Sanal ortamda tesadüfen bir yazı gördüm. Başlık çok enteresandı. Enteresanlığı, bu konuda pek fazla bir şeylerin paylaşılmamasından kaynaklanıyordu.

    Konuyla ilgili başlık ise: "Ahmet Necdet Sezer sevilmedi".

    Farkındalık için teşekkür ederim

    Benim konuya ilgim ise, Sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer ile Cumhurbaşkanlığı Çankaya Köşkünde, kendilerinin görev sürelerince boyunca birlikte görev yapmış olmamdan kaynaklanıyor.

    Bazı zamanlar sayın Cumhurbaşkanımız Sezer'in adı ya da konusu geçse, hep sorulur "neden, olanlar ile ilgili bir açıklama yapmıyorlar" diye.  Aslında gerektiği yerde ve zamanda açıklamalar yapılıyor ama bunlar gerektiği kadar basın ve yayın organlarında yer almıyor.

    Kendilerinin tercihi ise, iç politikaya ilişkin pek fazla konuşmamak.

    Bu girişten sonra sözünü ettiğim yazıda, başlık olumsuzmuş gibi görülse de, tam tersi güzel bilgiler paylaşılmış.

    Amacım bu bilgileri teyit etmek değil ama yazının devamındaki notlarda, kerelerce açıklamalar ve bilgilendirmeler yapılmış olsa da, yine de bir kasıt olmasa da, bazı yanlış bilgilendirmeler var.

    Bizim  geleneksel örf ve adetlerimizde olduğu gibi bütün toplumlarda da, gerçekleşen resmi ya da özel ziyaretlerde, gidilen yere ve kişilere armağanlar getirilir ve sunulur.

    Sayın Cumhurbaşkanı Sezer'e, görev süresince sunulan 1243 armağanın tamamını resmi kayıtlara geçirdiği ve görevinden ayrılırken de, zimmet ile teslim ettiği, belirtilmiş. 

    Bu hem kayıtlarda görülen, hem de bilinen bir durum.

    Sonraları o makamda bulunanlara sunulan bazı armağanların kayıtlarının tutulmadığı,  kişisel olmayanların ise teslim edilmediği yönünde bir şeyler yazılmış ama  bunları ve bu durumu polemik yapmamak açısından okurların takdirine sunup, es geçiyorum.

     Eşleri Hanımefendi dışında çocukları ile benim bile samimi görüşmem, görevden ayrıldıktan sonra oldu.  Kişisel hiç bir şeyini, kurumun içinde barındırmak ve bulundurmak prensipleri değildi.

    Oğlunun düğününe davet edilen konukların ve kendilerinin can güvenliği için, düğün törenini  Çankaya Köşkün içinde yapılmıştır.

    Başka zamanlarda da, özel durumlarında kullandıkları araçların yakıtını cebinden ödediği gibi, düğün gecesinin aydınlatma ve mutfak giderlerini de belgeli olarak, kendi maaşından karşılamıştır.

    Buraya kadar yazdıklarım bilinen ve yazarın güzel sözlerinin yinelemesi gibi oldu. Yazıya ilişkin değerlendirmelerde ise sanıyorum ya bilgi eksikliğinden, ya da bir dönemin kamuoyu yapımcısı basın medya gruplarının maksatlı haberlerindendi.

     Bir okurun "Evet, akarı yok kokarı yok. Geldiği gibi gitti ve Türkiye'yi bıraktığı yere bak. İnsan biraz yetkisini kullanır." diyordu.

     Eleştiri yapanların görüşüne saygı duyarak, o dönemde Cumhurbaşkanlığı, yasal olarak fiilen icracı bir kurum değildi ki.

   Yasa ve Anayasada tanımlanan görevleri yaparken, iktidarın yasa ve anayasaya uygun olmayan uygulama ve önerilerinde ise, onları ret etmek ya da iade etmek de, Cumhurbaşkanının görevleri idi.

    Bir çok kişi "Bizim Cumhurbaşkanımız, onu hep sevdik" derken, bir başkası ise, "Dürüst bir Cumhurbaşkanıydı. Siyasetle bir ilgisi yoktu. Biraz Ecevit'e haksızlık etti ama çalmadı. Çaldırmadı" diyordu.

    Başbakan Ecevit ile yaşandığı söylenen olay çarpıtılarak, ülkede yaşanan ekonomik kriz perdelenmek ve buna bir "günah keçisi" bulmak telaşından kaynaklanmıştır.

