Poor Things 

21. yüzyılın en iyi filmi...


Yüzlerce kez değişik adlarla uyarlanan romanın gelmiş geçmiş en iyi uyarlaması...Üstelik dram, melodram, komedi, korku ve bilim kurgu türlerini barındırıyor...

Bir zamanlar Garbo ve Türkan Şoray gibi yıldızların asla beyazperdede yapmayacağı eylemler için çok katı kuralları vardı...

Emma Stone ve Glen Powell gibi genç oyuncular her türlü tabuyu reddediyor...

Emma Stone bu filmde 'Cabaret' de mucizevi oyunculuk gösterisi ortaya koyan Liza Minnelli'nin yoğunluğuna ulaşmış...

Willem Dafoe bu filmle Oscar'a aday gösterilmedi ancak Oscar ödüllük bir Doktor Frankenstein performansıyla karşımıza çıktı...

Aday olduğu 11 Oscar'ı kazanmasını dilediğim film...Tüm sinema tarihinde zirve...

Chaplin, Kubrick, David Lean, Kurosawa bazen en basit bir sahneyi kusursuzlukçu,yani mükemmeliyetçi olduklarından 220 kez tekrar tekrar çekerlerdi...Yorgos Lanthimos belli ki onların ayarında...

Yorgos Lanthimos Sarayın Gözdesi - The Favourite adlı filminde de büyüleyici bir başyapıt yaratmıştı...

Kubrick, Fellini, Visconti, Bunuel , Terry Gilliam, Jeunet & Caro, Ken Russell, Hitchcock'un başyapıtlarının ayarında tüm sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri...

Yönetmenin harika, eşsiz bir sinema vizyonu ve evreni var...

Frankenstein uyarlamalarının da kuşkusuz en iyisi...Tam bir deha ürünü...

100 adet Delicatessen gücünde ve etkisinde...

Cannes festivali yöneticisinin (Thierry Frémaux) Venedik Film Festivaline kaptırdığı için oturup ağladığı filmdir!

Young Frankenstein 1974-1975'te sadece ABD-Kanada sinemalarında 46,149,732 bilet kesmesine rağmen 11 dalda Oscar adayı olan bu Frankenstein uyarlaması bu bölgede (Kuzey Amerika) sadece 3 milyon bilet kesti...

Poor Things Kuzey Amerika (ABD-Kanada) sinemalarındaki seyirci sayısı: 3.139.070

Napoleon'un Haziran 1815 Waterloo yenilgisinden üç yıl sonra yayınlanan ve Mary Shelley (1797–1851) tarafından yazılan "Frankenstein" (Yayın tarihi: 1 Ocak 1818 Perşembe) esin kaynağı olmaya devam ediyor!

Poor Things / Yorgos Lanthimos /2023

Tender Son: The Frankenstein Project / Kornél Mundruczó / 2010 Gothic / Ken Russell /1986

Young Frankenstein / Mel Brooks /1974

Tender Son: The Frankenstein Project / Kornél Mundruczó / 2010 Mary Shelley'in 1818'de yayınlanan "Frankenstein" adlı romanı bir kez daha beyazperdeye uyarlandı...Bu Macar filmini Alman ve Avusturya sermayesi destekledi...Yapım bütçesi 1.600.000 Euro olan film tek kelimeyle mütevazı...

Hayal gücünü zenginleştirmek,genişletmek amacıyla uyuşturucu kullanan romancılardan biri olan Mary Shelley (1797-1851) tarafından yazılan 'Frankenstein; or, The Modern Prometheus' adlı romanın günümüze uyarlanması bu...Tarihçilere göre, Mary Shelley'in 'Frankenstein' (1818) ve John William Polidori'nin 'The Vampyre' (1819) adlı edebiyat eserlerinin doğuşu İsviçre, Cenevre'de bir evde hep beraber uyuşturucu çeken Lord Byron, Percy Shelley (Mary Shelley'in kocası), Mary Shelley ve Polidori'nin buluşmasından, bir araya gelmesinden sonra gerçekleşti...

Bu hikayeyi Ken Russell 'Gothic' adlı filminde beyazperdeye taşımıştı...

'Szelíd teremtés - A Frankenstein-terv' adlı filme gelince...Bir çocuğa biyolojik anne baba olmaktan kolay bir şey yok...Çocuğa karşı sorumluluk ve görevlerini yerine getirmek bu işin en zor tarafı...17 yıl önce genç anne babasının bakmak istemediği (genç baba 16 yaşındayken sevgilisini hamile bırakmıştır) ,çocuklarına karşı tüm görevlerinden ısrarla kaçtığı, bir erkek çocuk yetimhaneye terk edilmiştir...17 yaşında yetimhaneden kaçan kızgın, öfke dolu adam anne babasına ulaşırken birbirini takip eden cinayetler işler, özellikle ilk işlediği cinayet adeta vahşi bir kaplanın acımasızlığındadır...Yetimhane deneyiminin, itilip kakılmanın, kimsesizliğin travmatik izleri belli ki genç adamın akıl sağlığını tümüyle bozmuştur...Adeta bir canavara dönüşen, cinnet geçiren genç adamın ilk cinayetini işledikten sonra cinsel yakınlık duyduğu genç kıza söyledikleri onun tümüyle akıl sağlığını yitirmiş olduğunun altını çizer... Ortalık kan gölüne dönüşür ve gerçeklikten, dünyadan tümüyle kopmuş, hasarlı, arızalı genç adam adeta suç makinesine dönüşür...Coen kardeşlere, Kubrick'in 'The Shining'ine, Terrence Malick'in "Badlands"ine kadar pek çok filme de göz kırpan film 2010'da Cannes film festivalinde büyük ödül Altın Palmiye için yarıştı...Bu mütevazı filmin Cannes film festivaline kabul edilmesinin tek gerekçesi olabilir; o da Mary Shelley'in 'Frankenstein'ından yapılan uyarlama olması...

