Zaman geçtikçe, öğrenilenlerin ile birlikte nerede ve nasıl öğrenildiğinin hem değeri hem de anlamı bir başka anlaşılıyor.
Başkalarını bilemem ama ben, bugünden öğrendiklerime ve sonuçlarına bakınca gülüyorum, yeni ve yepyeni anlamlar çıkarıyorum.
Halil Avcı Hocamın, ders çalışmadığımı görmesine rağmen, beni hep teşvik edişini, Bahri Ergün Hocamın öyle herkes gib düşünerek, bir yere varılamayacağını;
Üniversitede, Ersay Gürsoy Hocamın derste not almadığıma biraz da kızarak bakışlarını, ilk iki sınavda da ilk dört notun birisinin benimki olduğunu görünce, "akıl ve zekana güvenme, medeni insan not tutar" değişini ve çalışırken, aldığım notlara bile bakmayı unutuşumu, elimin ayağıma dolaşışısını ama bir şekilde işi kotarışımı;
Kulaktan dolma, elin verdiği akıl ile kendi işini yapamayacağını, önce kendini iyi tanıyacağını, sonra işin ne olduğunu ve nasıl yapılacağını öğrenmenin ayrıcalağını, kişiye özel ve özgü olduğunu yönetim yüksek lisansında bazı hocalarımın öğrettiklerini uygulasan, dediklerini yapsan bile bunun nasıl ukalalık sayıldığını;
İş yaşamında, ekip olmanın, takım ruhunun nasıl başarı elde etmeye yaradığını, bunu da ancak takım kaptanının yapabildiğini, "sen bildiğin her şeyi çalışanlarına öğretiyorsun, bir gün onlar işi öğrenirler ise, senin yerine geçerler" sözlerine, "keşke" diyerek gülüşümü ve olayın özünün de tam burada olduğunu;
Çünkü bir takım isen, arkadaşlarının sen olmadığın zaman işi senin onlardan nasıl yapmanı isteyeceklerini öğrendikleri zaman başarının nasıl süreklilik kazandığını,
Ben çalışma arkadaşlarıma bildiğimi ve işin nasıl yapılacağını, koordinasyonu ve empati yapmayı öğretiyordum. Bazı yönetici arkadaşlarımın eleştirilerinin bir anlamının olmadığını, çünkü herkesin bir aklının olduğunu, sorunun sistem sorunu olduğunu ve:
Çalışma arkadaşlarım ile diğer "bunu nasıl yapalım" diyen başka arkadaşlarıma işin nasıl yapılacağını öğretmenin benden bir şey kaybettirmeyeceğini, onların öğrenmesinin takım olmayı kolaylaştırdığını ve birlikte başarıyı sağladığını, onların öğrendikleri zaman "yerime geçer" düşüncesinin doğru ama, anlamsız olduğunu
Çünkü, takım her şeyi birlikte yapar, takım lideri olmak istiyor isen de, sen birlikte olduklarına öğrendiklerini öğretirken, sen "öğrenmeyi" bilmiyor isen, bunların hiç bir işe yaramayacağını,
Yöneticinin, kıskançlık ile süreci yöntemeyeceğini, kendisine rakip olabileceklerin önlerini keserek sadece bir süreliğine zamanı durdurabileceğini, ama bir başkasının yanlış bir çözümüne kurban gidebileceğini, ama takım liderinin en önemli ayrıcalığının "öğrenmeyi öğrenmesi, öğrenmeyi bilmesi" olduğunu çoğu kişiye bir türlü anlatamadığımı;
Siyaset, sosyal ve toplumsal sorumluluk taşıyan olaylarda bencillik bireycilik değil de daha sosyal ve toplumsal davranışın topluma ve millete daha yararlı olacağını,
yoksa herkesin kendi gelecek planlarına masum yurttaşların kurban edileceğini, insanmış kişilerin aldatılacağını, kullanıp atmanın bir vicdan sorumluluğu gerektirdiğini, ama çoğu kimsenin de böyle bir derdinin olmadığını, kullanılıp atılmaya hevesli pek çok kişinin de ortalıkta olduğunu,
Gemi batarken, dans etmenin bir eğlence olmadığını, ev yanarken aç taramanın" da bir güzellik olmayacağını, kişileri sokaklardan kurtaramayacağını görmek insan baya zaman kaybettiriyormuş meğer
Bütün bunları neden mi yazdım.
