21. yüzyılda ortaya çıkan, bu dönemde yaratılan, ancak hak ettiği övgüleri ve ödülleri kazanamayan gerçek yaşam öyküsü içeren birkaç film :

Whitney Houston: I Wanna Dance with Somebody 2022


Babylon- 2022

Blonde -2022


1917- 2019

1917 filminde yönetmen Sam Mendes dedesinin korkunç birinci dünya savaşı deneyimini konu aldı...


Mank- 2020

Gazeteler imparatorluğuna sahip olan William Randolph Hearst adlı süper zengini karakterize eden Citizen Kane (1941)  filminin senaryo yazım sürecini konu alıyor...Hearst ABD Başkanı Coolidge'in seçilmesinde gazetelerini kullanarak  baş rolü üstlenmişti...


The Cat's Meow -2001

ABD'nin en zengin adamı William Randolph Hearst kıskançlık krizine girerek Charlie Chaplin'i öldürmek istemiş ve yanlışlıkla başka birini öldürmüştü...


Judy -2019


The Fabelmans 2022

Yönetmen Steven Spielberg annesinin aşk yaşamını anlattı...

Geçen yıl ve 2024 çok sayıda sanatçının yeni biyografisinin yayınlandığı yıl olarak anılacak...

Bu vesileyle, büyük sanatçıları kahreden, onların erken ölümlerine yol açan korkunç sırları bu yazıda konu edilmiştir...



Back to Black 

Çeşitli nedenlerle (genelde yüksek dozda uyuşturucu ya da yüksek dozda alkol)  27 yaşını aşamayan en ünlü sanatçılar kategorisinde anılan şarkıcı ve söz yazarı Amy Winehouse'u konu alan "Back to Black" Nisan 2024'te sinemaseverlere sunulacak...

27 yaşını aşamayan sanatçılar listesinde müzik dünyasından Kurt Cobain, Brian Jones, Jimi Hendrix, Janis Joplin, Jim Morrison ressam Jean Michel Basquiat ve film oyuncusu Anton Yelchin de var...


Maestro 
Çok yetenekli Lenny Bernstein 20. yüzyılın en önemli bestecilerinden Shostakovich'e saygılarını sunmayı ihmal etmemişti...Kendisi de 20. yüzyılın en büyük müzikallerinden West Side Story'nin bestecisiydi...Bu film besteci, orkestra şefi ve müzik öğretmeni Bernstein'ın  yaşam boyu aşırı cinsel arzularının peşine düşmesini konu alırken az sayıda eser üretmesinin temel nedeninin bu gönül serüvenleri olduğunu ifşa ediyor...


Bob Marley One Love

35  yaşında ölen Mozart kadar üretken değildi ancak 36 yaşında kansere yenik düşen sanatçının çok sayıda ölümsüz besteleri ve şarkı sözleri vardı... Bu film bunları hatırlatırken Marley'in iç savaşa sürüklenmiş, birbirlerini öldürmeye niyetli bir halka barış içinde , birbirlerine hoşgörü ve anlayış göstererek kardeş kardeş yaşamaları konusundaki vasiyetini beyazperdeye taşıyor...Çok sayıda kadından çocukları (11 tane; üçünün annesi Rita Marley) olan Bob Marley'in ailesinin kökenleri Faşist İtalyan diktatör Benito Mussolini'nin 1930'larda devasa katliamlar yaptığı Etiyopya'ya dayanıyordu...Bob Marley'in 1966'da evlendiği eşi Rita'nın başka erkeklerle de ilişkileri vardı...



Cem Karaca’nın Gözyaşları
Türk sinemasının gelmiş geçmiş en iyi on filminden biri...Tam bir başyapıt...Tam bir zafer...Her şeyiyle kusursuz...İnanılmaz bir emek var...Tüm sanatçıları olağanüstü bir performans göstermiş...Yüksel Aksu, senaryo yazarı, tüm oyuncular, görüntü yönetmeni, kurgu ve sanat yönetmeni Oscar ödülünü hak ediyor...Cem Karaca her fırsatta, her vesileyle halkının barış, özgürlük ve refah içinde yaşamasını istediğini açıkladığı için yaklaşık 400 yıllık hapis cezasıyla yargılanmıştı...Cem Karaca'yı canlandıran İsmail Hacıoğlu, film için müzik eğitimi almıştı... Hacıoğlu, çalışmalar kapsamında Moğollar grubuyla da birkaç kez buluştu.Film için önce Haluk Levent’in adı geçmiş ve daha sonra oyuncu Erdal Beşikçioğlu‘yla imza aşamasına gelinmiş ancak daha sonra anlaşılamamıştı.


Hakan Gence'ye (Hürriyet Gazetesi) şöyle dedi İsmail Hacıoğlu

- Cem Karaca filmi sana nasıl geldi?

Filmin çekileceğine dair haberler duydum. Menajerim Abdullah Bulut’u aradım, “Deneme çekimine gireceğim” dedim. Sonra duyduk; biriyle anlaşmışlar.

- Aa, sonra ne oldu da iş bu noktaya geldi?