     Sayın Cumhurbaşkanı Sezer, "Anayasa Kitapçığı Fırlatılması" olarak bilinen, 19 Şubat 2001'de ki olay ile ilgili suskunluğunu 5 Kasım 2017'de bazı basın yayın organlarına bozmuş ve:

     "..O olayda da herkes bizim aramızdaki gerginliğin ve ekonomik krizin başlangıcının, Anayasa kitapçığı olayından kaynaklandığını zanneder. Ancak gerginlik, Fazilet Partisi'nin kapatılması davası nedeniyle başladı. Ecevit 2 kez bana gelip Fazilet'in kapatılmamasını, bunun için arkadaşlarım olan Anayasa Mahkemesi üyelerine telkinde bulunmamı istedi. Hukukun üstünlüğüne inanan ve yıllarca AYM'de görev yapan bir kişiye söylediği bu sözlere kırıldım ve reddettim. ....."  demiştir.

    Başbakan Ecevit, anılan toplantıda yeniden aynı istekte bulununca, sayın Cumhurbaşkanı Sezer de, Ecevit'e, "bakın anayasa burada, bakın" diyerek, ilgili sayfaları işaret ettiği Anayasa Kitapçığını söylediklerine kanıt olarak, yan tarafında bulunan  Başbakan Ecevit'in önüne doğru sürmüştür.

    Yaşananı fırsat bilen Ecevit'in kurmayları ise, olayı bir krize dönüştürmeyi becermişlerdir.

    Oysa, Sayın Cumhurbaşkanı Sezer'in, hakaret gibi bir amacının ve  tarzının olmayacağını herkes bilirdi.

  OKLUK KOYUNA İÇİM YANAR

Yazları güneye gidince, bir şekilde Gökova Körfezine yolum düşer ve Okluk Koyu yakınlarından üzülerek ve içim sızlayarak geçerim.

     Cumhurbaşkanlığında görev yaptığım dönemde, nasılsa oralardasın, bir de şunlara bir bak denilince, ben de ilk defa Sayın Turgut Özal döneminde yapılan Cumhurbaşkanlığı Okluk Koyu Yerleşkesine binbir zahmet ile bozuk yollardan geçerek gittim.

    Mütevazı, küçük tek katlı bir bina, etrafında yine küçük görevli binaları ve doğası bozulmamış ağaçların gölgesinde bir kumsal. Denizci Sadun Bora'nın hassasiyetinde bir çevre koruması vardı.

    Şimdi mi?

     Ne zaman bir kamu kuruma tahsisi yapılıp, özelleştirilecek diye kaygı duyarım. Yine o güzelim Gökova Körfezi kıyısında, önceleri DPT, sonrası Merkez Bankasına tahsisli kamu personeli yazlık dinlenme kampının, yandaş bir işadamına tahsis edilip, etraftaki köylülerin elinde tarla tokat ne var ne yok ise alındığını görünce, anılarım gözümde canlandı ve içim sızlayıp, burkuldum.

     Bazı arkadaşlar ile Cumhurbaşkanlığındaki o günleri konuşunca, hem üzülüyor, hem de o günler orada olmaktan gurur duyuyoruz.

     Yurttaşlar ile doğrudan iletişim içinde olarak çalışınca, bunların lafı edilmez, adettendir ama günümüzde yaşananları, olanları görünce de kendimizde kalmasının bir anlamı yoktur diye düşündüm.

     Cumhurbaşkanının tazı biliniyor, ya çalışanlar?

     Cumhurbaşkanlığının, en üst düzey yönetici Genel Sekreterdir. O dönem Sayın Genel Sekreter ve tüm çalışanlar, kuruma gelen konukların bile yemek içmek giderlerini kendi ceplerinden karşılarken, doğrudan Cumhurbaşkanlığını ilgilendirmeyen, ancak orada olunması gereken bazı toplantı ve ziyaretlere, yakıtlarını ceplerinden karşıladıkları kendi özel araçları ile gidilirdi.

    Yurttaşların hak ve çıkarlarını korumak ve kollamak devletin görevidir. Devlet, bu işlevini ise kamu görevlileri aracılığı ile yapar.

    O yüzden, kamu görevlileri de görevlerini bu devlet anlayışı ve halka saygı gereği ile yürütürler.