Son zamanlarda ha bire seçiyoruz. Seçiyor, seçiyoruz da
yaşamımızda pek bir şeyler de olumlu değişmiyor, daha doğrusu yaşamımızda bir
şeyler da hep ters gidiyor.
--Ülkenin durumundan, 24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar
Kararlarından sonra, Bizler de yaşamlarından, 16 Nisan 2017 Başkanlık Sistemine
geçiş Referandumundan sonra çok şey değişti ama nelerin farkına varıyoruz
bilemiyorum.
--Devlet, kurumları olan dev bir organizasyondur. Devlet,
her türlü gücü; asker-sivil silahlı güçten tutun da, parasal güçlere kadar her
şeyi sınırsız kullanma yetkisine sahip olan tek organizasyondur. Bunu da 16
Nisan 2019'dan önce TBMM tarafından kurulan hükümetler aracılığı ile
kullanırken, bu tarihten sonra seçilmiş ve sorumsuz(henüz sorumluluk sınırları
tam olarak çizilmemiş) bir güç/kişi tarafından kullanmaktadır.
--TBMM ise tam bir duvar süsü haline gelmiş,
getirilmiştir. O kadar duvar süsü konumuna getirilmiştir ki, Başkanın, Başkanı
olduğu Partinin Milletvekilleri, ekabir kişileri ve seçmeni bile bundan şikayet
eder konuma gelmiştir.
--Hani bir reklam vardı ya, "DENETİMSİZ GÜÇ, GÜÇ
DEĞİLDİR" diye maalesef devlet bu hale gelmiştir. Denetlenemeyen, herkese
hizmet etmesi genel bir ilken, belli çevrelerin denetim ve güdümünde olan bir
organizasyona dönüşmek üzeredir.
--Bu sistem de Başkanın seçtiği Başkanlık Bürokrasisi
aracılığı ile yürütülmektedir.
--Parlamenter sistemin en önemli özelliği, Demokrasiyi,
demokrat tavır ve bir sistem içinde denetlenebilir bir şekilde, yürütmesidir.
--Oysa başkanlık sistemleri de elbet, hepten tukaka
değildir. Ama bizde ki halen yürürlükteki sistem ne deve, ne de kuş olmadığı
gibi devekuşu bile değildir.
--Bu ne idiğü tam olarak tanımlanmamış ve denetlenemeyen
yapı, Belediye/Yerel Yönetim Seçimlerinden sonra son derece önemli bir sürecin
içine girecektir.
--Çünkü güç kullanımı tek elden dağıtılırken, bu kez, güç
kullanımı parçalanmıştır. Merkezi yönetim/Devlet, genel ve yerel olarak
örgütlenmiştir Türkiye Cumhuriyetinde.
--Demokratik ve özgürlükçü bu yaklaşım, başkanlık
sistemine geçiş ile birlikte, daha totoliter, diktacı bir yönetim sürecine
doğru evrilmektedir. Hele ülkede ki en büyük illerin Belediyelerinin Başkanları
muhalefet partilerinin eline geçmesi, Başkan ve yönetim anlayışı alışkanlığının
zorlanmasına, hele hele bu gücün denetlenememesi ise bir çok soruna sebep
olacaktır.
--O yüzden, yerel yönetimleri kazanan muhalefete çok
büyük bir sorumluluk düşmektedir.
--Genellikle BÜROKRASİ konuşulurken pek ciddiye alınmaz
ama bu gün dünyada ondan daha gelişmiş bir devlet yönetim şekli de yoktur.
İster Askeri, ister sivil.
--O yüzden, CHP, İYİ Parti, HDP, SP ve diğer bileşenler,
ortak bir akılda buluşmazlar ise; Devlet olanaklarını ve Bürokrasisini elinde
bulunduran Başkan ve AKP kadroları, ülke için birçok ciddi soruna sebep olabilirler.
--Gün, "Acemi nalbant gavur eşeğinde
öğrenirmiş!.."in günü değildir.
--Seçilmiş Başkanlar elbette, kazanmış olmanın sarhoşluğu
içinde olabilirler, ama dahil oldukları siyasi yapılar/partiler ve seçmenleri,
bu güç zehirlenmesi ve oluşacak zafer sarhoşluğunun önüne geçmezler ise,
yılların devlet ve bürokrasi deneyimli kadroları karşında çok kolay bir hezimet
yaşayacaklar ve 1989'u da yeniden "DEJA VU" diyerek kucağımızda
bulabiliriz.
--Bilmem anlatabildim mi.
--Anlatamadığım şeyler olmuş ise, daha önce bunu
yaşayanlar, yaşamayanlara nasıl 30 yıl beklendiğini, neler yaşandığını, neler
çekildiğini anlatsınlar.
--Olmaz mı?