İş başka yapımcıya geçmiş, yönetmen de değişiyor. Aslında Cem Baba’nın daha farklı bir dönemini anlatmayı planlıyorlarmış, dolayısıyla benden yaşça büyük aktörlerle görüşülmüş. Ama yaş skalası aşağıya çekilince anlatılan hikâye gereği de iş bana geldi çok şükür.  



- “Duyar duymaz oynamak istedim” dedin. Cem Karaca’yı önceden de çok seviyor muydun?

Cem Karaca’nın hastasıyım. Doğma büyüme Bakırköylüyüm ben de, aynı mahalledeydim. Babam da çok severdi. Babaannemin elini tutmuş dolaşırken, bana “Bak bak, Cem Karaca geçiyor” derdi. 12-13 yaşlarında başladım Cem Karaca dinlemeye. Bu işte de erken yaştan itibaren onu dinlemenin ekmeğini yedim galiba. - Tanışma fırsatınız oldu mu?Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Ömer Kavur’un ‘Karşılaşma’ filmiyle ödül almıştım. Sahneye çıktım, konuşmamın
sonunda da “Eyvallah” dedim. İndim sahneden, heyecandan önümü görmüyorum, oturdum yerime. “Eyvallah eyvallah” diye bir ses geldi ve biri tak tak omzuma vurdu. Bir döndüm Cem Baba ile Cahit Abi (müzisyen Cahit Berkay). “Eyvallah” lafım hoşlarına gitmiş, öyle el verdi gibi olmuş sonradan aklıma gelince.



- Cem Karaca bugün karşında olsa, ona ne söylemek isterdin?

“Cem Baba olmuş mu? İçine sindi mi sinmedi mi” diye sormak isterdim.



Franz Kafka filmi: 


Europa Europa adlı filmi konuşma dili İngilizce olmayan yılın en iyi filmi dalında Oscar'a aday gösterilen Agnieszka Holland yeni filminde Franz Kafka'nın doğumundan ölümüne kadar olan hayatını anlatıyor.


Kafka, yakın arkadaşı Max Brod’a verdiği vasiyetinde tüm yazdıklarının imha edilmesini istemişti... Fakat Max Brod, Kafka’nın Viyana’da ölümünün ardından aksi yönde hareket ederek elindeki eserleri yayımlamaya başladı. Kafka, ölümünden sonra da olsa, dünyaca ünlü bir yazar haline geldi.Kafka'nın
Kız kardeşleri Yahudi soykırımında hayatlarını kaybettiler.  Daha uzun yaşasaydı Kafka da Nazi soykırımının kurbanı olan 6 milyon Yahudiden biri olacaktı...


Kafka İş Bankası Yayınevi'nin Türkiye'de okurlara sunduğu Bu Kafka mı? 99 Keşif adlı kitapla yaşamının tüm sırlarıyla okurların keşfine sunulmuştu...

17 ila 100 milyona insanı öldüren İspanyol gribi salgınını atlatan Kafka 40 yıllık yaşamında çok sayıda kitap yazmıştı...Amerika adlı romanı tamamlanamamış eserlerinden biridir...


Kitap: Bu Kafka mı? 99 Keşif
Edebiyat tarihinin en özgün isimlerinden Franz Kafka’nın gerçek kişiliği, yıllar boyunca yaşam öyküsüne ilişkin rivayet ve varsayımların gölgesi altında kaldı. Yarattığı Gregor Samsa, Josef K. gibi  karakterler yazarın imajı üzerinde egemenlik kurdu. 2000’li yıllarda hakkında 130.000’e yakın internet sitesi bulunan Kafka, çoğunlukla ürkütücü, bazen patolojik, anlaşılmayacak kadar derin, rahatsız bir ruh olarak düşünülüyor, betimleniyordu. Alman yazar ve araştırmacı Reiner Stach, uzun yıllara yayılan incelemesiyle Kafka üzerine bu rivayetler ve varsayımlar yığınına meydan okuyor. Yazarın yaşamının çeşitli evrelerine, kişiliğinin farklı yönlerine ilişkin 99 keşif üzerinden, Kafka üzerindeki devasa gizem perdesini aralıyor.

 ‘Çaykovski’nin Karısı / Zhena Chaikovskogo (2022)

Besteci ve orkestra şefi Çaykovski'nin özel yaşamının üzerine Rusya devleti çok kalın bir sansür perdesi çekmiştir...Çaykovski Rusya'nın ulusal kahramanıdır, bir Rus hazinesidir...  


Rus besteci orkestra şefi müzik öğretmeni Pyotr Ilyich Tchaikovsky   Ken Russell’ın “The Music Lovers” ( 1971) ve Igor Talankin’in “Tchaikovsky”(1970)  adlı filmlerine de konu olmuştu…

Alexander Sokurov ve Kirill Serebrennikov Rusya’daki otokrasi ve oligarşiye karşı çıkan Rus yönetmenlerden ikisi…
 Kirill Serebrennikov "Çaykovski'nin Karısı"nda bestecinin Rus devleti tarafından anlatılması yasaklanan özel yaşamını beyazperdeye taşımıştır... Yönetmen Alexander Sokurov Rusya'nın Ukrayna'yı istilasını eleştirdiği için kendisininn ülkeden ayrılmasına izin verilmemektedir...  


