Gelirler idaresi Başkanlığı ve Merkez Bankası internet sitesi verilerine göre 2002-2017 arasındaki 16 yılda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından 2 trilyon 166 milyar dolarlık vergi toplandığı belirtiliyor...Buna rağmen Türkiye'de bu dönemde orta sınıf küme düşerek yoksul sınıf haline geldi...Bu devasa paranın nereye kaybolduğu, kime ve kim için harcandığı çok merak ediliyor!
Genel vatandaş kanaatine göre: "İtibardan tasarruf olmaz " zihniyeti daha çok 2 trilyon doları harcar, israf eder gibi görünmektedir..."
Bu dönem için pek çok tanımlama yapılabilir:
"Olanda pek çok olmayanda hiç yok" bir Türkiye oluştu...
21. yüzyıl Türkiye'sinde hayvancılık sektörü öldürüldüğünden, et fiyatları rekor üstüne rekor kırdığından "İçinde kıyma hariç her şeyin bulunduğu bir lahmacun" türü yaratılmıştır...
21. yüzyılda, yoksulların çıkarlarını iktidar sahibi siyasetçiler korumamayı tercih etmiştir...
"1960'larda 1970'lerde, 1980'lerde çocuk sahibi olmayan siyasetçiler ( Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Erdal İnönü) yoksulların çıkarlarını daha çok korudular" kanaati halk arasında oluşmuştur...
Devalüasyonlar silsilesi 1946'da başlamıştı...
1930’da kurulan ve 1931’de faaliyetlerine başlayan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da bu dönemin bir ürünüydü. Bu dönemde Türk lirasının değeri üzerinden çeşitli düzenlemeler yapıldı.
7 Eylül 1946’da alınan kararlar neticesinde Türk lirasının değeri düşürüldü ve 1 ABD doları 1,3 TL’den 2,8 TL seviyesine yükseldi.
4 Ağustos 1958’de ithalatta 1 ABD doları 9 TL’ye eşitlendi.
10 Ağustos 1970’te Türk lirası %66 oranında devalüe edilerek 1 ABD doları 15 TL’ye eşitlendi.
Vadesi gelen borçlarını ödeyemeyen Türkiye, 1978’de IMF ile anlaşmak zorunda kaldı. Uygulanan program çerçevesinde 1 ABD doları 25 TL’ye çıkarıldı. Bir yıl sonra yine yapılan bir devalüasyonla 1 ABD dolarının değeri 47 TL oldu.
24 Ocak 1980 kararları: 1 ABD doları 47 TL’den 70 TL’ye çıkarıldı. 1 Mayıs 1981’den itibaren de Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Türk lirasının dış değerini ABD dolarının piyasadaki değerini izleyerek günlük olarak ilan etmeye başladı.
5 Nisan 1994: Türk lirasında 6 ve 7 Nisan tarihlerinde sırasıyla %28 ve %20’ye yakın oranlarda değer kaybı yaşandı.
22 Şubat 2001 : Cumhurbaşkanı Sezer'in başbakan Ecevit'e anayasa kitapçığı fırlatmasıyla tetiklenen devasa bir ekonomik kriz patlak verdi...Olumsuz ekonomik görünüm ve siyasi gerginliklerin başrol oynadığı 2001 Şubat krizinde ABD doları 685 bin TL’den 957 bin TL’ye çıktı.
Ekonomisi ne yazık ki krizden başka bir şey üretemeyen bir ülkeyiz...
21. yüzyılda sınırlarımızdaki mayınları büyük ölçüde temizledik ve açık sınır politikası izledik...Sonuçta nitelikli eğitim görmüş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları (mesela doktorlar) uğradıkları binbir türlü haksızlıktan, adaletsizlikten dolayı ( belli ki Kartal İmam Hatip mezunu olmadıklarından dolayı itibar görmediler) yurt dışına giderken Afganistan'dan çoban ithal eder olduk...Türkiye bugün dünyada en çok sığınmacı, mülteci barındıran ülke haline gelmiştir...
1979-1989 arasındaki Rus ordusu işgali , 2001-2021 arasında ABD ordusu işgali ve 2021'de Taliban'ın ülkeyi ele geçirmesi Afganistan'dan Batı ülkelerine büyük bir insan göçüne yol açtı ve bu göç sürüyor...Ülke mayın tarlası gibi ve afyon tarlalarından elde edilen ürünle yurt dışına uyuşturucu madde ihraç ediliyor...
Yakın zamanda İran İçişleri Bakanı Ahmed Vahidi İran'da "yasa dışı" yaşadıklarını belirttiği 5 milyon Afganlı'ın sınır dışı edileceğini söyledi...
2021'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın KKTC’de bayram namazı çıkışında “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok. Daha iyi anlaşabileceğimize ihtimal veriyorum” demesi de 21. yüzyılda Türkiye'deki değişimi ve yönetici zihniyetini en iyi açıklayan sözler oldu...
1973'te Arap İsrail savaşı çıktı ve bu savaşın hemen sonrasında petrol varili 4 dolardan 12 dolara çıktı ve bundan en çok etkilenen ülke ekonomisi Türkiye oldu...
1974'te Türkiye'nin Yunan adası haline gelmemesi için Kıbrıs'a müdahalesi, 1975-1990 arasında Lübnan iç savaşı, 1979'da İran'da laik yönetimin Mollalarca yıkılması ve şeriat devleti kurulması, 1980-1988 Irak-İran savaşı, 1984'te PKK terör örgütünün Türkiye'ye yoğun saldırılara başlaması yaşandı...
Ağustos 1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgali (bu işgal 7 ay kadar sürdü ; ABD ve müttefikleri Irak'ı Kuveyt'ten silah zoruyla çıkardı), Irak'ın aleyhinde ABD'nin lehine gelişen 1990-1991 ve 2003 savaşları Irak'ta bir Kürt devleti kurulması, Irak Lideri Saddam Hüseyin'in 2006'da, Libya lideri Muammer Kaddafi'nin 2011'de öldürülmesi, 2011'de Suriye'de iç savaş çıkması, Suriye'ye Rus, İran ve Türk silahlı kuvvetleri yanı sıra ABD'nin paralı askerleri olarak kullandığı PKK terör örgütünün yan uzantılarının yerleşmesiyle sonuçlandı...
2014'te Rusya'nın Kırım'ı işgali, Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Vasyl Bodnar'ın verdiği rakama inanırsak Rusya'nın 24 Şubat 2022'de Ukrayna'ya saldırmasıyla birlikte Ukrayna'dan 400.000+, Rusya'dan 800.000+ kişinin savaştan kaçarak Türkiye'ye sığınması bulunduğumuz coğrafyanın sadece istikrarsızlık,kriz, iç savaş, savaş ve göçmen akını ürettiğinin bir kanıtıydı...
1947'deki Birleşmiş Milletler kararıyla bir Filistin devletinin kurulmasına izin ve onay verilmesine rağmen, İsrail'i 1917 Balfour deklarasyonuna ve 1947 Birleşmiş Milletler kararına dayanarak kuran Yahudilerin Filistin devletinin kurulmasını şiddet ve para gücüyle engellemesi de Doğu Akdenizdeki en büyük istikrarsızlık kaynaklarından birine dönüşmüştü...
Çerkezoğlu asgari ücretin bir ortalama ücret ve bir tuzak haline gelmesinin nedenini her şeyin sendikalaşmayı engellemek üzerine kurulu olmasına bağlıyor.
