BU Hoca 1996 yılında dünyaca anılması
Birleşmiş Milletler UNESCO’su tarafından kararlaştırılmış bir hoca. Yüz
güldüren, başı dik gezdiren, saygınlık kazandıran, hoşgörünün piri bir hoca,
Nasrettin Hoca.
ANADOLU Selçukluları devrinde (tahminen
1206’da) doğduğuna göre 790 yaşlarında bir genç. 60’ına gelenlerin ‘işi
yatmış’, 70’inde olanların ‘işi bitmiş’ diye nitelendirildiği yurdumuzda, daha
800’üne ulaşamamış dinç, yaşam dolu bir delikanlı o.
BUGÜNKÜ Eskişehir’in Sivrihisar ilçesi, Hortu
köyünde doğan, sonra o günün başkenti Konya’da bir medresede üniversite
eğitimini tamamlayan; bir süre ‘Bölge Kadılığı’ yaptıktan sonra, üstadı büyük
bilgin Seyit Mahmut Hayrani’nin Akşehir’e yerleşmesiyle kadılıktan ayrılıp
Akşehir’de kişiliğini bulmaya, başarılı bir toplumcu olarak olaylara neşter
vurmaya başlayan bir büyüğümüzdür. Hoca Ahmet Yesevi’lerin, Yunus’ların,
Mevlana’ların ve Hacı Bektaş Veli’lerin yolundadır. Zorlaştırmayıp
kolaylaştıran, korkutmayıp sevdiren, ağlatmayıp güldüren bir yoldur bu yol.
HOCA bir gün camidedir. Ortalarda bir yere
oturup vaaz dinlemektedir. Cemaatin kalabalıklığını görünce coşan vaiz cennetin
güzelliklerinden, cehennemin dayanılmaz ateşinden döktürür de döktürür.
Konuşmasının sonunda sorar: “Ey cemaat, bütün bu anlattıklarımdan sonra kim
cennete gitmek ister?” Hoca’mızdan başka
herkes: “Hepimiz!” diye gürler. Bu defa vaiz soruyu değiştirir: “Kim cehenneme
gitmek ister?” yine hocamızdan başka herkes: “Hiçbirimiz!”yanıtını verir.
Caminin hocası Nasrettin Hocaya dönerek: “Yahu, der, sen nereye gitmek
istiyorsun?”
-“Hiçbir yere gitmek istemiyorum, der
Hoca’mız, ben yerimden memnunum.” Dinciliğin temelinde sadece cennet aşkı,
cehennem korkusu yatıyorsa o, hocaya uygun bir dindarlık değildir, diyebilir
miyiz?
“HOCAM, derler bir gün, derede yıkanırken
ne tarafa dönmek efdaldir?” Düşünmeden yanıtlar o: “Elbisenin olduğu tarafa.”
Bir maddeyi inceler sonuçlandırırken din kuralları, dünya ile ilgili gerçekleri
unutturmamalıdır ki tutarlı olsun, kalıcı olsun, yargısı yakışır mı bu fıkraya?
(Nasrettin Hoca adlı eserinde bu yorumu yapmış Şükrü Kurgan.)
NASİRUDDİN (dinin yardımcısı) Hocaya uyuz
keçisini getiren köylü: “Senin nefesin keskindir hocam, demiş, bir okuyuver.
Hoca: “Nefesim keskindir ama, demiş, katransız tesir etmez. Sen de nefesime
biraz katran ekle, keçiye sür.” Bir batıl inancı mizah yoluyla düzeltmeye
çalışan, tıbbın gereğini yaptıktan sonra Allah’a dua edip ondan yardım
beklemenin daha yararlı olacağını gösteren bir fıkra değil mi bu? Bir de
günümüzün medya falcılığında ‘cinlerin cirit oynadığını’ düşünün.
HOCA Bölge Kadısı’dır. Şikayetçi anlatır:
“Adam odun işinde bana yardım et de yükleneyim gideyim, dedi, “Ne vereceksin?”
dedim, “Hiiç!” dedi. Yardım ettiğim halde vermedi ‘hiç’imi, şikayetçiyim. Hoca
“Haklısın, der, hiç vereceğini ikrar da etmiş, verememiş, belki onda
yoktu.” Yerinden kalkar, oturduğu
minderi göstererek: “Kaldırıver oğlum, der sonra sorar, Ne varmış minderin
altında?” “Hiiç!” diye yanıtlar adam. “Al öyleyse yavrum, der Hoca, al da git…”
Görüldüğü gibi cart curt yok. Resmi işlemde de, güncel sorunlarda da ahlaki ve
eğitimsel çizgide de karşısındakini tatmin var.
1284’TE ölümünden 1908’deki mezarlık
onarımına kadar Akşehir’de üstü açık, duvarsız, çitsiz bir düzlükte yatmış
Hoca. Sadece kocaman bir kapısı ve üstünde büyük bir kilidi olan Nasrettin Hoca
Türbesi’nde.
ÇOK yaşa Hoca’m!..