Serebrennikov, Modest Mussorgsky, Sergei Rachmaninoff, Shostakovich, Igor Stravinsky, Mily Balakirev, César Cui, Borodin, Rimsky-Korsakov gibi en değerli Rus bestecilerinden biri olan Pyotr Ilyich Tchaikovsky’yi (1840-1893; 53 yaşına kadar yaşadı) bu filminde odak noktası olarak almış…Daha doğrusu yürümeyen evliliğini konu almış…


1812 adlı eserinde (1880-1882) Napoleon’un Rusya’daki yenilgisini konu alan Rus besteci orkestra şefi müzik öğretmeni Pyotr Ilyich Tchaikovsky yaşadığı dönemde örnek vermek gerekirse Freddie Mercury, Beatles, Michael Jackson kadar gözdeydi ve el üstünde tutuluyordu…


Besteciyle ilgili kitaplar ve çok sayıda film herhangi bir kadını cinsel olarak doyuramadığını anlatıyor…Besteci Zengin olduğunu zannettiği genç kadınla evlendiğinde kadının cinsel ihtiyaçlarını karşılayamadı ve kadın delirdi…Çok üzücü, melankolik, hüzünlü bir hikayedir…

Besteci çeşitli sponsorlara sahipti…Nadia von Meck bunlardan biriydi…Ken Russell ve Igor Talankin bestecinin hayranı olan zengin kadın Nadia von Meck’i filmlerinde ölümsüzleştirdi…Serebrennikov ve Ken Russell bestecinin zırdeli haline gelen eşinin acıklı öyküsünü çok öne çıkardı…Besteci Antonina’nın kendisine bir miktar para getireceğini de ummuştu…Besteci Antonina’nın cinsel isteklerini hiçbir zaman karşılayamadı…Ülseri ve reflü gibi sağlık sorunları olan besteci Antonina’dan boşanmak istedi ve kadın bu teklifi reddetti…Besteci Antonina’dan boşanmayı başaramadan koleradan öldü…

Bestecinin Antonina’ya 1878’de boşanma karşılığında önerdiği tazminat olan 10.000 ruble o dönemde büyük servetti…Besteci ölene kadar Antonina’ya yılda 1800 ruble verdi…Antonina bir yandan besteciye kafayı takacak, bir yandan önüne gelen her erkekle yatacak, bir sürü çocuk doğuracak, giderek tam bir zırdeliye dönüşürken Play Misty for Me (1971) ve Fatal Attraction (1987) filmlerindeki takıntılı olduğu erkeğin başına bela olan saplantılı deli kadın karakterlere esin kaynağı olacaktı…

Bestecinin Antonina’yla (1848-1917; 69 yaşına kadar yaşadı) evlendiği yıl Rusya Osmanlı devletine savaş açmıştı (1877)


Çaykovski İstanbul'da kitabı İş Bankası Yayınevi 

Çaykovski’nin İstanbul’a gelişini, şimdiye dek ancak günlüklerini dikkatle okuyanlar bilirdi. Ünlü besteci 1886’da ve 1889’da Avrupa seyahatleri sırasında bindiği geminin uğradığı bu büyülü Şark şehrinde kısa da olsa vakit  geçirmişti. Ancak bu kısa seyahatlerine, Tepebaşı Bahçesi’nde Lange Bey’in yönettiği bir klasik müzik konserinin yanı sıra pek çok gezintiyi, Galata Köprüsü’ne bakan bir kahvehanede kahve keyfini, mehtap sefalarını, Beyoğlu’nu, Ayasofya’yı, Yerebatan Sarayı’nı sığdırdı. Besteci, orkestra şefi ve müzik tarihçisi Emre Aracı, Çaykovski’nin günlüğündeki bilgileri dönem kaynaklarından derlediği bilgiler ve fotoğraflarla desteklerken, 19. yüzyıl sonundaki İstanbul’un renkli ve zengin müzik yaşamına da bir pencere açıyor.


Çaykovski İstanbul'da kitabının yazarı Emre Aracı (1968) Ankara’da doğdu. Yedi yaşında müzik derslerine başladı. Edinburgh Üniversitesi Müzik Fakültesi’nden BMus (Hons.) ve doktora dereceleri ile mezun oldu. Müzik alanındaki birikimini sanat, eski binalar, edebiyat, tarih ve diplomasi başta olmak üzere farklı ilgi alanlarıyla harmanlayarak, daha çok Osmanlı İmparatorluğu’nda 19. yüzyılda ortaya çıkan Avrupai müzik geleneği üzerine düzenlediği konserlerle konferansların yanı sıra kitap, makale, CD kayıtları ve belgesel türünde eserler veriyor. Osmanlı Sarayı’ndan Avrupa Müziği, Savaş ve Barış: Kırım 1853-56, Boğaziçi Mehtapları’nda Sultan Portreleri ve İstanbul’dan Londra’ya CD’lerini kaydeden Aracı’nın bu albümlerinden seçkiler Invitation to the Seraglio (Warner Classics) ve Euro-Ottomania (Brilliant Classics) adları altında tekrar basılarak The Gramophone dergisinden övgü aldı. Ahmed Adnan Saygun – Doğu Batı Arası Müzik Köprüsü (2001), Donizetti Paşa – Osmanlı Sarayının İtalyan Maestrosu (2006), Naum Tiyatrosu – 19. Yüzyıl İstanbulu’nun İtalyan Operası (2010), Kayıp Seslerin İzinde (2011), Yusuf Agâh Efendi – 18. Yüzyıl Londrası’nda İlk Türk Büyükelçi (2013) ve Elgar Türkiye’de (2014) kitaplarını kaleme alan Aracı’nın besteleri arasında Boğaziçi Mehtapları keman konçertosu ve Prag’da kaydedilen Kayıp Seslerin İzinde senfonisi ile birlikte librettosunu kaleme alarak kısmen aranjmanını hazırladığı V. Murad balesi bulunuyor. 1987’den beri İngiltere’de yaşayan Aracı araştırmalarını ve çalışmalarını Nurol Holding ve Çarmıklı Ailesi’nin desteğiyle sürdürüyor.