Toplu iş sözleşmesi kapsamının son derece düşük olmasının milyonları asgari ücrete veya civarında bir ücrete mahkûm ettiğini söylüyor.
“Bu koşullar altında asgari ücret de iktidarın elinde, siyasi amaçlar için kullanılan bir araca dönüşüyor. Milyonlarca işçinin ve ailesinin ekmeği tek bir kişinin kararına bırakılıyor” diyor.
Bakanın sendikaların 8 bin TL’den fazla istemediği iddiasına ise şu yanıtı veriyor:
“Önemli olan milyonların ücret seviyesi haline gelen asgari ücretin, hükümet ve işverenler tarafından tek taraflı olarak belirlenmesi, beraber açıklanması, üstelik beraber savunulmasıdır.”
Çerkezoğlu, “9 milyon kayıt dışı çalışanı ne olacak” soruma da şu yanıtı veriyor:
- Türkiye’de kayıt dışı çalışmak zorunda bırakılan ve asgari ücrete bile ulaşamayan milyonlar var. Asgari ücretin ortalama ücret haline gelmesinin bir sebebi de kayıt dışına mahkûm edilenler.
- Bizler bunun da bilinçli bir politika olduğunun farkındayız. Türkiye’de çalışma hayatındaki kuralsızlık ve denetimsizlik, ücretleri baskı altına almaya yönelik bilinçli politikaların sonucu.
- Bilinçli kuralsızlık ve kasıtlı denetimsizliğin ortadan kalkması için ücretleri baskı altına almaya yönelik politikaların değişmesi lazım.
- Sendikalı, toplusözleşmeli çalışma hayatı hem mümkün hem de şart diyoruz.
GREV YASAKLAYAN ZİHNİYET BU
- Sayın bakanın sendikayı desteklemek şöyle dursun grevleri yasaklamaya yeminli, üstelik grev yasaklamakla övünen bir zihniyet ile karşı karşıyayız.
- Grevleri engellemek demek işçileri asgari ücret ve asgari ücret civarında ücrete mahkûm etmek demektir. Ve ülkemizi yöneten zihniyet bununla övünüyor.
- DİSK’li olmak en yaygın işten çıkarma gerekçelerinden biri haline geldi. Bu hukuksuzluğu önlemek için bakanlık ne yapıyor. En hafif ifade ile bu hukuksuzluklara göz yumuyor.
- Bizler atılması gereken pratik adımları ve gerekli mevzuat değişikliklerini defalarca sayın bakan başta olmak üzere siyasi iradeye ilettik.
Hükümet sendikaların açıkladığı açlık ve yoksulluk sınırına inanmıyor. Bağımsız kuruluşların yüzde 180’leri bulan enflasyon oranına inanmıyor. Asgari ücretin ortalama ücreti artıracağını iddia ediyor.
Ekonomi politikalarını işverene yönelik belirlediğini açıkça söyleyen hükümetten “sendikaların
KKTC'de kasım ayında enflasyon yıllık yüzde 81,99 seviyesine yükseldi. Bir önceki ay yıllık artış hızı yüzde 78,60 seviyesinde bulunuyordu. Ana harcama gruplarında en yüksek artış, yüzde 13,03 ile Haberleşmede gerçekleşti.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) İstatistik Kurumu tarafından yapılan açıklamaya göre, kasım ayında bir önceki aya göre tüketici fiyat artışı yüzde 4,42 oldu. Ekim ayında artış yüzde 1,92 seviyesindeydi. Enflasyon yıllık bazda ise, yüzde 81,99 seviyesine yükseldi. Bir önceki ay yıllık artış hızı yüzde 78,60 seviyesinde gerçekleşmişti.
KKTC İstatistik Kurumu’nun, tüketici fiyatlarındaki gelişmeleri izlemek amacıyla, önceden seçilmiş perakende satış yerlerinden derlediği perakende fiyatlara göre, her ay yayınladığı 2015=100 Temel Yılı Tüketici Fiyatları Genel Endeksi’nde, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 74,16 değişim gerçekleşti.
Ana harcama grupları itibariyle bir önceki aya göre en yüksek artış, yüzde 13,03 ile Haberleşme ana grubunda gerçekleşti. Mobilya, Ev Aletleri ve Ev Bakım Hizmetleri ana grubunda yüzde 11,87, Giyim ve Ayakkabı ana grubunda yüzde 10,43, Alkollü İçecekler ve Tütün ana grubunda yüzde 8,67, Lokanta ve Oteller ana grubunda yüzde 6,55, Konut, Su, Elektrik, Gaz ve Diğer Yakıtlar ana grubunda yüzde 6,41, Çeşitli Mal ve Hizmetler ana grubunda yüzde 6,11, Eğlence ve Kültür ana grubunda yüzde 4,91, Sağlık ana grubunda yüzde 1,67, Ulaştırma ana grubunda yüzde 1,49, Gıda ve Alkolsüz İçecekler ana grubunda yüzde 1,45, Eğitim ana grubunda yüzde 0,91 artış gerçekleşti.
Bir önceki aya göre, endekste kapsanan 593 maddenin ortalama fiyatlarında artış, 41 maddenin ortalama fiyatlarında ise düşüş oldu. En yüksek fiyat artışı gösteren ilk üç mal; yüzde 61,25 Kontakt Lens Numaralı, yüzde 55,48 Kamera Dijital ve yüzde 50,79 ile Kanepe ve Çekyat (Çift Kişilik) oldu. En yüksek fiyat düşüşü gösteren ilk üç mal ise; yüzde 44,04 Patlıcan, yüzde 39,51 Kabak ve yüzde 38,36 ile Taze Fasulye oldu.
Bu dönem için pek çok tanımlama yapılabilir:
"Olanda pek çok olmayanda hiç yok" bir Türkiye oluştu...
Şu anda 1.000.000 lirası olan mevduat sahibi ayda yaklaşık 50.000 lira faiz geliri alıyor...
21. yüzyıl Türkiye'sinde hayvancılık sektörü öldürüldüğünden, et fiyatları rekor üstüne rekor kırdığından "İçinde kıyma hariç her şeyin bulunduğu bir lahmacun" türü yaratılmıştır...
Vehbi Koç'un ailesi bile ultra modern 21. yüzyıla yakışır çiftlik yatırımından vazgeçmiştir...
21. yüzyılda, yoksulların çıkarlarını iktidar sahibi siyasetçiler korumamayı tercih etmiştir...
"1960'larda 1970'lerde, 1980'lerde çocuk sahibi olmayan siyasetçiler ( Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Erdal İnönü) yoksulların çıkarlarını daha çok korudular" kanaati halk arasında oluşmuştur...
Devalüasyonlar silsilesi 1946'da başlamıştı...
1930’da kurulan ve 1931’de faaliyetlerine başlayan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da bu dönemin bir ürünüydü. Bu dönemde Türk lirasının değeri üzerinden çeşitli düzenlemeler yapıldı.
7 Eylül 1946’da alınan kararlar neticesinde Türk lirasının değeri düşürüldü ve 1 ABD doları 1,3 TL’den 2,8 TL seviyesine yükseldi.
4 Ağustos 1958’de ithalatta 1 ABD doları 9 TL’ye eşitlendi.
10 Ağustos 1970’te Türk lirası %66 oranında devalüe edilerek 1 ABD doları 15 TL’ye eşitlendi.
Vadesi gelen borçlarını ödeyemeyen Türkiye, 1978’de IMF ile anlaşmak zorunda kaldı. Uygulanan program çerçevesinde 1 ABD doları 25 TL’ye çıkarıldı. Bir yıl sonra yine yapılan bir devalüasyonla 1 ABD dolarının değeri 47 TL oldu.
