Sevgili Dostum Tolga Çandar sık sık bir Aziz Nesin anısı anlatır.
Kitapları tüm dünyada çok beğenilen; kendisinin de inanılmaz artık böyle
öyküler diyen bir Japon yazar, Aziz Nesin ile tanışmak üzere ilk uçağa atlar ve
merak ettiği memleketimize gelir.
Aziz Nesin ile ilk tanışmak üzere ülkemize gelen Japon yazar, biraz da uzak
doğu kültürünün de etkisi ile ama, asıl yazdıklarına büyük bir hayranlık
beslediği Aziz Nesin'i yerlere kapanak selamlar.
Sonra İstanbul sokaklarını dolaşmaya, lokantalarında yemek yemeğe,
kahvelerinde çay kahve içmeye gider.
Türkçeyi de çok iyi bildiğinden, olanı biteni çok iyi gözler ve anlar.
Aziz Nesin ile tanışmak, İstanbulu yeniden görmek üzere bir kaç günlüğüne
gelen ünlü yazar, gördüklerinden ve yaşananlardan çok etkilenir ve dönüş
yolculuğunu bir kaç gün daha uzatır.
Etrafta olanlara dört gözle bakar, konuşulanları can kulağıyla dinler, ama
şaşkınlığı da gittikçe artmaktadır.
İstanbula geldikten sonra gördüklerini, duyduklarını, yaşadıklarını gözünün
önüne getirir ve Aziz Nesin'in yazdıklarını düşünür.
Japon Yazar, Aziz Nesin'in ne kadar zengin bir hayal gücünün olduğu ve
Türkçeyi de ne kadar güzel yazı dilinde kullandığını düşünmekte ve hayranlığı
da en üst düzeye çıkmaktadır.
Yalnız bir sorun vardır, Japon Yazar gelirken hayranlığı zirve yapan Aziz
nesin ile ilgili görüş ve düşünceleri, İstanbul'da yaşadığı her gün daha
değişmekte ve hayranlığı yok olmaya başlamaktadır.
Aziz Nesin'i sıradanlaştırır ama, bu kez da kahvede, lokantada, sokaklara
yaşanlara ve halka hayaranlığı artmaktadır.
Japon yazarın Türkiye'ye geldiğinde kendisine yardımcı olmasını rica ettiği
Japon arkadaşı, bir kaç günlüğüne geldiği Türkiye'de bir haftadan fazla
kalmasına şaşırmıştır ama, "olur burası Türkiye ve İstanbul gerçekten çok
güzel" diye kendini teskin eder.
Asıl şaşkınlığı ise, Aziz Nesin ile vedalaşmak üzere gittiklerinde yaşar.
Japon yazar Azizi Nesin ile tanışmaya geldiğinde, Aziz Nesin'i yerlere
kapanarak selamlaşırken, giderken sıradan bir vedalaşma ile Aziz Nesin'in
koluna dokunarak, "haydi görüşmek üzere Aziz" deyip el sallayarak
ayrılınca, Japon yazarın istanbul'da yaşayan arkadaşı şaşkınlık içinde kalır ve
havaalanı yolunda yazara sorar:
"Ya sen geldiğinde, Aziz Nesin'i yerlere kapanarak selamladın ve büyük
bir hayranlığın vardı. Vedalaşırken, seni çok garipsedim" der.
Japon yazar, arkadaşına:
Ya ben de Aziz Nesin, ne muhteşem bir yazar; ne muhteşem hayal gücü ve
düşünce dünyası var diye düşünürdüm. Meğer adam sokaklarda, mahallelerde
yaşayan sıradan insanların yaşadıklarını yazıyormuş. Bunu herkes yapar. Aziz
de, gördüklerini yazıyormuş, niye hayran olayım ya, der ve uçağına biner.
Bir öykücü olarak nasıl Japon Yazar, İstanbul'a gelip halkın yaşadıklarını
gördükten sonra, Aziz Nesin'in öykülerini sokakların notu olarak almış ve
düşünmüş ise;
Bu aralar ya da son on yıldır ülkede yaşananları "Demokratik bir
ülkede bu işler nasıl olur ya", diye düşünür yorum yaparken, bir gün
kendilerinin, bir yakınlarının bile bu yaşananların içine girmiş olduklarını
görünce, bütün günümüze ait ne kadar güzel ve kutsal değer var ise hepsinin
nasıl uçup güme gittiğini anlayacaklardır.
Bir öyküde ninemden olsun.
Adam okulu bitirmiş, iş bulup çalışmayan oğluna kızmaya başlar ve bu haftada
iş bulup çalışmazsan, seni evden atacağım der.
Bunu duyan ana yüreği dayanamaz ve iş bulamayan oğluna her gün mutfak
masrafından arttırdığı 25 kuruşu verir.
Oğlu da, akşam babası eve gelince, babasına, "baba bugün bu 25 kuruşu
kazandım" der ve parayı alan adam, pencereyi açar ve 25 kuruşu, pencereden
dışarıya fırlatır, atar.
Üç gün, beş gün böyle, ana yüreği dayanmıyor ama, oğul da, "ya Anam
mutfaktan arttırdığını üç beş kuruşu bana veriyor, onu da babam sokağa
atıyor" diye üzülüyor ve bir iş bulur, çalışır.
Akşam baba eve gelince bu kez oğlan, kazandığı 10 kuruşu hevesle babasına
verir, "bugün işler biraz kesattı, 10 kuruş kazandım" der.
Babası da, her günkü gibi olağan olarak 10 kuruşu pencereden atarken, oğlan
babasının eline yapışır ve "aman baba ne yapıyorsun öyle, sakın atma o
parayı" der.
Babası oğluna tebessüm ederek, "eşek sıpası oğlum, her gün Annenin
sana verdiği 25 kuruşu atarken, gıkın çıkmıyordu. Bak gördün mü, kendi
kazandığın 10 kuruşa nasıl sahip çıktın" der.
Bu ülkenin aklı başında yurttaşlarının Atatürk Cumhuriyetinin kendilerine
verdiği her türlü hak ve refahın heba edilmesine sesleri çıkmazken, bir gün
kendilerinin emekleri ile kazanılan hak ve özgürlüklere sahip çıkacakları
günleri dört gözle bekliyorum.
Ne diyeyim.