Judy Garland filmi

Bizim içtiğimiz çay da çaydır
Çarpık dudaklı ezik gözlü allı mavili
çaylar
Vadilerden renkli yağmurlar gibi gelir
İçtiğimiz çay
Dans eden bir kadının ayak bilekleri
gibidir
Judy Garland gibi çay
Kan gibi çay’


Sezai Karakoç'un şiiri...





Uyku ilaçlarını uyuşturucuları anti depresanları aşırı dozlarda kullandığı için 47 yaşında ölen film yıldızı şarkıcı Judy Garland'ın hayatını konu alan Judy filmi, film setlerinde çalışanlar, çalışma koşullarının Mısır firavununun ya da Roma imparatorluğunun kölelerinin çalışma koşullarından farksız olduğunu, sette sendikalı çalışan istenmediğini, günde en az 12-13 saat çalışıldığını, kaçık yönetmenlerin şiddetli bir deniz dalgasını beklerken ekibi 3 gün boyunca sahilde nöbet tutmaya zorladığını konu alıyordu...

Bir oyuncunun (Alec Baldwin) dolu silahı ateşlemesiyle 2021'de film setinde ölen Halyna Hutchins bu kurbanlardan sadece biriydi...Halyna Hutchins 42 yaşında öldürüldüğünde geride 9 yaşındaki oğlunu bıraktı...Alec Baldwin ABD'nin en iyi avukatlarını tutabildiği için herhangi bir ceza görmedi...


Hollywood'un insanları nasıl sömürdüğü son yıllarda "Trumbo" (2015), "Judy" (2019), "Mank" (2020) gibi filmlerde konu edilmişti...


Hollywood denilen dev genelev dev delievi hakkında detaylı bilgi sahibi olabileceğiniz filmler: Trumbo (2015), Nickelodeon (1976), Mank (2020), Judy (2019), Babylon (2022), Valentino (1977), Chaplin (1992), Gossip Girls: Louella Parsons and Hedda Hopper (2021), Colour Me Kubrick: A True…ish Story (2005), RKO 281 (1999), Blonde (2022), The Life and Death of Peter Sellers (2004), The Scarlett O’Hara War (1980)

Trumbo filmi

Cardinal adlı filminde (1963) Otto Preminger Vatikan’ın Nazilerle işbirliği gibi karanlık geçmişini kurcalamaz.Filmin kahramanı olan Katolik din adamı basamak basamak terfi ederken tayin edildiği bölgelerde Avusturyayı Nazilerin ele geçirmesine ve ABD’nde Ku Klux Klan terör örgütünün Afrika asıllı Amerikan vatandaşlarına uyguladığı zulme, suçlara tanıklık eder…

Exodus (1960) Yahudi tarihinde, Mısır firavununun teröründen-zulmünden kaçış (M.Ö. 1290), İngiltere’den kovulma (1290) ,Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’a davet edilme (1453), İspanya’dan kovulanların Osmanlı topraklarına davet edilmesi (1492), İngiltere’ye geri çağrılma (1656), 2. Abdülhamit’ten Filistin’e yerleşme ve burada devlet kurma izi istenmesi (1901), Nazi terörü (1933-1945) gibi dönüm noktaları var;

Kendisi de bir Yahudi olan Preminger “Exodus”ta 1945-1948 arasında İngilizlere ve Araplara rağmen Avrupalı Yahudilerin akın akın Kıbrıs üzerinden Filistin’e göç ederek İsrail’i kurmasının öyküsünü anlatır…

Exodus’un kamera arkası öyküsü filmin kendisi kadar çarpıcıdır…Ronald Reagan, Hedda Hopper, Joseph Raymond McCarthy, John Wayne gibi Anti Komünist ve aşırı sağcıların Dalton Trumbo gibi Komünistleri işsiz ve aç bırakmak için gösterdikleri tüm gayretlere rağmen başta Otto Preminger (Exodus’un yönetmeni),Paul Newman (Exodus’un yıldızı), Kirk Douglas (Spartacus’ün yıldızı), ABD Başkanı John F. Kennedy (Kirk Douglas hayranı) Trumbo’nun “Exodus” ve “Spartacus” gibi A sınıfı filmlerde çalışmasına yeşil ışık yakmışlardır…Böylece Komünist görüşe sahip sanatçılar Hollywood filmlerinde çalışma hakkını tekrar elde etmişlerdir…Bu hikayenin detayları “Trumbo” (2015) filminde anlatılıyor…




20. yüzyılın en büyük dehalarından biri olan Stanley Kubrick'in ölümüne kızı Vivian'la yaşadığı korkunç problemler mi yol açtı? 