24 Ocak 1980 kararları: 1 ABD doları 47 TL’den 70 TL’ye çıkarıldı. 1 Mayıs 1981’den itibaren de Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Türk lirasının dış değerini ABD dolarının piyasadaki değerini izleyerek günlük olarak ilan etmeye başladı.
5 Nisan 1994: Türk lirasında 6 ve 7 Nisan tarihlerinde sırasıyla %28 ve %20’ye yakın oranlarda değer kaybı yaşandı.
22 Şubat 2001 : Cumhurbaşkanı Sezer'in başbakan Ecevit'e anayasa kitapçığı fırlatmasıyla tetiklenen devasa bir ekonomik kriz patlak verdi...Olumsuz ekonomik görünüm ve siyasi gerginliklerin başrol oynadığı 2001 Şubat krizinde ABD doları 685 bin TL’den 957 bin TL’ye çıktı.
Ekonomisi ne yazık ki krizden başka bir şey üretemeyen bir ülkeyiz...
21. yüzyılda sınırlarımızdaki mayınları büyük ölçüde temizledik ve açık sınır politikası izledik...Sonuçta nitelikli eğitim görmüş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları (mesela doktorlar) uğradıkları binbir türlü haksızlıktan, adaletsizlikten dolayı ( belli ki Kartal İmam Hatip mezunu olmadıklarından dolayı itibar görmediler) yurt dışına giderken Afganistan'dan çoban ithal eder olduk...Türkiye bugün dünyada en çok sığınmacı, mülteci barındıran ülke haline gelmiştir...
1979-1989 arasındaki Rus ordusu işgali , 2001-2021 arasında ABD ordusu işgali ve 2021'de Taliban'ın ülkeyi ele geçirmesi Afganistan'dan Batı ülkelerine büyük bir insan göçüne yol açtı ve bu göç sürüyor...Ülke mayın tarlası gibi ve afyon tarlalarından elde edilen ürünle yurt dışına uyuşturucu madde ihraç ediliyor...
Yakın zamanda İran İçişleri Bakanı Ahmed Vahidi İran'da "yasa dışı" yaşadıklarını belirttiği 5 milyon Afganlı'ın sınır dışı edileceğini söyledi...
2021'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın KKTC’de bayram namazı çıkışında “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok. Daha iyi anlaşabileceğimize ihtimal veriyorum” demesi de 21. yüzyılda Türkiye'deki değişimi ve yönetici zihniyetini en iyi açıklayan sözler oldu...
Müslüman Kardeşler, Hamas, Mısır eski Cumhurbaşkanı Mursi ve AKP arasında 21. yüzyılda çok yakın ilişkiler kuruldu...Mursi "Müslüman Erkek ölen eşiyle 24 saat içinde cinsel ilişkiye girebilir ve buna hakkı vardır," fetvasını onaylayan bir siyasiydi...
1973'te Arap İsrail savaşı çıktı ve bu savaşın hemen sonrasında petrol varili 4 dolardan 12 dolara çıktı ve bundan en çok etkilenen ülke ekonomisi Türkiye oldu...
1974'te Türkiye'nin Yunan adası haline gelmemesi için Kıbrıs'a müdahalesi, 1975-1990 arasında Lübnan iç savaşı, 1979'da İran'da laik yönetimin Mollalarca yıkılması ve şeriat devleti kurulması, 1980-1988 Irak-İran savaşı, 1984'te PKK terör örgütünün Türkiye'ye yoğun saldırılara başlaması yaşandı...
Ağustos 1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgali (bu işgal 7 ay kadar sürdü ; ABD ve müttefikleri Irak'ı Kuveyt'ten silah zoruyla çıkardı), Irak'ın aleyhinde ABD'nin lehine gelişen 1990-1991 ve 2003 savaşları Irak'ta bir Kürt devleti kurulması, Irak Lideri Saddam Hüseyin'in 2006'da, Libya lideri Muammer Kaddafi'nin 2011'de öldürülmesi, 2011'de Suriye'de iç savaş çıkması, Suriye'ye Rus, İran ve Türk silahlı kuvvetleri yanı sıra ABD'nin paralı askerleri olarak kullandığı PKK terör örgütünün yan uzantılarının yerleşmesiyle sonuçlandı...
2014'te Rusya'nın Kırım'ı işgali, Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Vasyl Bodnar'ın verdiği rakama inanırsak Rusya'nın 24 Şubat 2022'de Ukrayna'ya saldırmasıyla birlikte Ukrayna'dan 400.000+, Rusya'dan 800.000+ kişinin savaştan kaçarak Türkiye'ye sığınması bulunduğumuz coğrafyanın sadece istikrarsızlık,kriz, iç savaş, savaş ve göçmen akını ürettiğinin bir kanıtıydı...
1947'deki Birleşmiş Milletler kararıyla bir Filistin devletinin kurulmasına izin ve onay verilmesine rağmen, İsrail'i 1917 Balfour deklarasyonuna ve 1947 Birleşmiş Milletler kararına dayanarak kuran Yahudilerin Filistin devletinin kurulmasını şiddet ve para gücüyle engellemesi de Doğu Akdenizdeki en büyük istikrarsızlık kaynaklarından birine dönüşmüştü...
2024'ün eşiğinde Filistinliler, İsrail'in saldırılarından korunmak üzere daha güvenli bölgelere sığınmayı sürdürüyor...Birleşmiş Milletler, Gazze Şeridi'nde beş kişiden dördünün savaş nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kaldığını tahmin ediyor. Birleşmiş Milletler, 2,2 milyon kişinin yaşadığı Gazze'de , Gazze'de İsrail saldırılarında nüfusun yüzde 80'inden fazlasına karşılık gelen yaklaşık 1,9 milyon kişinin yerinden edildiğini açıkladı...
İsrail'în Gazze ve Batı Şeria'daki Filistinleri (5,4 milyon kişi) Türkiye,Mısır ve Ürdün gibi ülkelere yollamak istediği uzun süredir biliniyor!
İlber Ortaylı "İmparatorluğun Son Nefesi: Osmanlı'nın Yaşayan Mirası Cumhuriyet " adlı kitabında Filistinlilerin sığınmak zorunda kaldığı Gazze karasularındaki doğalgaza ABD ve İsrail'in el koymaya hazırlandığı toprak parçası için şöyle yazmıştı:
"Gazze; tarihte hiçbir ülke bu kadar küçük yüzölçümüyle bu kadar büyük bir sorun haline dönüşmüş ve trajedi yaşamış değildir....Yine Orta Doğu bölgesinde Nil vadisi dahil bu kadar küçük bir sahada böyle kalabalık bir nüfus da bulmak da güçtür...Gazze'de nüfus asrın başında (1900'lerde) 40 bine ve Birinci Dünya Savaşı'nın başında 20 binden aşağı düşmüştü..."
