Geçen hafta
biraz Yugoslavya’nın son haline değinmeye çalışmıştık, devam ediyoruz.
TİTO sonrası
memleket karışmıştı, dünya da değişmişti, komünizm artık bir umut olmaktan
çıkmış çapsız yöneticilerin elinde ne idüğü belirsiz bir rejim haline dönüşmüştü.
Eskilerin deyimiyle:
‘Kocayan
Kurt, köpeklerin maskarası olmuştu!’
Komünistler
de Batı toplumları gibi -timsah- tişörtler giymek, malt viski içmek, Rus
kevaşelere yüzer dolarlık bahşişler vermek, pahalı arabalarla sosyete
caddelerinde hanzoluk yapmak istiyorlardı.
Adriyatik
sahillerinde ki otellere gitmek, orada ki Batılı hatunlarla oynaşmak, otel
sahiplerini ve çalışanlarını ‘Lan sen benim kim olduğumu biliyor musun?’
zontalıklarıyla korkutmak güzel olmaz mıydı?
Neydi o
komünist felsefenin kısıtlamaları, TİTO hazretlerinin gölgesi, falan… Bitmişti
ulan o cumhuriyet masalları... 80’ler zor yıllardı ilk beŞ yıl ite kaka
geçmişti ama ülke de dünya ekonomi liginde iyice gerilere düşmüştü. 89’da
Sovyetlerin çökmesiyle birlikte Yugoslavya’nın ABD ye (ve Batı Avrupa’ya) epey
pahalıya mal olan tarafsızlığının bir manası kalmamıştı. Şimdi işte vaziyet
‘yandı gülüm keten helva’ vaziyetiydi. Ülkede biraz hafif silah sanayi vardı
para eden o iş Hırvat ve Sloven uyrukların elindeydi, Sırplar daha çok bu
silahların anti-emperyal savaş veren ülkelere sevkiyatını sağlıyorlar ve oradan
para kazanıyorlardı. Ama şimdi sanayi sahipleri bu ekstra hizmetin karşılığını
ödemiyorlardı.
Dünyada şu iki işi yapanların dini ve
milliyeti yoktur: Uyuşturucu kaçakçıları ve silah satıcıları!
Sovyetlerin
yıkıldığı bir dünyada eski Yugoslavya’nın yaşaması mümkün değildi. O zaman şu
eski ‘Büyük Sırbistan’ hikayesine gaz vermek fena olmazdı. Velakin diğer
uyruklar ne olacaktı? Hırvatlar ve Slovenler çoktan Almanya’nın kanatları
altına sığınmışlardı. Arnavutlar yola gelecek gibi değildi, Kosova ve Makedonya
da öyle. Bir tek garibim Müslüman ahalinin sesi çıkmıyordu.
TİTO’nun
gölgesinden, komünist ilkelerin çerçevesinden mahrum kalan silahlı kuvvetler
kapanın elinde kalıyordu ama elbette aslan payı Sırpların olacaktı. (Ordu,
geçmiş zamanda ülkenin birlik ve berberliğinin teminatıydı ama şimdi gangster
sürüsüne teslim olmuşlardı, Hayır, resmen gangster olmuşlardı!)
Yurt dışındaki
çeteler geri dönmüş ve kuzu kuzu bekleyen halkın üstüne çakallar gibi
saldırmışlardı. Eskiden olduğu gibi Yugoslav kanı dökmek yasak değildi,
istedikleri her şeyi yapabilirlerdi ama topladıkları servetin bir kısmını
kendilerini koruyan siyasi mekanizmaya hediye edeceklerdi. Gangster çeteleri
siyasiler için en uygun aparat olmuşlardı. Biri fazla soru mu soruyor, iki adam
yolla herifin ve hatta bazı hallerde tüm ailesinin icabına bakabilirdi. Suçu
işleyen çete, iktidarın koruması altında olduğu sürece hangi polis, hangi yargı
bir şey yapacaktı ki…
Ortadaki
sefil halka ne gerekirse o yalan söyleniyordu; bazen Din kullanılıyordu bazen
etnik kimlik…
Andavallı
sürüsü haline gelen insanlar ise;
Vay din elden
gidiyor, vay Arnavutlar ormanları yakıyor, ya da Hırvatlar bizim çocukları
bıçaklamış mavalları ile bir güzel oyalanıyor, aç karnına yataklara girdikleri
zaman bu masallar ile uyuyorlardı. Enflasyon yüzde kaç bin artmış, ekmeğin
fiyatı dağ tepesine çıkmış, elektrik on kere zam yemiş kimin umurundaydı.
Onların
kiliselerinde çan sesleri dinmez ve artık hangi bayraksa o da inmezdi…
Hırvatlar ile
zaten çok da uzak olmayan geçmişte kanlı hesaplaşmaları vardı Hırvatlar İkinci
Dünya Savaşında açıkça Almanlarla birlikte savaşmış ve -ustaşe- denilen milis
askerleri Sırp sivillere kan kusturmuştu. Slovenler uyar oğluydular onlara pek
bulaşılmayacaktı. Kosova, Makedonya ve Arnavutlar acımasızca ezilmeliydi.
Gariban Müslümanlar için açıktan bir katliam nedeni bulunamıyordu ha dur yahu
bunların ataları 600 yıl önce Sırp ordunu savaş meydanında tepelememiş miydi?
‘Yahu oğlum,
o olay 6 asır önce oldu.’ diye akıl verenler anında terörist veya devlet
düşmanı ilan ediliyordu.
Gangsterler
yıllarca kendi insanlarını her türlü işkence ile öldürmüşler ve soymuşlardı.
Sonunda 90’ların sonunda doğru ABD savaş
uçakları sekiz ay boyunca bombardımana başlayınca Sırp çeteleri ateş kes
isteyeceklerdi. Bu arada yüz binler öldürülmüş, milyonlar ise yurtsuz kalmıştı.
Katillerin çoğu yakalanamayacaktı, yakalananlar ise konforlu ceza evlerinde
mahkeme sıralarını bekleyecekti. Miloseviç en fazla çıkıntılık yapandı, onun
konuşmasına izin vermek doğru değildi, Hollanda da ki hücresinde bir sabah ölü
bulunmuş, davası da düşmüştü.
Ülke bugün bile o olayların korkunç
travmasından kurtulmuş değildir.