Komplo teorileri bir çeşit öküz altında buzağı aramak mıdır?

Stephen King 1977'de "The Shining" adlı romanını yayınladı...Rasputin, Nostradamus, Hanussen ya da Oskar Matzerath (Die Blechtrommel-The Tin Drum-Teneke Trampet" adlı romanın baş karakteri) gibi psişik güçleri olan çocuk Danny, annesi ve babası yakında Angela Merkel'in emekli olduktan sonra tatile gideceği Rocky Dağları'ndaki bir otele gelirler...Otel bir Kızılderili mezarlığının üzerine 1907-1909 arasında inşa edilmiş ve inşaat sırasında bölgedeki Kızılderililer bu inşaatı engellemeye çalışmıştır...Danny'nin babası kışın karlar altında kalan ve turistik faaliyetine bu dönemde son veren 5 yıldızlı otelde kış bekçisi olarak görev yapacaktır...



2001'in yönetmeni,en etkili savaş karşıtı filmlerden bazılarını (Full Metal Jacket, Barry Lyndon, Paths of Glory, Fear and Desire, Spartacus, Dr. Strangelove or: How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb) yaratan, IQ'sunun 200'ün üzerinde olduğu bilinen Stanley Kubrick "Napoleon", "Doctor Zhivago", "The Aryan Papers" , "Das Parfum – Die Geschichte eines Mörders", "A.I. Artificial Intelligence", "Waterworld" gibi projelerini gerçekleştirmek için zaman ve finans bulamamıştı...


Kubrick, "The Shining"in beyazperde uyarlaması için ilk çalışma günü olarak 1 Mayıs 1978'i seçti ve tam bir yıl boyunca ekibiyle birlikte bu film için çalıştı...Ortaya çıkan film Stephen King'i asla memnun etmedi...


Room 237, Kubrick hayranlarından bazılarının iddialarını ve The Shining hakkındaki anekdotları beyazperdeye taşıyor...


"İnsan beyni rüyaları, kabusları nasıl üretiyorsa, inşa ediyorsa Kubrick de filmlerini aynı yöntemle yapıyordu."


"Kubrick NASA için sahte aya inme görüntüleri çekmiş olabilir mi? Aya insan ayağı değmiş olabilir.Ancak NASA'nın dağıttığı aya iniş fotoğrafları ve videosu sahte (yani dünyada bir film stüdyosunda çekilmiş olabilir) olabilir."


(Kubrick'in ailesi asla böyle bir şey yapmadı; yani sahte aya iniş görüntüleri üretmedi diyor)


"The Shining"deki 237 numaralı oda Ay'la Dünya arasındaki mesafe olan 237.000 mili mi simgeliyor?


"Shelley Duvall'ın canlandırdığı karakterin Jack Nicholson'ın canlandırdığı karaktere baseball sopası salladığı sahne 127 kez tekrar tekrar çekildi... Kubrick bir keresinde oyuncu Scatman Crothers'ı itti ve 70 yaşındaki oyuncunun gözyaşlarına boğulmasına neden oldu, bu oyuncunun konuşma olmayan bir sahnesini 60 kez çekti. En etkileyici olanı, Crothers'ın karakterinin genç Danny ile "pşişik" yeteneğini tartıştığı kiler sahnesidir. Oldukça basit bir diyalog sahnesiydi, ancak Kubrick'in doğruyu bulmak için 148 kez çekim yapması gerekiyordu. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Danny'yi oynayan çocuk Kubrick'le çalıştıktan sonra bir daha asla filmlerde oynamadı.


"Kubrick seyircilerinin bilinçaltına gizli mesajlar yollamayı çok severdi.Bilinçaltını uyarma ve ayartma konusunda uzmanlığı vardı""Kubrick filmlerinde bol miktarda puzzlelar vardı.Hatta Nazilerin ünlü Enigma şifresini çözmek bile Kubrick'in filmlerini çözmekten daha kolaydı"


"Kubrick'in filmlerinde görünen, filmlerine yerleştirdiği, hiçbir unsur,eşya,aksesuar, görsel tesadüfi seçimler değil,bilinçli, özenli seçimlerdi...


Örnek; kapağında dergi içeriğinde aile içi cinsel taciz konusunda bir makale bulunduğunu duyuran bir derginin filmin baş karakterinin elinde göründüğü filmi (Jack Nicholson; The Shining)""Kartal simgesini kullanarak Nazi Almanyası, ABD ve Roma İmparatorluğu'nu işaret etmiş olabilir"


"The Shining'de 20 Ocak 1942'de düzenlenen Wannseekonferenz ile ilgili imalar vardı.Naziler 20-25 milyon insanı esir etmiş, 9 milyon Yahudiyi soykırıma uğratmayı planlamış, bunlardan 6 milyonunu katletmişti.27 milyon Rusya vatandaşı , 6 milyon Polonyalı, 1 milyon Yunanlı Nazilerin kurbanı olmuştu..


