Bu yazıyı kaleme alan kişi olarak, çoğunuzun bildiği yaşam öykümden iki kelam edeyim.
Yıllarım bürokraside geçti. Her kademede yöneticilik yaptım, karar verme süreçlerinde bulundum.
Sivil toplumda, öğrencilik yıllarında (H.Ü.Sosyal ve İdari Bilimler Fak. Öğrenci Derneği), daha sonra Antalyalılar Evi kurucu Başkanlığı ve uzun yıllar da Ankara'da, Antalyalılar Derneği yöneticiliği ve başkanlığı yaptım.
Şimdi anlatacaklarımı bu bilgi ve deneyimi olan bir Atatürkçünün gözlemi ve değerlendirmenizi isterim
Ölüm, bende çok farklı duyguları ve düşünceleri depreştirir. Hele bu bir ülkenin kurtarıcısı ve kurucusu ise, bu bambaşka duygu ve düşüncelerdir.
Mustafa Kemal Atatürk'ü anlatmaya gerek yok. Dün, her boyutu ile her yerde anlatıldı.
Ülkenin Milli Burjuvazisinin şirketleri, onun yaşamımdan hoş kesitlerle andılar.
Sosyal medyada çoğu kişi, o kadar okuryazarlığıma karşın, O'nun hakkında ilk defa duyduğum, okuduğum bilgileri paylaştılar. Mutlu oldum.
"Suya tirit" paylaşımlara da "olsun" deyip, geçelim. Yine de teşekkürler.
Gelelim şu "Anma Programlarına".
Aslında bu anma ve kutlama programları çok enteresan oldu.
Bilinen nedir. Cumhuriyet Bayramı, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu için, Ulusal Egemenlik Bayramı, TBMM açıldığı için kutlanır.
19 Mayıs, Gençlik ve Spor Bayramı ise, "19 Mayıs"ından dolayı, kerhen kutlanır.
Dini Bayramlara gelince, o dinin, inancın kutsallığı içindeki inananların bu kutsallığı yaşamaları ve bunu bir ibadet olarak, görevi yerine getirmeleri içindir.
Anmalar ise, anılacak kişiye duyulan saygı ve sevgiye göre değişir.
Allah'tan henüz Arife Gününde Dini Bayramları kutlamıyoruz ama Milli/Ulusal Bayramları, bir gün önce çelenk koyarak kutlamaya başladık bile.
Oysa Ulusal Bayramlar, sadece bir kutlama günü değildir. Yeni yetişen nesillere bayram edilen konunun önemini anlatmak, unutanlara anımsatmak, ulusal birliği pekiştirmek için kutlanır.
Bir ülkenin kurtuluş günü, yurttaşlarının insan yerine konulması denen Demokrasi ve Cumhuriyet için yapılan bayram günlerini kutlamak, bu güne ilişkin bilgiler paylaşmak yerine;
Kim, kimi becermiş, kim ne pişirmiş programları da neyin, nedir?
Gelelim meydanlara.
İl, ilçe ve kasabalarda, 10 Kasım günü saat 9'u, 5 geçe, sirenler çalar, protokolün atakta saygı duruşu Atatürk'ü anar.
Elbette ki çok güzel.
Garip olan ise, Atatürk heykellerinin önünde, yanında ki protokolün çevresinin demir bariyerler ile çevrilip, koruma altına alınmasıdır.
Atatürk'ün büstü, heykeli her gün meydanda. Halkı da her gün sevgisini, saygısını Atasına sunuyor.
Günlük yaşamda halkın içinde, arasında pek görmediğimiz bu protokol, neden çekiniyor ki de, Halk ile arasına bu bariyerleri çektirmek gereğini duyuyor.
Dün katıldığım böyle bir törende gördüklerim beni baya güldürdü.
Resmi görevliler kendi şürekası ile gelirken, hasbelkader bir sivil toplum kuruluşu ya da dernek yönetiminde olan "amcaların" lacileri ile, "teyzelerin"de kuaförden koşar adımlar ile gelmeleri enteresan idi.
Bunlara, kim bakıyordu biliyor musunuz?
Mustafa Kemal ATATÜRK.
Hem de tebessümle. Ben sizi görüyor ve tanıtıyorum dercesine.
Günlük yaşında, gönlünde, fikrinde ATATÜRK olanlardan, "tören" için Atatürk'e gelenler, bir 10 Kasım anmasında daha, bariyerler ile Atatürk'ü, ATATÜKÇÜLERDEN bir kez daha korudular.
ANITKABİR törenleri mi dediniz. Onu da başka yerlerden okuyun. Daha ne diyeyim ki!..
Gülerim ağlanacak hallere.
Ey halkım, duyuyor musun!..