Uzakdoğu ülkeleri bilime sığınarak, bilime önem ve değer vererek 20. yüzyılda ve 21. yüzyılda milyarlarca insanını yoksulluktan kurtarırken bizler on milyonlarca insanımızı yoksul durumuna düşürdük...Japon Amerikan savaşının 1945'te, Kore Savaşı'nın 1953'te, Vietnam savaşının 1975'te bitmesiyle birlikte Uzakdoğuda Çin, Japonya, Güney Kore, Kuzey Kore, Vietnam, Tayvan, Singapur ve Hindistan gibi ülkelerin sanayileşme, bilim ve teknoloji atılımları bu bölgede milyarlarca insanın yoksulluktan kurtulmasını sağladı...Ne yazık ki bizim ülkemizde on milyonlarca insanı yoksulluktan kurtarabilecek hükümetler hiç görülmedi...
Dışişleri Bakanlığı eski sözcüsü Namık Tan: "Vaziyetimiz, Türkiye’nin 1958’deki resmi iflas ilanına benziyor. O dönemde borçlarımızı ödeyemez hale gelmiştik. Dünya Bankası, IMF ve OECD toplanıp, yeni krediler karşılığı borç ertelemesini ödeme takvimine bağlamıştı. AB henüz ortalıkta yoktu. Bu işin öncülüğünü Soğuk Savaş koşullarında ABD üstlenmişti. Unutmayı tercih ettiğimiz bir iflasın ilanıdır bu."
2002'de AKP hükümeti kurulduğunda en düşük emekli maaşı asgari ücretin yüzde 40 kadar üzerindeydi...AKP 2008 Aylık Bağlama Oranları Yasası'yla emekli maaşı bağlanma oranını yüzde 70'den yüzde 28'e düşürürken, İstatistik Kurumu aracılığıyla gerçek dışı (yalan) enflasyon oranları ilan ederek emekçinin asgari ücretini ve emeklinin maaşını açlık sınırının altında belirleme yolunu seçmiştir...
1980 sonrasında Türkiye'de tarım ve hayvancılık sektöründeki ağır çalışma koşulları, çok düşük kar marjları, maliyetlerdeki rekor artışlar, tarım ve hayvancılık sektörüne devlet teşviğinin Özal'la birlikte kalkması, hava şartlarının üretimi zaman zaman tümüyle yok etmesi bu sektörlerden geçinenleri iş bırakarak başka sektörlere yöneltti...Kendi halkını besleyebilen ülke özelliğimiz de tamamen yok oldu...Her türlü gıda ürününü yurt dışından ithal eder olduk...
2022-2023 dönemindeyse Rusya'nın, Katar'ın yardımlarıyla ayakta durabilen ülke olduk...
2022'de Rusya Türkiye'deki yatırımı Mersin Akkuyu Nükleer Santrali'nin tamamlanabilmesi için Türkiye'ye 15 milyar dolara aktarmıştı...Rusların açıklamasına göre, Ruslar Türkiye kurumu olan Botaş'tan alacakları olan 20 milyar doların ödenmesi konusunda Türk ekonomisine destek verebilmek için alacaklarının vadesini ileri bir tarihe ertelemişti...
Yakın zamanda Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ (BOTAŞ), Türkiye'nin Rusya'ya olan doğalgaz borcunun 27,5 milyar dolar düzeyine çıktığı ve bu borcun yapılandırılması için müzakereler yürütüldüğü haberlerinin asılsız olduğunu duyurdu...BOTAŞ'ın X sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, kuruluşu ulusal ve uluslararası arenada yıpratmaya ve marka değerini düşürmeye yönelik haber ve iddiaların gerçeği yansıtmadığı kaydedildi.Söz konusu iddialara ilişkin BOTAŞ'ın yasal haklarını saklı tuttuğu vurgulanan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:"Son günlerde bazı basın yayın organlarında ve sosyal medyada Türkiye'nin, Rusya'ya olan doğalgaz borcunun 27,5 milyar dolar düzeyine çıktığı ve bu borcun yapılandırılması için müzakereler yürütüldüğü yönündeki asılsız ve mesnetsiz iddialara yönelik olarak kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi ihtiyacı hasıl olmuştur. Türkiye Yüzyılı'nda enerjide merkez ülke olma yolunda dev yatırımların, dünya gündemine oturan ihracat anlaşmalarının hayata geçirildiği bugünlerde, ülkemizin enerjide yüz akı ve amiral gemisi niteliğindeki BOTAŞ'ın, bu gibi asılsız iddialarla gündeme getirilmesi son derece manidar ve maksatlıdır."
Aralık 2023'te Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Türkiye ile ortaklığın en yüksek düzeyde olduğunu ve uzun yıllar çeşitli alanlarda elde edilen tecrübeye dayandığını belirterek "Her iki taraf da iyi komşuluk, ortaklık ve karşılıklı çıkar ilkelerine dayalı bağları daha da geliştirme konusunda kararlı" dedi.
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri değerlendiren Putin, "Türkiye ile ortaklık en yüksek düzeyde ve uzun yıllar çeşitli alanlarda elde edilen tecrübeye dayanıyor. Her iki taraf da iyi komşuluk, ortaklık ve karşılıklı çıkar ilkelerine dayalı bağları daha da geliştirme konusunda kararlı" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile sürekli temas halinde olduğunu belirten Putin, söz konusu temaslarda ikili ilişkilerle ilgili tüm önemli konuların ele alındığını dile getirdi.
Putin, şunları kaydetti:
İlber Ortaylı "İmparatorluğun Son Nefesi: Osmanlı'nın Yaşayan Mirası Cumhuriyet " adlı kitabında Filistinlilerin sığınmak zorunda kaldığı Gazze karasularındaki doğalgaza ABD ve İsrail'in el koymaya hazırlandığı toprak parçası için şöyle yazmıştı:
"Gazze; tarihte hiçbir ülke bu kadar küçük yüzölçümüyle bu kadar büyük bir sorun haline dönüşmüş ve trajedi yaşamış değildir....Yine Orta Doğu bölgesinde Nil vadisi dahil bu kadar küçük bir sahada böyle kalabalık bir nüfus da bulmak da güçtür...Gazze'de nüfus asrın başında (1900'lerde) 40 bine ve Birinci Dünya Savaşı'nın başında 20 binden aşağı düşmüştü..."
Uzakdoğu ülkeleri bilime sığınarak, bilime önem ve değer vererek 20. yüzyılda ve 21. yüzyılda milyarlarca insanını yoksulluktan kurtarırken bizler on milyonlarca insanımızı yoksul durumuna düşürdük...Japon Amerikan savaşının 1945'te, Kore Savaşı'nın 1953'te, Vietnam savaşının 1975'te bitmesiyle birlikte Uzakdoğuda Çin, Japonya, Güney Kore, Kuzey Kore, Vietnam, Tayvan, Singapur ve Hindistan gibi ülkelerin sanayileşme, bilim ve teknoloji atılımları bu bölgede milyarlarca insanın yoksulluktan kurtulmasını sağladı...Ne yazık ki bizim ülkemizde on milyonlarca insanı yoksulluktan kurtarabilecek hükümetler hiç görülmedi...
Dışişleri Bakanlığı eski sözcüsü Namık Tan: "Vaziyetimiz, Türkiye’nin 1958’deki resmi iflas ilanına benziyor. O dönemde borçlarımızı ödeyemez hale gelmiştik. Dünya Bankası, IMF ve OECD toplanıp, yeni krediler karşılığı borç ertelemesini ödeme takvimine bağlamıştı. AB henüz ortalıkta yoktu. Bu işin öncülüğünü Soğuk Savaş koşullarında ABD üstlenmişti. Unutmayı tercih ettiğimiz bir iflasın ilanıdır bu."