.""Raul Hilberg tarafından yazılan Destruction of the European Jews adlı kitap gibi incelemeleri okudukça Kubrick'in kabusları, travmaları en üst seviyeye çıktı..."The Aryan Papers"tan bu nedenle vazgeçtiği söylenebilir...


Stalin'in "Bir kişiyi öldürmek dramdır, cinayettir, trajedidir; bir milyon kişiyi öldürmek ise istatistiktir" sözü Kubrick'in de uykularını kaçırmıştı..."



"Avrupalıların 1492 sonrasında Amerika kıtasında 100 milyondan fazla insanı soykırıma uğratmasına yönelik göndermeler de "The Shining"de vardı..."


"Stephen King "The Shining"i The Stanley Hotel'de kaldığında yazdı...Adres: 333 E Wonderview Ave, Estes Park, CO 80517, Amerika Birleşik DevletleriTelefon: +1 970-577-4000"


"Kubrick "The Shining"i "The Stanley Hotel"de çekmeyi düşündü...Kubrick için çalışan üç kişi bu otelde üç ay kalarak otelde fotoğraflar ve videolar çekti."



Yaygın komplo teorisi: 

Aslında NASA'nın astronotları 20 Temmuz 1969'da aya hiç ayak basmadı ve NASA Stanley Kubrick'i kiralayarak yeryüzündeki bir stüdyoda Aya iniş görüntülerini ona çektirdi...Stanley Kubrick sahte görüntüler üretti...


Yaygın komplo teorisi 2

Kubrick Stephen King'in eseri The Shining'i (1977) beyazperdeye uyarlarken 1492'den sonra Avrupalı sömürgecilerce katledilen, soykırıma uğratılan 100 milyondan fazla Amerikan yerlisiyle ilgili şifreli mesajlarını bu filmin çeşitli yerlerine yerleştirdi...Konuyla ilgilenenler Apocalypto (2006; Mel Gibson) filmini seyretmeli...

En kötü film Oscar'ı Razzie'ye bile aday gösterilen The Shining aradan geçen 44 yılda tüm sinema tarihinin en üstün, en önemli,  en değerli başyapıtları arasında anılıyor...Stephen King bu uyarlamadan nefret ediyor...

Kubrick'in eşi "Stanley NASA için sahte görüntü asla üretmedi" diyor...


Kendini Stanley Kubrick olarak tanıtan eşcinsel sahtekar dolandırıcı Alan Conway (1934-1998) birçok insandan para sızdırarak tatlı bir hayat sürmüştü...

Stanley Kubrick'le ilgili şehir efsaneleri çeşitli filmlere konu oluyor: 


Stanley Kubrick's Boxes (2008; Jon Ronson),
S is for Stanley (2015; Alex Infascelli),
Colour Me Kubrick (2005; Brian W. Cook ),
Room 237 (2012; Rodney Ascher)


Amcası Veit Harlan olan Alman Christiane ile 1958'deki evliliği Yahudi asıllı Stanley Kubrick'te herhalde pek çok travmaya yol açmıştı...Bu evlilik yaklaşık 42 yıl sürdü...Kubrick 1976'dan 1993'e kadar Holocaust projesi üzerinde çalıştı....The Destruction of the European Jews (Raul Hilberg) ve Wartime Lies (romanın yazarı: Louis Begley) gibi kitaplar bu projesinin temelini oluşturdu...Bu projesinde baş rollerde Johanna ter Steege ve Joseph Mazzello'yu oyuncu olarak kullanmak istedi...Projeye "Aryan Papers" adını verdi...

Almanların ve işbirlikçilerinin daha çok Yahudi öldürmesini motive etmek için üretilen filmin  senaryo yazarı ve yönetmeni olan Veit Harlan Kubrick'in eşi Christiane'nin amcasıydı...Film, Yahudileri katletmek için özel eğitim alan cellatlar için özel olarak hazırlanmıştı... Yahudileri tecavüzcü, hırsız, yağmacı, talancı, tefeci, rüşvetçi, Şeytani birer canavar olarak gösteren, Yahudilerle ilgili tüm önyargıları senaryosuna taşıyan, adeta tıka basa dolduran,  Holocaust'u teşvik eden Jud Süß- Jew Süss (1940) Veit Harlan'ın en ünlü filmiydi...Hitler'in yardımcıları Joseph Goebbels ve Heinrich Himmler bu filmi Alman halkının Yahudileri öldürürken daha fazla kin ve nefret dolu olması için kullanmıştır...Nazi Almanyasında 20 milyondan fazla bilet kesen bir filmdir bu...


