Cumhuriyet Halk
Partisi’nde yaşanan “delege seçimleri ve kurultay” sürecinde görüp
duyduklarımız bizi geriye götürdü. Özellikle çevremdeki “merkez sağ” ve “sağ”
cenahtaki dostlarıma sol tarafta neler olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. 29
Ağustos 2014’te yazmışız. Görülen o ki gelinen noktada bir kez daha tekrar
edeceğiz. “Her solcu CHP’li değildir” diye.
Yazıdan alıntı yapalım
mı?
“…. Bir kere sadece CHP
değil, her partide şu gelenek oturmalı. Partide yöneticilik yapacak kişilerin
ne vekillik, ne başkanlık gibi beklentisi olmamalı. Örneğin bir ilçe örgütüne
başkan olan kişi, yıllardır orada oluşturulan tabanı yok sayarak genel merkeze
kendisini pazarlıyor. Vekil adayı yapıldığında bakıyorsunuz, göreve geldiği
günkü oylar erimiş. Antalya’da bunun örneği var mıdır? vardır.
Geçtiğimiz günlerde
“solcu”luğu tartışılmaz birisi ile yazıştım. Bakın ne diyor: “CHP genel merkezi
şapkasını çıkaracak “solu ne hale getirdim” diyecek. Hoş kendileri sol olduğunu
da kabul etmiyorlar ya. Ben 12 eylül faşizminde bedel ödedim. Hayatımın 5 yılı
gitti.
Ben Kürt sorununu
tanıyan, sırtını işçi sınıfına dayayan, gelişmiş, sosyal demokrat bir parti
istiyorum. Oturup statüko ile Ergenekon ile derin devlet ile faili meçhullerle
kucaklaşan bir CHP değil. CHP çizgisini kontrol etmeli. Ben 1985 yılından 2006
Haziranı’na kadar SHP de horlanmadım. Birleşmeden sonra CHP de “Kurtuluşcu”
olduğum gerekçesiyle her zaman dışlandım. Toplantılarda mikrofonlarım
kapatıldı. Salonlardan atıldım.
12 Aralık Sol Hareketi toplantısına
katıldığım için ihraç istemi ile savunmam istendi. Deniz Baykal’a karşı olduğum
için “si…r git” dediler. Ben de dediklerini yaptım ihraç edilmeden gittim.
Hesaplaşmaya devam edeceğim. Nereye kadar CHP ya da “SOL” bir parti sırtını
derin devletten, statükodan ayırıp özüne döndüğü ve ilerici yenilikçi değişimci
bir örgütlenmenin oluşumuna kadar.”
Sevgili CHP’liler, yıllardır okuduğunuz “sol” yazarlar, dinlediğiniz yerli Joan
Baez, okuduğunuz yazarlar CHP’li değildi. “Solcu”ydu. Onlardan öğrendiğiniz
solculuğu CHP’de arayarak yaptınız en büyük hatayı.”
Bugün o Başkan AKP’de
değil, “kan” değil “ruh” uyuşmadı çünkü. Başta İstanbul İl Başkanı mevzu olmak
üzere Antalya’daki delege seçimleri de aynı yere çıkıyor. Bir yanda Genel
Başkan’a “Kızılbaş” diyenler, diğer yanda partiyi daha sola çekmediği için
“faşist” diyenler. Demokrasinin aslolduğu yerde görüş farklarına “tepki” değil
“saygı” esastır.