Toplumda kötülük kol geziyor, kimin eli kimin cebinde belli değil. Kötülüğü ve ahlaksızlığı azaltma hafifletme yönünde herhangi bir politik eylem de görünmüyor. Zira tuz kokmuş! 

Sözde medeniyeti yaşıyoruz ama kötülük, öfke ve suç ilişkisi; barbarlığı ve ilkelliği çağrıştırıyor. Meydana gelen olaylar “Bu nasıl bir kötülük, arkadaş!” dedirtiyor. Toplumda ahlaki değerlerin çürümeye başlaması ve din gibi bazı kutsal değerlerin istismar edilmesi, insanların iktidar uğruna her şeyi yapabileceğini gösteriyor. Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanında anlatıldığına göre; Mercan Adası’nda bir avuç okul çocuğunun yolu zorunlu olarak bu cennetten fırlamış ıssız adaya düşer. 

Çocuklar başlangıçta uygar toplumun baskılarından uzak, örnek bir düzen kurmak ister. Ancak iki çocuğun başlattığı iktidar savaşı kısa sürede her şeyi değiştirir. Hepsi giderek hayvanlaşır, korkunç bir kişiliğe bürünür. En sonunda bir vahşet yaşanır. Sonlarına kendileri karar verir: “İnsandan başka bir canavar yok belki de...” 

Nitekim orta çağda ve hatta 18. yüzyıl Avrupa’sında özellikle de cadı olduğu savıyla kadınların yakılması, her ülkede görülen içinde kadın ve çocuklarında olduğu toplu katliamlar ve cinayetler, Diyarbakır’da 8 yaşında Narin adlı bir kızın en yakınları tarafından vahşice katledilmesi; İnsanın nasıl canavarlaştığını gösteren örneklerdir. 

Tüm dinler iyiliği, yardımseverliği ve doğru olmayı öğütlediği halde insanlar; kendi amaçlarına giden her yolu mübah görüyor. Tarihte din adına yaşanan savaşlar ve yapılan zulüm; aslında iktidar savaşından başka bir şey değildir. Yine İsrail’in “vaat edilmiş topraklar” yalanı ile Filistinlilere yaptığı eziyet ve soykırım insanlığın yüzkarasıdır. 

Kötü insanların; yorma, tüketme, bezdirme, tacizine karşı iyi insanlar boyun eğmiş ve dünyanın daha iyi olacağına dair güvenini kaybetmiş durumdadır. İnsanların giderek kötü huylar edindiklerini, dünyada en önemli değerin para ve makam olduğunu, birçok kişinin çıkar için en yakının bile ayağını kaydırmaktan bir an bile çekinmediğini yaşayanlardan biriyim. 

Eskiden de kötü insanlar vardı ama çoğunluk; saf, saygılı, çekingen, kırmaktan ve kırılmaktan korkan insanlardı. Şimdi insanlar eskilere göre daha katı ve vicdansız davranabiliyor. Kötülüğün ve kahpeliğin nereden ve kimden geldiğini tahmin etmek çok güç. “Her şeyi hesapladık” deseniz de siyaseti hizmet aracı değil, koltuk ve rant aracı gören cambazları, halkı tepeden tırnağa soyan din baronlarını, bizden görünen ve bizi sırtımızdan vuran çaşıtları, mağdur ve mazlum sandığımız haramileri, iyilik meleği görünüp şeytanlaşan insan davranışlarını hesap edemedik! 
Kısaca Anadolu saflığı ile kandırıldık ama bu kadar kötü ve hain olacaklarına ihtimal vermedik. Şimdilik kötüler kazandı! Kaplumbağalar ile ilgili müthiş ve anlamlı bir hikâye var. Konumuz ile ilgili olduğu için anlatmadan geçemeyeceğim. 

Kaplumbağaya sormuşlar: “Buradan karşı köye ne kadar zamanda gidersin?” Kaplumbağa cevap vermiş: “Yağmuru, çamuru, rüzgârı, inişleri, yokuşları hesap ettim... Üç günlük yol ama ben altı günde giderim...” Altı gün geçmiş... Ama kaplumbağa karşı köye gelememiş... Aramışlar taramışlar, yolun yarısında bulmuşlar kaplumbağayı... “Hayrola?..” demişler... “Üç günlük yolu altı günde bile gelemedin?..” Kaplumbağa cevap vermiş: “Sormayın arkadaş!.. Yağmuru, çamuru, inişi, yokuşu hesap ettim de kötü insanları hesap edemedim... Ne zaman hızla ilerlemeye başlasam tutup ters çevirdiler...”