Kubrick'in iki kızından biri olan Anya (1959-2009) Thomas Hodgkin adlı doktorun tanımladığı Hodgkin lenfomaya (lenf kanserine) yakalandı ve 50 yaşına kadar yaşadı...Diğer kızı Vivian (1960) ise Scientology tarikatının en sadık en fanatik müritlerinden biri olacaktı...Stanley, 1996-1998 yıllarında üzerinde çalıştığı ve kendisini en çok yorgun düşüren filmi Eyes Wide Shut'ın müziğini kızı Vivian'ın bestelemesini istedi... Vivian son anda bunu yapmayacağını söyledi. Bunun yerine San Francisco ve Los Angeles'a gitti...."Stanley ve Vivian çok büyük bir kavga ettiler. Stanley çok mutsuzdu. Onu geri kazanmak için kızına 40 sayfalık bir mektup yazdı. Kaliforniya'dan eve dönmesi için ona durmadan yalvardı.

Babylon

Sessiz filmlerin Hollywood’unu konu alan filmlerden bir tanesi daha (Babylon) çok büyük bir gişe faciasına dönüştü…Daha önce “Valentino”da (1977) tam anlamıyla seyircisiz kalmıştı…Üstelik “Valentino”nun yapımcıları bir önceki yıl “Rocky”le sadece Kuzey Amerikada 55 milyon seyirciye ulaşmışlardı…

Clara Bow (1905-1965) ve John Gilbert (1897-1936) gibi Hollywood yıldızlarından esinlenen karakterleri Margot Robbie ve Brad Pitt’in canlandırdığı “Babylon” sanat yönetimi, kostüm ve özgün fon müziğiyle hem Amerikan hem de İngiliz Oscar’larında üçer dalda adaylık elde etti…
Babylon filminin yönetmeni
Damien Chazelle her yeni filmiyle daha az seyirci bulabiliyor…

2022: Babylon 869,177
2018: First Man 4,931,178
2016: La La Land 13,024,881



Kutsal kitaplara göre Sodom ve Gomorrah günah ve günahkarlar şehriydi, Tanrı tarafından bu nedenle yok edilmişti…Damien Chazelle’in anlattığı 1920’lerin Hollywood’unda da Sodom ve Gomorrah’ta olan hiçbir şey eksik değildi…Uyuşturucu bağımlılığı, ensest, homoseksüel, biseksüel, pedofil cinsellik, Lolita’cılık, zina, grup seks partileri…

Ülkede içki yasağı vardı ancak Hollywood’lular her türlü içkinin bağımlısı olmuştu…Mafya Hollywood’un içki tedarikçisiydi…

Chaplin’in Summit Drive’daki evinde düzenlenen bir grup seks partisinde Chaplin ve Luis Bunuel dahil beş erkek ve üç seks işçisi bir araya gelmişti…Chaplin profesyonel seks işçilerine çok düşkündü…

Chaplin’in ikinci eşi Lita Grey (1908-1995) Nabokov’un “Lolita” romanındaki “Lolita” karakterinin esin kaynağıydı, Grey “The Kid” ve “The Gold Rush” gibi Chaplin filmlerinde rol almıştı…

Chaplin bir çeşit pedofili hastasıydı… Çok küçük yaştaki kız
çocuklarıyla cinsel olarak ilgileniyordu…

Eşcinsel Rus yönetmen Sergei Einstein de Chaplin’in Summit Drive’daki evinde konuk edilmişti…

Beş süper zenginle evlenmeyi başaran servet avcısı oyuncu Peggy Hopkins Joyce (1893-1957) ne yapar eder dünyanın en zengin erkekleriyle evlenmenin yolunu bulurdu…Hatta 500.000 dolar vermeyen onun yatağına giremezdi…Peggy Charles Chaplin’le tanıştığında Chaplin’e “Cinsel organın en az Rasputin’inki kadar hatta bir atın kadar büyükmüş onu hemen görebilir miyim? ” demişti!

Yönetmen Damien Chazelle,Mary Pickford,Buster Keaton, Rudolph Valentino, Charles Chaplin, Douglas Fairbanks, Mack Sennett, David Griffith gibi yıldızların/ sanatçıların hüküm sürdüğü sefahat alemleriyle ve ırkçılığıyla ünlü Hollywood’un 1920’lerini “Babylon”da canlandırmak için 80 milyon dolar harcadı..

Ancak Ken Russell’ın Valentino’sundan ya da Peter Bogdanovich’in “The Cat’s Meow”undan daha başarılı bir 1920’ler Hollywood portresi ortaya koyamadı…

Marilyn Monroe’yu konu alan “Blonde”a yapımcılarından biri olarak imza atan Brad Pitt “Babylon”da 1920’lerin en ünlü oyuncularından birini canlandırıyor…Pitt, sesli sinemaya geçiş döneminde bir anda unutulan John Gilbert (1897-1936) rolünde…

Ken Russell’ın apandisitinin patlaması sonucu 1926’da ölen ve hayranlarının intihar etmesine neden olan film yıldızını konu alan “Valentino”su (1977) sinema tarihinin en az seyirci toplayan filmleri arasında rekor kırmıştı…

“Babylon”un yönetmeninin önceki filmi “First Man” (1969’daki ay yolculuğunu konu almıştı) son yılların en iddialı ve en berbat filmlerinden biri olarak hafızalara kazındı…Ay yolculuğu için ABD bugünün parasıyla yaklaşık 30 milyar dolar harcamıştı.