Novecento-1900

İtalya'nın 1900-1945 dönemini canlandırıyor...

Shakespeare'in Macbeth'indeki canavar çifti Attila ve Regina'yla karakterize eden Novecento da Bertolucci özellikle şunu vurgular: 

Bütün iktidarların (feodalizm, faşizm, komünizm, kapitalizm, otokrasi, diktatörlük, oligarşi fark etmez) en büyük ve ortak hayali en ucuz işgücünü elde etmektir,sermayenin elde ettiği geliri maksimum seviyeye çıkarmak, emeği mümkün olan en ucuz fiyata kiralamaktır...İç savaş ya da savaş çıkararak yönlendirilen insan göçlerini kullanarak bu hayallerini elde etmek isterler...İşveren dostu işçi düşmanı sarı sendikalar da bu amaçla kullanılır...Hukuk devleti, tam demokrasi, ifade özgürlüğü, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve yargının hükümetleri denetimi emeğin karşılığının en düşük fiyatla satın alınmasını önler...Böylece emekçinin insan hakları korunur...

Faşizm Almanya ve İspanya’dan önce birinci dünya savaşından hemen sonra İtalya’da doğdu…

Luchino Visconti'nin 'The Damned', Vittorio De Sica'nın 'Finzi Contini'lerin Bahçesi', Bertolucci’nin 'Novecento', Lina Wertmüller’in 'Seven Beauties', Pasolini’nin 'Sodom’un 120 günü', Lilliana Cavani’nin 'The Night Porter' ve 'La pelle', Tinto Brass’ın 'Salon Kitty', Fellini’nin 'Amarcord', Taviani’lerin 'San Lorenzo Gecesi', Ettore Scola’nın 'Una Giornata Particolare',Mustafa Akkad’ın 'Ömer Muhtar' adlı filmleri yaklaşık çeyrek yüzyıla yayılan faşizmin içerdiği vahşeti, şiddeti ve kan gölünü  en çarpıcı şekilde tanımlamış ve eleştirmiştir…

Zenginler ve yoksullar, ezenler ve ezilenler, sömürenler ve sömürülenler, kısaca sınıf ilişkileri konusunda bir destan, bir epik.”Kölelik başka bir formatta da olsa devam ediyor” diyor Bertolucci…

Filmin Shakespeare’in Macbeth’ine bile göndermesi var…

The Taming of the Shrew
Kocalara övgüde sınır tanımayan çok abartılı eser...

Orta Çağ'da erkekler kadınları köleleri olarak görmekteydi...

İki Oscar ödüllü Meryl Streep 1978’de, İki Oscar ödüllü Elizabeth Taylor 1967’de Shakespeare’in çok ünlü tiradını (1590-1593) okuyarak tüm kadınlara çok ağır küfretmişlerdi…

Bu tirad özetlenirse şöyle: Tanrı kocalarımızı, efendilerimizi başımızdan hiçbir zaman eksik etmesin.

1590-1593 yıllarında yazıldığı için adeta İstanbul Sözleşmesi karşıtıdır...Taliban, ISIS, İran Mollaları ya da İhvan'ın bakış açısıyla kadına bakış içerir...Meryl Streep ve Elizabeth'in Taylor'ın Shakespeare'in yazdığı tiradı okuduğu final dehşet verici olduğu kadar, feminist ve kadın düşmanıdır...Çünkü kadınlara kocanıza daima kul köle olun ve daima biat edin mesajı içerir

Istvan Szabo 20. yüzyılın en ünlü kişilerinden bir bölümünün öykülerini filmlerinde canlandırdı...

Olimpiyat şampiyonu Attila Petschauer (1904-1943) 'Sunshine' adlı Istvan Szabo filmine , Oyuncu Gustaf Gründgens (1899-1963) 'Mephisto' adlı Istvan Szabo filmine, orkestra şefi Wilhelm Furtwängler (1886-1954) 'Taking Sides' adlı Istvan Szabo filmine, şahtekar, üfürükçü, kahin, falcı, şarlatan gibi tanımlamalarla anılan Erik Jan Hanussen (1889-1933) Hanussen adlı Istvan Szabo filmine konu oldu...Mephisto konuşma dili İngilizce olmayan yılın en iyi yabancı filmi Oscar'ına layık bulunmuştu...

Istvan Szabo filmi Albay Redl filmine aşağıdaki olaylar esin kaynağı olmuş olabilir:

Alman ordusunda eşcinsellik yasaktı ancak çok yaygındı...Birinci dünya savaşının eşiğinde 1906-1909 yılları arasında Alman imparatoru II . Wilhelm'in yakın  çevresinin önde gelen üyeleri arasında eşcinsel ilişkiler ve skandallar Almanyada çok tartışıldı...Gazeteci Maximilian Harden'in , İmparatorun yakın arkadaşı Eulenburg Prensi Philipp ile General Kuno Graf von Moltke arasındaki eşcinsel ilişki suçlamaları gündeme oturdu...Suçlamalar, karşı suçlamalar oldu ve İmparatorun etrafındaki eşcinsel çevre için "Liebenberg Yuvarlak Masa" tabiri kullanılmaya başlandı.  Altı subay şantaj sonrasında intihar etti; üç yıl içinde ise yaklaşık yirmi subay askeri mahkemeler tarafından eşcinsel eylemler nedeniyle mahkum edildi...