Alev Alatlı’nın “Or’da kimse var mı?” adlı 4 kitaplık nehir roman serisi tam 30 yıl önce yayınlandı. Alatlı’nın “Türkiye bugün okumazsa yarın mutlaka okuyacak” dediği roman. Benimde daha düne kadar başucu kitabı gibi kullandığım bir referans kitap. Neden mi düne kadar? Verdiğimiz yerden gelmiyor da ondan.
“Bu toplumda 'biliyor olmak' mutlak surette bir haksızlığa maruz kalmak demektir." diyor. "Çünkü bilgi borçlandırır, 'anlamak' zorunda bırakır. Cahil, acıma duygusu uyandırır. Yıkıcılığı bağışlanır. Bu, onların lüksüdür. Oysa, aydın, bilgilenmek gibi bağışlanmaz bir suçtan müebbeden mahkum edilmiştir. Bastığı yerde ot bırakmayan cahili vicdanının demir parmaklıkları arasından seyreder.” Diyordu Alev Alatlı.
Bu roman 30 yıl önce yayınlandı; 1993. O günden bu yana ülke hiç iyiye gitmedi. Başta eğitim olmak üzere herşey ama her şey kötüye gitti. Aynı kitap bakın ne diyor tam 30 yıl önce…
“Ve Türkiye büyük bir yalanı yaşamaktadır: "Bir milyondan fazla yüksek okul öğrencimiz var, eğitimimiz yalan; yüz binlerce camimiz var müslüman olduğumuz yalan; milyarlarca liralık matbaalarımız var, gazeteciliğimiz yalan; hükümetlerimiz var, iktidar oldukları yalan, Türkçe konuşuyoruz birbirimizi anladığımız yalan, metrelik cetvelimiz var, yüz santim olduğu yalan, kilogramımız var, 1000 gram olduğu yalan; Tarihin en eski uluslarındanız, tarihimiz yalan; Nato'nun en büyük ordusuyuz, ülkemizi savunabileceğimiz yalan; cumhuriyetiz, demokrat olduğumuz yalan, konukseverliğimiz ünlüdür, birbirimizi sevdiğimiz yalan."
Buradaki yozlaşma ve daha sonra yazarın Beyaz Türkler küstüler adlı kitabında kullandığı Paçozluk tanımına yürüdü. Şaka gibi, Beyaz Türkler küstüler’de 2011 gibi yayımlanmıştı. Bakın ne demiş Alatlı:
“Paçoz, kendi çıkarları için her yolu mübah sayan, küstah, beş para etmez, sokak kurnazı, zevzek, müptezel, basmakalıp, palavracı, rüküş, hoyrat, içtensiz, pespaye, nekes, terbiyesiz, aşağılık, ahlaksız, kalleş. Dostoyevski 'Puşlost' (Poshlost) der. Topluma musallat olan, iblis ayarlı, paçozluktur, Puşlost. Puşlost tüm bu kavramları içinde toplayan tanımlama. Bizde de Ömer Seyfettin'in Efruz Bey tiplemesi, Nesin'in Zübük'ü kısmen buna yakındır. Ama benim ele aldığım paçozluk süreci Puşlost'a daha yakın ve korkum o ki, bu iblis Türkiye'ye yerleşmektedir. Paçozluğun dini, ırkı, sınıfı, cinsiyeti, ırkı yoktur ve giderek Türkiye'ye yerleşiyor.”
Yerleşti mi, fazlasıyla. Binlerce canı yutan beton mezarların sadece müteahhitler eliyle dikildiğine ikna etmeye çalışan da bu zihniyet, güce tapan da. Sonuçta iktidarda bundan faydalandı. Kimse Gusto istemedi. Sahi neydi o. Yine Alatlı'nın Viva la murte romanından:
“şark mazoşizmi”nden kurtulmak istiyorum. Bu bir. “bozkır kökenli müslüman bir köylü gibi” gibi gebermek istemiyorum. Bu iki. “kalite, aroma, gusto istiyorum. Bu da üç. Yaşamak istiyorum senin anlayacağın. hayatın tadını çıkarmak, keyif çatmak istiyorum.” Bunu da Süreyya Berfe 1985’te yazmış “sen basmasın” adlı şiir kitabında.
Bu da paçozlugun daha eskiye dayandığını gösteriyor.
Bu arada bir de şu var. Bi bakın derim. https://zeynepnazan.wordpress.com/2014/11/21/onemli-degil-sureyya-berfe/
Şimdi bunu okuyup " hem salaş seversin, hem bunları döşersin, çelişki değil mi" demeyin. Fiyat başka, değer başka şeydir.