2002'de AKP hükümeti kurulduğunda en düşük emekli maaşı asgari ücretin yüzde 40 kadar üzerindeydi...AKP 2008 Aylık Bağlama Oranları Yasası'yla emekli maaşı bağlanma oranını yüzde 70'den yüzde 28'e düşürürken, İstatistik Kurumu aracılığıyla gerçek dışı (yalan) enflasyon oranları ilan ederek emekçinin asgari ücretini ve emeklinin maaşını açlık sınırının altında belirleme yolunu seçmiştir...
1980 sonrasında Türkiye'de tarım ve hayvancılık sektöründeki ağır çalışma koşulları, çok düşük kar marjları, maliyetlerdeki rekor artışlar, tarım ve hayvancılık sektörüne devlet teşviğinin Özal'la birlikte kalkması, hava şartlarının üretimi zaman zaman tümüyle yok etmesi bu sektörlerden geçinenleri iş bırakarak başka sektörlere yöneltti...Kendi halkını besleyebilen ülke özelliğimiz de tamamen yok oldu...Her türlü gıda ürününü yurt dışından ithal eder olduk...
2022-2023 dönemindeyse Rusya'nın, Katar'ın yardımlarıyla ayakta durabilen ülke olduk...
2022'de Rusya Türkiye'deki yatırımı Mersin Akkuyu Nükleer Santrali'nin tamamlanabilmesi için Türkiye'ye 15 milyar dolara aktarmıştı...Rusların açıklamasına göre, Ruslar Türkiye kurumu olan Botaş'tan alacakları olan 20 milyar doların ödenmesi konusunda Türk ekonomisine destek verebilmek için alacaklarının vadesini ileri bir tarihe ertelemişti...
Yakın zamanda Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ (BOTAŞ), Türkiye'nin Rusya'ya olan doğalgaz borcunun 27,5 milyar dolar düzeyine çıktığı ve bu borcun yapılandırılması için müzakereler yürütüldüğü haberlerinin asılsız olduğunu duyurdu...BOTAŞ'ın X sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, kuruluşu ulusal ve uluslararası arenada yıpratmaya ve marka değerini düşürmeye yönelik haber ve iddiaların gerçeği yansıtmadığı kaydedildi.Söz konusu iddialara ilişkin BOTAŞ'ın yasal haklarını saklı tuttuğu vurgulanan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:"Son günlerde bazı basın yayın organlarında ve sosyal medyada Türkiye'nin, Rusya'ya olan doğalgaz borcunun 27,5 milyar dolar düzeyine çıktığı ve bu borcun yapılandırılması için müzakereler yürütüldüğü yönündeki asılsız ve mesnetsiz iddialara yönelik olarak kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi ihtiyacı hasıl olmuştur. Türkiye Yüzyılı'nda enerjide merkez ülke olma yolunda dev yatırımların, dünya gündemine oturan ihracat anlaşmalarının hayata geçirildiği bugünlerde, ülkemizin enerjide yüz akı ve amiral gemisi niteliğindeki BOTAŞ'ın, bu gibi asılsız iddialarla gündeme getirilmesi son derece manidar ve maksatlıdır."
Aralık 2023'te Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Türkiye ile ortaklığın en yüksek düzeyde olduğunu ve uzun yıllar çeşitli alanlarda elde edilen tecrübeye dayandığını belirterek "Her iki taraf da iyi komşuluk, ortaklık ve karşılıklı çıkar ilkelerine dayalı bağları daha da geliştirme konusunda kararlı" dedi.
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri değerlendiren Putin, "Türkiye ile ortaklık en yüksek düzeyde ve uzun yıllar çeşitli alanlarda elde edilen tecrübeye dayanıyor. Her iki taraf da iyi komşuluk, ortaklık ve karşılıklı çıkar ilkelerine dayalı bağları daha da geliştirme konusunda kararlı" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile sürekli temas halinde olduğunu belirten Putin, söz konusu temaslarda ikili ilişkilerle ilgili tüm önemli konuların ele alındığını dile getirdi.
Putin, şunları kaydetti:
"Enerji sektöründe Rus-Türk işbirliğinin gerçekten stratejik olduğunu özellikle belirtmek isterim. Rosatom (Rusya Devlet Nükleer Enerji Kuruluşu), Türkiye'de ilk nükleer Akkuyu santralini inşa etmeye devam ediyor. Mavi Akım ve TürkAkım boru hatlarının işletilmesi kapsamında doğal gaz sektöründe yakın işbirliği oluşturuldu. Türkiye'de doğal gaz dağıtım merkezinin oluşturulması yönünde çalışmalar sürüyor. Ticaret ve yüksek teknoloji alanlarında da çok sayıda ilginç projemiz, ortak çalışmamız var."
1961'de Almanya'yla yapılan işçi yollama anlaşması Türk ekonomisinin birazcık nefes almasına yol açmıştı...
2. Dünya Savaşı’nın ardından Almanya, gelişen sanayisine yeni işgücü arayışına girmiş ve bu arayışını yabancı ülkelerden temin etme yoluna gitmiştir. İlk önce 1955 yılında İtalya, 1960 yılında Yunanistan ve İspanya 1961’de ise Türkiye ile işgücü antlaşmaları imzalayarak, bu ülkelerden yabancı işçiler Almanya’ya davet edilmiştir.30 Ekim 1961 tarihinde Federal Almanya Cumhuriyeti’nin başkenti Bonn’da imzalanan Almanya – Türkiye İşgücü Antlaşması ile gerçekleşecek olan işçi göçünün hukuki temeli atılmıştır. 1961’den itibaren İstanbul Tophane’de bulunan Alman İrtibat Bürosu aracılığıyla işçi seçimi işlemleri başlamıştır. Almanya’da çalışmak isteyen işçiler ilk iş olarak bu büroya gelip başvuru yapıyorlar ve daha sonra bu büronun vereceği kâğıdı bekliyorlardı.Türkiye’den Almanya’ya giden ilk işçi grubu 450 kişilik bir kafile olup Almanya’nın Düsseldorf kentine gitmiş; şehre varan işçi kafilesini ise Alman yetkililer bando takımıyla karşılamışlardır.Trenler vasıtasıyla yapılan yolculuk İstanbul’daki Sirkeci Garı’ndan başlayarak Münih’te sonlanıyordu. Burada gidecekleri şehirlere göre gruplara ayrılan işçiler yeni trenlere bindiriliyor ve gittikleri yerde onlara hazırlanan odalarda kalıyorlardı. 1961 yılında başlayan bu işçi göçü, Yom Kippur Savaşı'nda İsrail ordusu karşısında büyük yenilgi alan Arap ülkelerinin 1973 yılında petrolün varil fiyatını 4 dolardan 12 dolara çıkarmasıyla başgösteren ekonomik krizin etkisiyle Alman hükümeti tarafından durdurulmuştur. 1973 yılında yabancı işçi alımı sona erdiğinde Almanya’daki Türk işçi nüfusu 600 bine dayanırken; aileleriyle birlikte bu sayı 900 bin civarına ulaşmıştı...
2023: ABD F16 ve F35 savaş uçağı, Almanya Eurofighter savaş uçağı almamızı engelliyor
Almanya'nın Eurofighter savaş jetlerinin Türkiye ve Suudi Arabistan'a satışını veto etmesini Fransız savaş uçağı üreticisi Dassault Aviation'ın tepe yöneticisi Eric Trappier tepki ile karşıladı.2040 yılında Eurofighter ve Rafale'in yerini alması beklenen geleceğin hava savaş sistemi olarak tanımlanan SCAF'ın merkezinde yer alacak savaş uçağının satışları konusunda bu vetonun kendisini endişelendirdiğini ifade eden Fransız CEO, Suudi Arabistan ve Türkiye'ye ihracat reddinin SCAF savaş uçaklarını ihraç etme garantisi meselesini de gündeme taşıdığını vurguladı.