Babylon, “Büyük bir hırs,şehvet ve aşırılığın hikayesi, Hollywood’un sessiz, siyah beyaz filmler çağında birden fazla karakterin yükselişini ve düşüşünü izliyor.”

Fragmandaki diyalog durmak bilmeyen partilerin ve hareketli cazın ortasında, karakterlerin gözünden 20’li yıllara dair bir fikir veriyor. Robbie’nin fragmanda, “Kaderimde yazıyor: Ben bir yıldızım. Param olsaydı, sadece eğlenceli şeylere harcardım, anlıyor musun? Vergi gibi sıkıcı şeylere değil. Sadece herkesin sonsuza kadar parti yapmasını istiyorum.” dediği duyuluyor. Mega yıldız Jack Conrad’ı oynayan Pitt ise şöyle diyor: Ne yapmamız gerektiğini biliyor musun? Formu yeniden tanımlamalı, o hayallerin haritasını çıkarmalı ve tarihe yazdırmalıyız. Yukarıya bakın ve “Eureka! Ben yalnız değilim” deyin.

The Cat’s Meow

Western filmlerin babası olarak tanınan 1880 doğumlu Thomas Ince Kasım 1924’de ABD’nde gazete patronu William Randolph Hearst’ün (1863-1951) Los Angeles’taki San Pedro Limanı’ndan hareket eden Oneida adlı yatında Hearst tarafından kafasına sıkılan tek kurşunla öldürüldü iddiası Peter Bogdanovich’in (1939-2022) filmine (The Cat’s Meow; 2001) konu olmuştu…Hearst, Calvin Coolidge’in ABD Başkanı seçilmesi için gazete imparatorluğunu seferber etmiş ve Coolidge (1872-1933) iki dönem ABD Başkanı seçilmişti…

Bogdanovich’in iddiası:

Olaya Hearst’ün sevgilisi Marion Davies (1897-1961) ve dedikodu tarzı haberlerle tanınan gazeteci Louella Parsons (1881-1971) tanık oldu…Bogdanovich filminde Hearst’ün aslında Charles Chaplin’e (1889-1977) ateş ettiğini zannettiğini ancak Ince’in vurularak öldüğünü açıklamıştı…Hearst sevgilisi Marion Davies’le ilişkiye giren Chaplin’i kıskançlık krizine girerek öldürmek istemişti…Hearst bağlantılarını kullanarak Ince cinayetini kalp krizi sonucu ölüm olarak kayıtlara geçirtti…Cinayet örtbas edildi…O dönemde Lita Grey’i (1908-1995) hamile bırakan Chaplin bu cinayetten hemen sonra ikinci evliliğini Grey’le yaptı…Bogdanovich’in iddiasına göre Chaplin Marion Davies’e ABD’nin en zengin adamlarından biri olan Hearst’ü terk ederek kendisiyle evlenme teklifini yaptı…Ince öldürüldüğünde 44 yaşındaydı…

Not: 1920-1933 arasında ABD’nde içki yasağı vardı…Yasak Başkan Woodrow Wilson (1856-1924) döneminde başladı, Franklin Delano Roosevelt (1882-1945) döneminde sona erdi…  

Blonde

“Blonde”u, Peter Morgan imzalı “The Crown”, Pablo Larrain tarafından yönetilen Jackie Kennedy ve Diana Spencer filmleriyle birlikte izlediğinizde 20. yüzyılın en çok konuşulan dört kadınını yakından tanımış olacaksınız…
Marilyn Monroe (1926-1962) babasını hiçbir zaman tanıyamadı…Babasının kim olduğu bilinmiyor…Şizofren annesi (1902 doğumluydu) onu 7 yaşındayken öldürmeye kalkıştı…Annesi bu olaydan sonra akıl hastahanesine yatırıldı…Hollywood’un tüm hetero kodamanlarının (Darryl Zanuck dahil) tecavüzüne uğradı…Judy Garland gibi Marilyn’de Hollywood stüdyolarının sözleşmeli kölelerinden sadece bir tanesiydi…Fox Stüdyosu’yla yaptığı yanlış ve sorunlu sözleşmelerden dolayı “Erkekler Sarışınları Sever”den Jane Russell 400.000 dolar kazanırken, baş rolde olduğu halde Marilyn Monroe 18.000 dolar elde etti…Çocuğu şizofren doğacak korkusuna kapılarak ya da film stüdyosu baskısıyla kürtaja zorlandı…Yanlış iki evlilik yaptı…Bir de düşük yaptı…Babasını tanımak ve sıradan ev kadını olmak en büyük hayalleriydi…Ancak gerçekte ABD Başkanı tarafından seks işçisi ve escort muamelesi gördü…Oysa Marilyn kitap okuyan, entelektüel bir insandı…Arthur Miller bile Marilyn Monroe’nun kitap analizlerine hayran kalmıştı…

Elvis
42 yaşında ölen bir süperstarın nasıl sömürüldüğünün etkileyici öyküsü…Bir başyapıt …2022’nin en iyi birkaç filminden biri…Tom Hanks de Austin Butler da harika…Yönetmen Moulin Rouge’dan sonra bir başka başyapıta imza atmış…