Kamu görevi yapan ve basın meslek ilkelerine bağlı kaldığı ve yalnızca bu işten ekmek yediği sürece emekliliğinde bir ev sahibi bile zar zor olan ya da olamayan bir meslektir, gazetecilik...

Gece gündüz demeden haber peşinde koşan, çatışmanın, savaşın, afetin ortasında kamuoyunu bilgilendirmek için ölümle burun buruna gelen ve kimi zaman görevi başında hayatını kaybeden gazeteciler, son yıllarda pek çok meslekte olduğu gibi saygınlık ve güven kaybetti...

Bunun yanı sıra zaten yetersiz olan özlük hakları, sosyal hakları geriye gitti...

Yetmedi, yönetim erkini elinde bulunduranların baskısıyla, aşağılamasıyla karşı karşıya kaldı...

Ambargolar, sansür, tartaklama zaten diz boyu...

Peki gerçekten bu kadar mı kötü bu gazeteciler?

Elbette her meslek grubunda olduğu gibi bizim içimizde de tasvip edemeyeceğimiz davranışlarda bulunanlar olabilir. Ama bu durum, kimsenin bir meslek grubunu toptan karalamasına, yaftalamasına, dışlamasına, aşağılamasına neden olamaz...

Sonra meslek ilkelerine aykırı davrananlar ile ilgili gazeteci örgütlerine yazılı bildirimde bulunulması halinde gerekli kurullarca bu durum değerlendirilecektir...

Öte yandan kimi zaman herhangi bir bildirime gerek kalmadan da meslek örgütleri gereken süreci işletebilir...

Kaldı ki basın meslek ilkelerine aykırılık ve kişi ya da kurumların kimliklerine yönelik yapılan yayınlar nedeniyle her zaman açıktır, hukuk yolu...

Ama maalesef bir baskı, yıldırma, aşağılama, tartaklama almış başını gidiyor...

Basın özgürlüğü, demokrasinin olmazsa olmazıyken tutuklu gazeteci sayısı ortada...

Kitapların basımının engellendiği, yazarların kurumlarına şikayet edilerek işinden olduğu bir ortamda kimse burayı güllük gülistanlık gösteremez...

Tabii tüm bu durumlara karşı örgütlü tepki koyma noktasında da zayıf kaldığımız ortada...

Birçok konuda kınama bile yapılmıyor. Birçok konu görmezden geliniyor. Kimisi de yazılı basın açıklamalarıyla geçiştiriliyor...

Toplumunun önünde gitmesi gereken gazetecilerin, mesleklerini ayağa kaldırması için sanırım bir silkelenmesi gerekiyor...

Hepimiz bağlı bulunduğumuz örgüt ve sendikaları harekete geçirmeliyiz...

Birimize yapılan bir saldırıyı, hepimize yapılmış gibi algılamalı, ortak tepki sergilemeliyiz...

Yoksa bugün ona yapılan, yarın bize yapılacaktır muhakkak...

Şimdi duyuyoruz Antalya'da da hoş olmayan tavırlarla karşı karşıya meslektaşlarımız...

Kimileri gazeteci memuru gibi görüyor. Kimileri 'parayı basar, haber yaptırırım' mantığında. Kimi de genel yayın yönetmeni misali yön vermeye çalışıyor, yayınlara...

Bu arada tartaklama ve sansür de devrede...

Geçtiğimiz gün Salim Uzun'un haber için fotoğraf çekmesi engellenmek istenmiş, çektiği fotoğraflar sildirilmeye çalışılmış...

Duyuyoruz kimileri de yazısını, haberini beğenmediği gazetecileri aşağılamaya ya da üzerinde baskı kurmaya çalışıyor...

Daha bir sürü şey var tabii ki...

Kısaca şunu söyleyeyim ki gazeteciler, şamar oğlanı değil. Hoşunuza giden yayın yapınca iyi, yapmayınca kötü! Sizi alkışlarlarsa iyi, eleştirirlerse kötü...

Yok böyle bir şey...

Herkes işini yapsın. Kimse gazetecilere işini öğretmeye kalkmasın...

Meslektaşlarıma yapılan baskı, tartaklama, aşağılama, ambargo, sansür gibi tüm davranışları kınıyor, meslek örgütlerini ve meslektaşlarımızı mesleğimize sahip çıkmaya çağırıyorum...