Doğru, bugün 30 Ağustos, aslında
bugünü anlatmak lazım, bazı beynamazların hutbe de adını geçirmekten
korktukları Gazi Mustafa Kemal paşamızın büyük zaferini anlatmak lazım, da,
önce bir imparatorluk niye çöker oraya bir bakalım. (Susun lan , Atatürk’ten
beslenen düdük tayfası,1922 de paşamızın adı ve unvanı Gazi Mustafa Kemal idi!!
)
Roma niye çöktü?
Bütün imparatorluklar için
geçerli olan nedenden dolayı çöktü!
Halkının o idare tarzına
tahammülü ve daha da önemlisi inancı kalmadığı için çöktü!
Öyle dış güçlerin bir darbesiyle
falan değil.
Üstelik o çöküş bile 300 yıl
sürdü.
Bakın etrafınıza 100 yılı deviren kaç ülke
var?
100 yılı devirenlerin hangisi
kuruluş ilkelerini hala yaşatıyor?
Neyse gelelim konumuza; Roma
neden çöktü?
1960 ların başında ‘Roma
imparatorluğunun çöküşü’ diye bir film vardı. O günlerin mega yapımı olarak
anılırdı. Bu kadar dramatik ve önemli bir konuyu seyirciye aktarmak için filmin
içinde yok, yoktu.
20 milyon dolar harcanmıştı.
Sofia Loren, James Mason, Mel ferrer ve Alec Guinnes, Stephen Boyd, Christoper
Plummer , Omar Şerif ve binlerce figüran …
Elbette ki Holivut her zamanki
gibi tarihi gerçeklerin içine etmişti. Ama araya da bir iki önemli sloganı sıkıştırmayı
unutmamışlardı. Düşünün Loren El-Cid
adlı devasa ve gişe rekorları kıran filmi yeni bitirmiş, Stephen Boyd, hala
Ben-Hur’un getirdiği şöhretin sarhoşluğu içinde, adamımız Omar Şerif, Türkleri
yerin dibine sokan Arabistanlı Lawrence setinden taze çıkmış, Alec Guinnes
desen zaten başlı başına bir efsane, Kanadalı Christopher Plummer henüz ‘Neşeli
Günler de’ ki Von Trapp olmamış ama o da az ünlü değil.
Bütün bu şamatanın içinde filmde
almasını bilenler için çok önemli dersler vardı. Onlarca yıl süren savaşlardan
sonra barış arayan Roma imparatoru(Alec Guinnes) o günkü medeniyeti tarif
ederken,
‘Romalı olursanız adam olursunuz,
yoksa sizi herkes barbar bilir!’ Fikrini açıklıyor ve acımasızca kan dökerek
işgal ettiği ülkeleri birer ‘vilayet’ olarak nitelendiriyor sonra da bu kuru
aşureye ‘Roma devletler ailesi’ diyordu. Kısaca, -ben seni nasıl tanımlarsam
sen osun- demek.
Oğlunu hiç gözü tutmuyordu,(zaten
filmin sonunda da anlıyorsunuz ki oğlanın tohumu bir başkası tarafından şey
edilmiş) Çünkü çocuğun aklıyla arası hiç yok (Christopher Plummer)
Ama feci halde hırslı, yaşlı
imparator devlet bu hergeleye teslim edilemez diye düşünüyor.
Ama etrafında ki yalaka tayfası
farklı düşünüyor, oğlan iş başına geçerse bunlar güçlerini daha da
pekiştirecekler ve imtiyazlarını artırarak koruyacaklar.
Filmde işin içine tarihle taban
tabana zıt bir suikast konarak imparator öldürülüyor. Efendim sonra cıvık bir
aşk hikayesi ile Stephen Boyd ile (Romalı bir general) Sofia Loren(İmparatorun
kızı) mercimeği fırına veriyorlar. Ha bu arada adamımız Omar efendi Ermeni
kralı rolünde Roma’ya damat oluyor yani Sofia ile evleniyor ama bu arada
boynuzları da takıyor. İlginç olan yıllarca Ermenileri himaye eden ABD
sinemasının bu filmde Ermenilerden kötü adam çıkarması…
Derken Roma’nın en son iki düşman
sınırı kaldığının öne sürülmesi; kuzeyde Germen kabileler (Bugünkü Almanya!) ve
Doğuda Persler!!
Ya evet; şu bizim İran dediğimiz.
Bir benzerlik gören var mı?
Yok.
O halde devam edelim;
Efendim tahta geçen bu sağduyu
yoksunu tosuncuk, ülkeyi yangın yerine çeviriyor, vergileri artırıyor, halk
açlıktan kırılırken kendisi saraylarda yaşıyor, varsa yoksa gırgır, eğlence,
yolsuzluk tavan yapmış. Sıkışınca e işte hazırda suçlayabileceği iki düşman
var.
Sonunda ‘asıl oğlan’ Roma’yı kurtarmaya
geliyor. Ordusuyla birlikte hem de… Her şeyi düzeltecek, kanunlara saygıyı
falan geri getirecek, itibar soytarılığı altında israfa son verecek, halkın
karnını doyuracak. Ama önce bu diğer adama yani imparator hazretlerine bir
fırsat vermek istiyor ve tek başına şehre giriyor, hani denk düştüğünde diyecek
ki ‘tahtı bırak! devri sabık yaratmayayım.’ Ama bir de ne görsün; Millet bu
tosuncuğun etrafını sarmalamış yalakalık üstüne yalamalık. Adamı yarı tanrı ilan etmişler, ve hatta Roma
şehrinin adını adamın adıyla değiştirmek için çırpınıyorlar. Oğlan da ‘ e madem
çok istiyorsunuz öyle olsun gari’ diyor.
Hani bekliyorsunuz ki asıl
oğlanın komuta ettiği asil ordu şehre girecek ve her şey düzelecek Sofia ile
Stephen bir kere daha Omar’a boynuzları takacak derken ‘the end’
Ama öyle olmuyor, imparator, hırslı
ve densiz, dengesiz ve terbiyesiz, ama salak değil!
İçinde yetiştiği halkının damarını biliyor. Ve
en yakınında ki tayfaya diyor ki; ‘bütün hazineyi boşaltın, paraya çevrilecek
her şeyi altın paraya çevirin, tapınakları soyun, altın -kupon- heykelleri
satın, bana o kadar çok altın bulun ki bu şerefsiz orduyu satın alayım!’
Yok ulan bu kadar da olmaz falan
derken…
Ana!!
Adam istediğini yapıyor ordu bir anda
dağılıyor herkes payına düşeni almak için bir diğerinin gırtlağına sarılıyor.
Sofia da feryat ediyor;
‘Babacığımın ordusu böyle mi olacaktı!’ diye
Satılık generallerden biri de ona
diyor ki; ‘kızım aklını başına al, bu devirde her şey parra. Eskiden sefere
çıkardık oh yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızda sonra baban denen dallama
çıktı yok barış, eşitlik, adalet falan dedi, seferler bitti para da gitti.
Mekanı cennet olsun Eflatun Cem Güney diye bir
usta vardı, radyoda masal anlatırdı ve bitiminde derdi ki
‘gökten üç elma düştü!’