Çocukluğumda en çok dikkatimi çeken çiçeklerden biri de günebakan çiçekleri olmuştu. Renkleriyle görsel şölen sunmalarıyla birlikte  çiçeklerin gün boyu kılavuz edindikleri güneşe dönmeleri dikkatimi çekerdi. Güneşten ısı ve enerji alıp uyarıldıklarını , fotosentezi gerçekleştirdikleri çok sonraları öğrendim. Üstelik güneşten aldıkları enerjiyi birbirleriyle paylaşarak güçlendiklerini ,kolektif bilince sahip olduklarını da. Güneş onların adeta anneleri, öğretmenleri gibidir . Güneş çok cömert bir öğretmen gibi. Çiçeklerin ihtiyacını karşılıyor hiç beklentisiz. Öğretmenle öğrenci arasındaki etkileşimli sürece benzetiyorum bu durumu. 
Aynen bir sınıfta öğretmen ile öğrencilerde olduğu gibi. Öğrencilere çiçek çocuklar mı demeli mi acaba? Öğretmen de öğrencileri için ruha dokunan, kalbe hissettiren, kulağa duyuran, göze gösteren değil midir? Güneş nasıl ki çiçeklerin açmasını, dönmesini sağlıyorsa, öğrenci de ancak kendisini anlayanın yanında çiçek açar, güzelleşir, olgunlaşır. Öğretmen öğrenci iletişimi önce gözlerde başlar. Sevginin ve aşkın da gözlerde ifadesini bulması gibi. Öğrencilerin gözlerinin ışıl ışıl olmasını sağlayan edindikleri bilgilerin enerjisi ve titreşimlerinin görünür hale gelmesindendir. Bu bilgiler öğrenci için gizem dolu dünyaların anahtarıdır. Yaşam ışığı .Önemli olan herkesin kendi ışığına sahip çıkması. Kendi kendinizin ışığı olması, kendini aydınlatması ve toplumun aydınlanmasına destek olmaktır. Bu nedenle her insan kendisinin hem öğretmeni hem de öğrencisi olmalıdır.
Öğretmenin de amacı kazandırdığı bilgilerin öğrencinin bilincinde ışımasıdır. Unutmayalım ki insan  içinden ışır. Çiçek nasıl kendisini güneşe bırakabiliyorsa öğrenci de  kendini bilgiye, aydınlığa, gerçeğe, yaşama bırakabilme yetisine sahip olmalıdır.

ÇİÇEKLERİ KOPARMAYINIZ.