İnsanda her şey düşünme ile başlıyor. Yoksa, bırakıversen ot gibi gelip ot gibi yaşayıp gitmek, hiç kimseyi huzursuz da etmiyor.

Okullar var, ilkinden ortasına, ortasından lise-kolejine, Üniversiteden Enstitüsüne kadar uzayıp giden.


    Bu, yaşamın her alanında bir şeyler ile ilgilenmek, araştırmak, öğrenmek, yaşamı kolaylaştırıcı şeyleri bulmak anlamına gelmez mi?


    Ne yazık ki, bu ülke, "Cahil kesime güveniyorum" diyen bir kişiyi önce "profesör", ardından üniversitede yönetici, yetmemiş olmalı ki, YÖK'de Denetleme Kurulu üyeliğine bile atamış, ödüllendirmiştir.


    İstanbul'u, Fatih Sultan Mehmet 1453'de fethetmiş, almış ama, torunları emanetine sahip çıkamamışlar; Osmanlı İmparatorluğu ve İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Bırakışması ile Birinci Dünya Savaşı'nın bu ülkeler arasında sona erdiğinin ilan edilmesinin ardından, Osmanlı'nın başkenti İstanbul, önce 13 Kasım 1918'de, İtilaf Devletleri temsilcisi İngilizler tarafından işgal edilmiştir.


    Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı topraklarını işgal etmek isteyen ülkelerin kendi iç çekişmeleri ve 1917'de Çarlık Rusya’sının yıkılıp, Sovyetler Birliğinin kurulmasının ardından, pek de diledikleri gibi işgal ve paylaşımı gerçekleştiremeyen işgal devleti (İngilizler);

16 Mart 1920'de, İstanbul'u iki kez işgal etmişlerdir. Osmanlı Sarayına, Sultanına ve Hilafetine dokunmayacaklarını bildiren İngilizler, Damat Ferit Paşa ve Sait Molla gibi üyeleri olan, Türk Ulusal varlığına düşman, ateşli İngiliz Mandası savunucuları, İngilizlerin maddi ve manevi destekleri ile 20 Mayıs 1919'da "İNGİLİZ MUHİPLER/sevenler CEMİYETİ"Nİ bile kurmuşlardır.


    Mustafa Kemal'in (Atatürk), İzmir'i kurtarması, İtilaf Devletlerinin kendileri arası çekişmeler ile Britanya’nın kendi iç çekişmeleri, İşgal sonrası durumu güçleştirmiş ve Atatürk'ün akıllı hamleleri sonucunda, son İtilaf birlikleri (İngilizler) 4 Ekim 1923'te şehri terk etmek zorunda kalmışlardır.


    Mustafa Kemal'in/Türkiye Cumhuriyeti'nin Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordu birliklerinin 6 Ekim 1923'te tören eşliğinde İSTANBUL'a girerek, şehri işgalden kurtarmış; işgal güçlerinin işbirlikçisi Saray sultasından geri almışlardır.


    Durum bu kadar açık ve bilinir iken, İngilizleri küçük düşüren, Türkiye Cumhuriyeti’ni yüceleştiren bu süreci yok sayıp İstanbul'u "1453'e Hapis Etmek" sıradan bir aklın işi olmasa gerek.


    Ayasofya üzerinden kopartılan kıyametler bu yüzdendir.


    "İngiliz Muhipler/Severler Cemiyeti"ne bugün de gönülden bağlı olanlara bir sözüm yok. Onlara kolay gelsin.


    Ama, Ayasofya'yı o şartlarda Kilise olmaktan kurtaranları görmezlikten gelip Hıristiyan ikonları altında namaz kılmak için o kadar laf edenlere, iki sözü olmayan "Müslümanlar" ile;


    Milliyetçiliği birilerinin tanımladığı kılık kıyafet ve ritüeller olarak gören günün Milliyetçilere ne diyeyim ki!..

    Böyle durumlarda "Allah akıl fikir versin" derler, Anadolu'da.