılganlığında bulunamıyorlar. Dediğimin doğru
olduğunu tanıtlayacak yalanlanmaz bir tanık çıkarıyorum ben ortaya:
Yoksulluğum!...”(*)
…”Onur bir yana, Atinalılar,
yargıca yalvarıp yakararak kişinin kendini bağışlatması doğru bir şey değildir;
tersine, yargıcı aydınlatmak, inandırmak gerektir. Çünkü yargıç doğruluğu bir
bağış gibi vermek için değil, doğru olarak karar vermek için bulunuyor orda.
Görevi kendi dileğine uymak, gönlünü hoş kılmak değil, yasalara göre
yargılamaktır. Yalan yere andiçmeye alışmamalıyız. Sizi de buna
alıştırmamalıyız; çünkü hem biz, hem de siz gücendirmiş oluruz tanrıları.
Öyleyse Atinalılar, onurlu, doğru, dinsel-hele şimdi Meletos’un beni
dinsizlikle suçladığı şu sırada- saymadığım davranışlara kalkışacağımı ummayın
beden. Öyle ya, yalvarmalarla size kendimi acındırıp, sizi andınızı bozmaya
zorlasaydım, tanrıların olmadığına inanmayı öğretmiş olurdum size, kendimi
böyle savunarak onların olmadığına inanmakla kendi kendimi suçlamış olurdum
açıkça. Oysa durum bunun tam tersidir. Gerçekte, tanrıların varlığına beni
suçlayanların hepsinden daha çok inanıyorum, bu yüzden de sizin ve benim için
hayırlısı ne ise ona karar vermek üzere size ve tanrıya bırakıyorum bu işi…”(*)
Bu savunmaya karşın, idam
cezasına mahkûm edildi. “Cezaevinden kaçıp kurtulabilirdi. Ama yapmadı bunu.
Cezaevine alınan öğrencileriyle görüşüp konuşmakta, düşüp kalkmakta devam etti.
Bilim ve erdem yolunda tüketilen uzun bir yaşamı taçlandıran bir sessizlikle,
yiğitlikle baldıran ağusunu içerek öldü.”(*)
Dünyanın en bilge insanı, gerçek
dışı suçlamalarla idam edilmiş oldu…
İdam cezası bir defa kabul
edildi mi, artık sadece teröre, teröriste değil, devleti elinde tutan güçlerin
karşısında olan herkese uygulanabilecek bir araç olacaktır. Çünkü kimin
terörist olduğuna, artık bağımsız mahkemeler değil, devletin başındaki, bizzat
kendisi karar vermektedir.
Eğer idam cezası bulunsaydı,
Fetullahçı Terör Örgütü’nün tutuklattığı ve dört-beş yıl hapiste tutup mahkûm
ettirdiği ve bugün masumiyetleri anlaşılıp yeniden orduya dönerek terfi edip
generallikleri onaylananlar çoktan idam edilmiş olacaklardı. Yanlışlık
anlaşılsa bile onları geri döndürmek mümkün olmayacaktı.
İdam cezası kabul edilirse,
bugün ülke yönetimini ele geçirmiş, laiklik karşıtı, dinci yapı; dinsiz yaftası
yapıştırarak idamlara başlayacaktır.
İdam; bir gün kendisini kabul edenlere
de uygulanabilecek ağır, insanlık dışı, insafsız ve geri dönülmesi mümkün
olmayan, masumları, yoksulları, arkasızları, DEVLETİ ELEŞTİREN HERKESİ vuracak ağır bir cezadır. Kesinlikle kabul edilemez,
edilmemelidir.