Belki hala bir iki düşünen ve vicdanı olan kişi vardır diye. Kimseye vicdansız ya da düşüncesiz gibi bir suçlamam yok ama, sazanlığına soyunan bir iki kişi için bir farkındalık olur mu diye düşündüm.
Memleketim Antalya'da da ve partim CHP'de, yaşam ve yönetim deneyimlerim ile, olaylar olmadan bir şeyleri görmenin farkındalığı ile yazıyor ve ilgili kişiler ile konuşuyorum. Geçmişte de konuştum.
Örnek, sayın Belediye Başkanımız Muhittin Böcek'in yaşadığı şanssız sürecin iki boyutunun olduğunu, birinin kişisel ailesi ve yakın çevresine, diğerinin de;
Toplumsal, Başkanlık yaptığı kurum ve hizmet götürmek zorunda olduğu yöre halkına karşı olduğunu yazdığım zaman, bir iki tetikçi kalem beni sayın başkan için iyi şeyler düşünmemekle suçlamışlardı.
Bekir Kumbul, Mustafa Akaydın, Akay Şenel gibi onceki Başkanlar
Hasan Ünal, Yusuf Öztop, Feridun Baloğlu, Atilla Emek, Tuncay Ercenk, Gürkut Acar, Nail Kamacı, Niyazi Nefi Kara, Arif Bulut,Osman Özcan, Kerim Özkan gibi Milletvekilleri ile;
Toplumsal ve siyasi roller üstlenmiş Erdem Ardem, Hasan Eyiler, Kadri Yakut, Şefik Dirgen, Kamil Yıldırım gibi ve mevcut parti ve yerel yönetim yöneticileri ile sürece ilişkin bazılarınca belki "işgüzarlık" sayılabilecek telefon ve yüzyüze sohbetlerim oldu.
Bir kaç gün önce il Başkanı Nusret Bayar'ın "Ekabir Takımı" ya da "Aksaçlılar" denilenler ile böyle bir görüşme, bilgilendirme ve bilgilenme toplantısı yapması çok güzel olmuş. Kutlarım.
CHP Genel Merkezine de önceki adı "yedinci ok" bugünkü adı "Strateji ve Planlama Düşünce Topluluğu" olarak verdiğimiz projeler, ilgililer tarafından değerlendirmeye alındı ve uygulamaya da konuldu.
Ama sonuç? Hiç!.. Sadece o günün derdine derman oldu.
Çünkü siyaset uzun erimli bir süreçtir; bu söz ve proje ile birlikte bunu nasıl ve kimin ile yaptığınla bir anlam kazanır.
Herkes, içinden hep şu soruyu soruyor ve yanıt arıyor: "19 Yıllık Ak Parti" nasıl oluyor da, iktidarının devamlılığını sürüyor, diye.
Bunun ulusal, uluslararası bir çok gerekliliği ve ilişkisi var ama, toplum ya da seçmen nezdinde ki karşılığı ise, bu kadar uzun entropik sürece rağmen, işi projelendirmesine ve neyi kimin ile yapacağını bilmesine bağlıdır.
Hoş bu günler eski şanlı günlerinde oldukları söylenemez ama, muhalefet kanadında aklına fikir gelip "söylediği", sağdan soldan dolma bilgiler ile doğru da olsa, bir hedefe yönelmeyen birliktelik ve projelerin uygulandığı bu dönem ve durum da;
Yarınlardan umutlu musun diye soran olur ise, mantıklı bir yanıt bulmakta zorlanıyorum. Aksini söyleyecek olur ise de buyursun yazsın. Sadece üzgünüm. Bizlerin iyi niyet ve çabalarına yazık!..