"Bana sorun olmadığı söyleniyor. Bugün olanlara baktığımda ise daha önce Eurofighter için ihracat sorunu olmadığını söyleyenlerin sorun çıkardığını görüyorum" diyen Dassault patronu, "Bu ihracat meselesinden endişe duyuyorum." dedi.
Avrupa'daki savunma alımlarının yüzde 80'inin şu anda Avrupa'da değil, ağırlıklı olarak ABD'de yapıldığının altını çizen Trappier, ihracatın Avrupa savunma sanayinin ekonomik yaşayabilirliği için çok daha önemli olduğunu belirtti.
Türkiye Almanya'nın onayını bekliyor
Berlin birkaç yıldır Riyad'ın İngiltere, Almanya ve İspanya tarafından üretilen 48 adet Eurogfighter savaş uçağı siparişini dondurmuş durumda.Türkiye ise 40 adet Eurofighter almak istiyor.
Savunma Bakanı Yaşar Güler geçen kasım ortasında parlamentoda yaptığı konuşmada "İngiltere ve İspanya 'evet' dedi, şimdi Almanya'yı ikna etmeye çalışıyoruz" ifadelerini kullanmıştı.
Dassault Aviation, 2040'a kadar Rafale ve Eurofigher'in yerini alması beklenen SCAF'ın savaş uçağını geliştirmek üzere Paris, Berlin ve Madrid'i bir araya getiren programda liderliği üstleniyor.
İşbirliğine dayalı bir projede, ortak ülkelerden birinin uçağı ihraç edebilmesi için tüm ortak ülkelerin onay vermesi gerekiyor.
5 Aralık 1930'da ne olmuştu?
1930 yılından itibaren çıkarılan bir dizi yasa ile önce Belediye seçimlerine katılma, sonra köylerde muhtar olma ihtiyar meclislerine seçilme hakkı tanınan kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakları, 5 Aralık 1934’te Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan yasa değişikliği ile tanındı.
Türk kadını Atatürk'ün ve 1961 anayasasının verdiği dünya standartlarındaki insan haklarını elde edebilmek için ne yazık ki hiçbir mücadele vermedi...Emekçi hakları ve insan hakları konusunda devrimci ve çok çağdaş 1961 anayasasını yok eden faşistlere, cuntacı generallere, vahşi kapitalist düzenin temsilcileri Demirel'e, Özal'a, Kenan Evren'e, Tansu Çiller'e, Mesut Yılmaz'a, Erdoğan'a Türk kadını sesini çıkarmadı ve göz yumdu...
Türk kadınları 1961 özgürlükçü anayasasını korumak için ne yazık ki hiçbir şey yapmadı...Behice Boran gibi istisnalar kaideyi bozmaz.
İngiltere'de kadınlar erkeklerle eşit haklar elde etmek için anarşist eylemler yaptılar...Kaldırım taşlarıyla en lüks ürünlerin satıldığı mağazaların camlarını çerçevelerini vitrinlerini yıkıma uğrattılar, indirdiler, tuzla buz ettiler...Başbakanın evini yaktılar...Kralın dikkatini eşitlik mücadelelerine çekmek için at yarışları yapılırken yarışan atların önüne atlayıp can verdiler, hayatlarını feda ettiler...Emmeline Pankurst (1858-1928) kadınlara oy hakkı verilmesi için verdiği mücadelede İngiltere hükümetinin azılı düşmanı, baş terörist ilan edildi...Uzun yıllar polisten kaçtı ve kadınlarca kaçırıldı...ABD'ndeki kadın hakları mücadelesinin öne çıkan ismiKatharine Martha Houghton Hepburn (1878-1951) oldu...Kendisi 4 Oscar ödüllü oyuncu Katharine Hepburn'ün annesiydi...
1961'de Almanya'yla yapılan işçi yollama anlaşması Türk ekonomisinin birazcık nefes almasına yol açmıştı...
2. Dünya Savaşı’nın ardından Almanya, gelişen sanayisine yeni işgücü arayışına girmiş ve bu arayışını yabancı ülkelerden temin etme yoluna gitmiştir. İlk önce 1955 yılında İtalya, 1960 yılında Yunanistan ve İspanya 1961’de ise Türkiye ile işgücü antlaşmaları imzalayarak, bu ülkelerden yabancı işçiler Almanya’ya davet edilmiştir.30 Ekim 1961 tarihinde Federal Almanya Cumhuriyeti’nin başkenti Bonn’da imzalanan Almanya – Türkiye İşgücü Antlaşması ile gerçekleşecek olan işçi göçünün hukuki temeli atılmıştır. 1961’den itibaren İstanbul Tophane’de bulunan Alman İrtibat Bürosu aracılığıyla işçi seçimi işlemleri başlamıştır. Almanya’da çalışmak isteyen işçiler ilk iş olarak bu büroya gelip başvuru yapıyorlar ve daha sonra bu büronun vereceği kâğıdı bekliyorlardı.Türkiye’den Almanya’ya giden ilk işçi grubu 450 kişilik bir kafile olup Almanya’nın Düsseldorf kentine gitmiş; şehre varan işçi kafilesini ise Alman yetkililer bando takımıyla karşılamışlardır.Trenler vasıtasıyla yapılan yolculuk İstanbul’daki Sirkeci Garı’ndan başlayarak Münih’te sonlanıyordu. Burada gidecekleri şehirlere göre gruplara ayrılan işçiler yeni trenlere bindiriliyor ve gittikleri yerde onlara hazırlanan odalarda kalıyorlardı. 1961 yılında başlayan bu işçi göçü, Yom Kippur Savaşı'nda İsrail ordusu karşısında büyük yenilgi alan Arap ülkelerinin 1973 yılında petrolün varil fiyatını 4 dolardan 12 dolara çıkarmasıyla başgösteren ekonomik krizin etkisiyle Alman hükümeti tarafından durdurulmuştur. 1973 yılında yabancı işçi alımı sona erdiğinde Almanya’daki Türk işçi nüfusu 600 bine dayanırken; aileleriyle birlikte bu sayı 900 bin civarına ulaşmıştı...
2023: ABD F16 ve F35 savaş uçağı, Almanya Eurofighter savaş uçağı almamızı engelliyor
Almanya'nın Eurofighter savaş jetlerinin Türkiye ve Suudi Arabistan'a satışını veto etmesini Fransız savaş uçağı üreticisi Dassault Aviation'ın tepe yöneticisi Eric Trappier tepki ile karşıladı.2040 yılında Eurofighter ve Rafale'in yerini alması beklenen geleceğin hava savaş sistemi olarak tanımlanan SCAF'ın merkezinde yer alacak savaş uçağının satışları konusunda bu vetonun kendisini endişelendirdiğini ifade eden Fransız CEO, Suudi Arabistan ve Türkiye'ye ihracat reddinin SCAF savaş uçaklarını ihraç etme garantisi meselesini de gündeme taşıdığını vurguladı.
"Bana sorun olmadığı söyleniyor. Bugün olanlara baktığımda ise daha önce Eurofighter için ihracat sorunu olmadığını söyleyenlerin sorun çıkardığını görüyorum" diyen Dassault patronu, "Bu ihracat meselesinden endişe duyuyorum." dedi.
Avrupa'daki savunma alımlarının yüzde 80'inin şu anda Avrupa'da değil, ağırlıklı olarak ABD'de yapıldığının altını çizen Trappier, ihracatın Avrupa savunma sanayinin ekonomik yaşayabilirliği için çok daha önemli olduğunu belirtti.
Türkiye Almanya'nın onayını bekliyor
Berlin birkaç yıldır Riyad'ın İngiltere, Almanya ve İspanya tarafından üretilen 48 adet Eurogfighter savaş uçağı siparişini dondurmuş durumda.Türkiye ise 40 adet Eurofighter almak istiyor.
Savunma Bakanı Yaşar Güler geçen kasım ortasında parlamentoda yaptığı konuşmada "İngiltere ve İspanya 'evet' dedi, şimdi Almanya'yı ikna etmeye çalışıyoruz" ifadelerini kullanmıştı.
Dassault Aviation, 2040'a kadar Rafale ve Eurofigher'in yerini alması beklenen SCAF'ın savaş uçağını geliştirmek üzere Paris, Berlin ve Madrid'i bir araya getiren programda liderliği üstleniyor.
İşbirliğine dayalı bir projede, ortak ülkelerden birinin uçağı ihraç edebilmesi için tüm ortak ülkelerin onay vermesi gerekiyor.
5 Aralık 1930'da ne olmuştu?
1930 yılından itibaren çıkarılan bir dizi yasa ile önce Belediye seçimlerine katılma, sonra köylerde muhtar olma ihtiyar meclislerine seçilme hakkı tanınan kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakları, 5 Aralık 1934’te Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan yasa değişikliği ile tanındı.
Türk kadını Atatürk'ün ve 1961 anayasasının verdiği dünya standartlarındaki insan haklarını elde edebilmek için ne yazık ki hiçbir mücadele vermedi...Emekçi hakları ve insan hakları konusunda devrimci ve çok çağdaş 1961 anayasasını yok eden faşistlere, cuntacı generallere, vahşi kapitalist düzenin temsilcileri Demirel'e, Özal'a, Kenan Evren'e, Tansu Çiller'e, Mesut Yılmaz'a, Erdoğan'a Türk kadını sesini çıkarmadı ve göz yumdu...
Türk kadınları 1961 özgürlükçü anayasasını korumak için ne yazık ki hiçbir şey yapmadı...Behice Boran gibi istisnalar kaideyi bozmaz.
İngiltere'de kadınlar erkeklerle eşit haklar elde etmek için anarşist eylemler yaptılar...Kaldırım taşlarıyla en lüks ürünlerin satıldığı mağazaların camlarını çerçevelerini vitrinlerini yıkıma uğrattılar, indirdiler, tuzla buz ettiler...Başbakanın evini yaktılar...Kralın dikkatini eşitlik mücadelelerine çekmek için at yarışları yapılırken yarışan atların önüne atlayıp can verdiler, hayatlarını feda ettiler...Emmeline Pankurst (1858-1928) kadınlara oy hakkı verilmesi için verdiği mücadelede İngiltere hükümetinin azılı düşmanı, baş terörist ilan edildi...Uzun yıllar polisten kaçtı ve kadınlarca kaçırıldı...ABD'ndeki kadın hakları mücadelesinin öne çıkan ismiKatharine Martha Houghton Hepburn (1878-1951) oldu...Kendisi 4 Oscar ödüllü oyuncu Katharine Hepburn'ün annesiydi...
"Asgari’ tuzağına karşı tek yol sendika!"
Jale Özgentürk Cumhuriyet'teki yazısında (‘Asgari’ tuzağına karşı tek yol sendika! 28 Aralık 2022 ) şöyle diyor:
Türkiye’de 15 milyona yakın çalışan bir aydır asgari ücretle yattı asgari ücretle kalktı.
Sonunda masadan kalkan işçi temsilcilerine rağmen, Çalışma Bakanlığı ve işverenin birlikte karar verdiği 8 bin 506 TL’lik ücret açıklandı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Bakanı Vedat Bilgin’e göre sendikaların 8 bin TL’nin geçilmesini istememesine rağmen fedakârlık yapıp bu ücret belirlendi.
Dünyada asgari ücret bir işçinin ailesi ve çocuklarıyla gıda, konut gibi ihtiyaçlarını karşılayacak minimum ücret olarak tanımlanıyor. Türkiye’de ise bekâr bir işçi üzerinden hesaplanıyor.
Avrupa’da toplam ücretli çalışanların yüzde 4’ünü oluşturan asgari ücretle çalışan oranı ise Türkiye’de yüzde 10 yakın çalışanlar da dahil edildiğinde yüzde 60’ı buluyor.
Yani neredeyse asgari ücret ortalama ücret olmuş durumda. Prof. Dr. Aziz Çelik bu nedenle bu duruma “asgari ücret tuzağı” diyor.
Bu durumdan kurtuluşun tek yolu ise sendika ve toplusözleşme. Tuzaktan çıkış yolunun bu olduğunu Çalışma Bakanı Bilgin de kabul ediyor ki şunları söylüyor:
- Türkiye’de birinci önceliğimiz işveren karşısında emekçilerimizin hukukunu korumaktır. Sendikacılığın dersini anlatmış bir hoca olarak sendikacılığı destekliyorum.
- Biz sosyal politikaları uygulamaya devam edeceğiz. Toplusözleşme kurumsal bir sosyal politika aracıdır. Bunların güçlenmesi lazım.
Türkiye’de sendikalı olmak ateşten gömlek demek. 15 milyon çalışanın 2.2 milyonu sendikalı. Bu işçilerin yüzde 60’tan fazlası da kamuda çalışıyor.
Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun raporlarına göre Türkiye sendikal haklar açısından dünyada en kötü 10 ülke arasında yer alıyor.
Asgari ücret belirleme komisyonuna alınmayan Devrimci İşçi Sendikaları (DİSK) Başkanı Arzu Çerkezoğlu’na işçilerin istemediği asgari ücret artışını ve bakan Bilgin’in sendikaya destek sözünü sordum.
TEK KİŞİ BELİRLİYOR
Jale Özgentürk Cumhuriyet'teki yazısında (‘Asgari’ tuzağına karşı tek yol sendika! 28 Aralık 2022 ) şöyle diyor:
Türkiye’de 15 milyona yakın çalışan bir aydır asgari ücretle yattı asgari ücretle kalktı.
Sonunda masadan kalkan işçi temsilcilerine rağmen, Çalışma Bakanlığı ve işverenin birlikte karar verdiği 8 bin 506 TL’lik ücret açıklandı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Bakanı Vedat Bilgin’e göre sendikaların 8 bin TL’nin geçilmesini istememesine rağmen fedakârlık yapıp bu ücret belirlendi.
Dünyada asgari ücret bir işçinin ailesi ve çocuklarıyla gıda, konut gibi ihtiyaçlarını karşılayacak minimum ücret olarak tanımlanıyor. Türkiye’de ise bekâr bir işçi üzerinden hesaplanıyor.
Avrupa’da toplam ücretli çalışanların yüzde 4’ünü oluşturan asgari ücretle çalışan oranı ise Türkiye’de yüzde 10 yakın çalışanlar da dahil edildiğinde yüzde 60’ı buluyor.
Yani neredeyse asgari ücret ortalama ücret olmuş durumda. Prof. Dr. Aziz Çelik bu nedenle bu duruma “asgari ücret tuzağı” diyor.
Bu durumdan kurtuluşun tek yolu ise sendika ve toplusözleşme. Tuzaktan çıkış yolunun bu olduğunu Çalışma Bakanı Bilgin de kabul ediyor ki şunları söylüyor:
- Türkiye’de birinci önceliğimiz işveren karşısında emekçilerimizin hukukunu korumaktır. Sendikacılığın dersini anlatmış bir hoca olarak sendikacılığı destekliyorum.
- Biz sosyal politikaları uygulamaya devam edeceğiz. Toplusözleşme kurumsal bir sosyal politika aracıdır. Bunların güçlenmesi lazım.
Türkiye’de sendikalı olmak ateşten gömlek demek. 15 milyon çalışanın 2.2 milyonu sendikalı. Bu işçilerin yüzde 60’tan fazlası da kamuda çalışıyor.
Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun raporlarına göre Türkiye sendikal haklar açısından dünyada en kötü 10 ülke arasında yer alıyor.
Asgari ücret belirleme komisyonuna alınmayan Devrimci İşçi Sendikaları (DİSK) Başkanı Arzu Çerkezoğlu’na işçilerin istemediği asgari ücret artışını ve bakan Bilgin’in sendikaya destek sözünü sordum.
TEK KİŞİ BELİRLİYOR
Çerkezoğlu asgari ücretin bir ortalama ücret ve bir tuzak haline gelmesinin nedenini her şeyin sendikalaşmayı engellemek üzerine kurulu olmasına bağlıyor.
Toplu iş sözleşmesi kapsamının son derece düşük olmasının milyonları asgari ücrete veya civarında bir ücrete mahkûm ettiğini söylüyor.
“Bu koşullar altında asgari ücret de iktidarın elinde, siyasi amaçlar için kullanılan bir araca dönüşüyor. Milyonlarca işçinin ve ailesinin ekmeği tek bir kişinin kararına bırakılıyor” diyor.
Bakanın sendikaların 8 bin TL’den fazla istemediği iddiasına ise şu yanıtı veriyor:
“Önemli olan milyonların ücret seviyesi haline gelen asgari ücretin, hükümet ve işverenler tarafından tek taraflı olarak belirlenmesi, beraber açıklanması, üstelik beraber savunulmasıdır.”
Çerkezoğlu, “9 milyon kayıt dışı çalışanı ne olacak” soruma da şu yanıtı veriyor:
- Türkiye’de kayıt dışı çalışmak zorunda bırakılan ve asgari ücrete bile ulaşamayan milyonlar var. Asgari ücretin ortalama ücret haline gelmesinin bir sebebi de kayıt dışına mahkûm edilenler.
- Bizler bunun da bilinçli bir politika olduğunun farkındayız. Türkiye’de çalışma hayatındaki kuralsızlık ve denetimsizlik, ücretleri baskı altına almaya yönelik bilinçli politikaların sonucu.
- Bilinçli kuralsızlık ve kasıtlı denetimsizliğin ortadan kalkması için ücretleri baskı altına almaya yönelik politikaların değişmesi lazım.
- Sendikalı, toplusözleşmeli çalışma hayatı hem mümkün hem de şart diyoruz.
GREV YASAKLAYAN ZİHNİYET BU
- Sayın bakanın sendikayı desteklemek şöyle dursun grevleri yasaklamaya yeminli, üstelik grev yasaklamakla övünen bir zihniyet ile karşı karşıyayız.
- Grevleri engellemek demek işçileri asgari ücret ve asgari ücret civarında ücrete mahkûm etmek demektir. Ve ülkemizi yöneten zihniyet bununla övünüyor.
- DİSK’li olmak en yaygın işten çıkarma gerekçelerinden biri haline geldi. Bu hukuksuzluğu önlemek için bakanlık ne yapıyor. En hafif ifade ile bu hukuksuzluklara göz yumuyor.
- Bizler atılması gereken pratik adımları ve gerekli mevzuat değişikliklerini defalarca sayın bakan başta olmak üzere siyasi iradeye ilettik.
Hükümet sendikaların açıkladığı açlık ve yoksulluk sınırına inanmıyor. Bağımsız kuruluşların yüzde 180’leri bulan enflasyon oranına inanmıyor. Asgari ücretin ortalama ücreti artıracağını iddia ediyor.
Ekonomi politikalarını işverene yönelik belirlediğini açıkça söyleyen hükümetten “sendikaların
güçlenmesi”ni beklemek ne kadar inandırıcı olur!"
5 Aralık 2023:
Kuzey Kıbrıs Devleti'nde enflasyon yüzde 82
KKTC'de kasım ayında enflasyon yıllık yüzde 81,99 seviyesine yükseldi. Bir önceki ay yıllık artış hızı yüzde 78,60 seviyesinde bulunuyordu. Ana harcama gruplarında en yüksek artış, yüzde 13,03 ile Haberleşmede gerçekleşti.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) İstatistik Kurumu tarafından yapılan açıklamaya göre, kasım ayında bir önceki aya göre tüketici fiyat artışı yüzde 4,42 oldu. Ekim ayında artış yüzde 1,92 seviyesindeydi. Enflasyon yıllık bazda ise, yüzde 81,99 seviyesine yükseldi. Bir önceki ay yıllık artış hızı yüzde 78,60 seviyesinde gerçekleşmişti.
KKTC İstatistik Kurumu’nun, tüketici fiyatlarındaki gelişmeleri izlemek amacıyla, önceden seçilmiş perakende satış yerlerinden derlediği perakende fiyatlara göre, her ay yayınladığı 2015=100 Temel Yılı Tüketici Fiyatları Genel Endeksi’nde, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 74,16 değişim gerçekleşti.
Ana harcama grupları itibariyle bir önceki aya göre en yüksek artış, yüzde 13,03 ile Haberleşme ana grubunda gerçekleşti. Mobilya, Ev Aletleri ve Ev Bakım Hizmetleri ana grubunda yüzde 11,87, Giyim ve Ayakkabı ana grubunda yüzde 10,43, Alkollü İçecekler ve Tütün ana grubunda yüzde 8,67, Lokanta ve Oteller ana grubunda yüzde 6,55, Konut, Su, Elektrik, Gaz ve Diğer Yakıtlar ana grubunda yüzde 6,41, Çeşitli Mal ve Hizmetler ana grubunda yüzde 6,11, Eğlence ve Kültür ana grubunda yüzde 4,91, Sağlık ana grubunda yüzde 1,67, Ulaştırma ana grubunda yüzde 1,49, Gıda ve Alkolsüz İçecekler ana grubunda yüzde 1,45, Eğitim ana grubunda yüzde 0,91 artış gerçekleşti.
Bir önceki aya göre, endekste kapsanan 593 maddenin ortalama fiyatlarında artış, 41 maddenin ortalama fiyatlarında ise düşüş oldu. En yüksek fiyat artışı gösteren ilk üç mal; yüzde 61,25 Kontakt Lens Numaralı, yüzde 55,48 Kamera Dijital ve yüzde 50,79 ile Kanepe ve Çekyat (Çift Kişilik) oldu. En yüksek fiyat düşüşü gösteren ilk üç mal ise; yüzde 44,04 Patlıcan, yüzde 39,51 Kabak ve yüzde 38,36 ile Taze Fasulye oldu.