1915'TE OSMANLI ÜLKESİNDE AÇLIK, KITLIK VARDI.ATLARIN ÇOĞUNU İNSANLARIMIZ YEMEK ZORUNDA KALMIŞTI...ÇOK AZ AT KALMIŞTI...TÜRK ASKERLERİ İSTANBUL DAVUTPAŞA KIŞLASINDAN ÇANAKKALE'YE SAVAŞMAK İÇİN 12 GÜN BOYUNCA YÜRÜYE YÜRÜYE GİTMEK ZORUNDAYDI...
İŞTE ATATÜRK'ÜN KURDUĞU TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÜLKENİN BU AZGELİŞMİŞLİK TABLOSUNA SON VERDİ...
1915 ÇANAKKALE SAVAŞI'NDA TÜRK ASKERİNİN KARAVANASI NASILDI?
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, BÜLENT ECEVİT, EMRE KONGAR, İLBER ORTAYLI, LORD KINROSS, METİN ERGİN, ALİ KUZU VE ANDREW MANGO'NUN ANLATIMLARIYLA 1915 ÇANAKKALE SAVAŞINA MÜTEVAZI BİR ZAMAN YOLCULUĞU DENEMESİDİR!
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ALBAY RÜTBESİNİ KAZANDIĞI ÇANAKKALE SAVAŞI'YLA ADINI TÜM DÜNYAYA DUYURDU...
MUSTAFA KEMAL 1915'TE HEM SAVAŞIYOR HEM DE BİR TARAFTAN SITMA NÖBETLERİYLE MÜCADELE EDİYORDU...ŞUBAT 1919'DA DA İSPANYOL GRİBİNE YAKALANAN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK 100 MİLYON İNSANI ÖLDÜREN İSPANYOL GRİBİ'Nİ BÜNYESİNDEN KOVMAYI BAŞARMIŞTI...
ÇANAKKALE SALDIRISI 1940'LARIN İKİNCİ YARISINDA ADOLF HİTLER'İ YENİLGİYE UĞRATMAYI BAŞARAN İNGİLİZ SİYASETÇİ WINSTON CHURCHILL TARAFINDAN PLANLANDIĞI İÇİN CHURCHILL'İN ALDIĞI EN BÜYÜK YENİLGİ OLARAK DA TARİHE GEÇTİ...
LORD KINROSS "ATATÜRK: BİR MİLLETİN YENİDEN DOĞUŞU"NDA "MUSTAFA KEMAL ATATÜRK 1915TE İSTANBUL'UN İŞGALİNİ ÖNLEYEN KOMUTANDIR," DEMİŞTİ...
YILLAR SONRA ÇANAKKALE SAVAŞ MEYDANLARINDA DOLAŞAN ATATÜRK'E SORULDU-NEDEN BURAYA BÜYÜK BİR ANIT DİKMEDİNİZ?
-ATATÜRK CEVAP VERDİ "EN BÜYÜK ANIT MEHMETÇİĞİN KENDİSİDİR,"
Çanakkale Savaşı'nda Türk ordusuyla çarpışırken hayatını kaybeden yabancı uyruklu askerler için Mustafa Kemal Atatürk şunları söylemişti:
“Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlâtlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlâtlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır."
****METİN ERGİN ANLATIYOR:
METİN ERGİN "İŞTE BİZ BÖYLEYİZ" ADLI KİTABINDA ÇANAKKALE SAVAŞI GAZİLERİNDEN BİRİ OLAN BABASININ AT YA DA MOTORLU VASITA OLMADIĞINDAN 1915'TE İSTANBUL DAVUTPAŞA KIŞLASINDAN ÇANAKKALEDEKİ BİRLİĞİNE TAM 12 GÜNDE YÜRÜYE YÜRÜYE GİTTİĞİNİ YAZMIŞTI...
****LORD KINROSS "ATATÜRK: BİR MİLLETİN DOĞUŞU"NDA (SANDER BASKISI SAYFA: 123) ÇANAKKALE SAVAŞI KAYBEDİLİRSE VE DÜŞMAN GEMİLERİ İSTANBUL ÖNÜNDE DEMİRLERSE 1915'TE İSTANBUL'DA YAPILAN HAZIRLIKLARI UZUN UZUN ANLATIR...
İSTANBULDAKİ POLİS KARAKOLLARINDA TENEKE TENEKE PETROL BİRİKTİRİLİR...KENTE DÜŞMAN ADIM ATARSA BÜTÜN İSTANBUL ATEŞE VERİLECEKTİR...
AYASOFYA'NIN HER YANINA DİNAMİTLER YERLEŞTİRİLİR; DÜŞMAN ŞEHİRE ADIM ATARSA AYASOFYA İMHA EDİLECEKTİR...
AMERİKAN BÜYÜKELÇİSİ AYASOFYA'NIN YERLE BİR EDİLME HAZIRLIKLARINI DUYUNCA BU KARARDAN VAZGEÇİLMESİNİ ISRARLA TALEP EDER...
İSTANBUL'UN 1915'TE İŞGAL EDİLME OLASILIĞINA KARŞI HAZIRLIKLAR KAPSAMINDA İSTANBUL BANKALARINDAKİ ALTINLAR VE OSMANLI İMPARATORLUĞU ARŞİVLERİ ESKİŞEHİR'E GÖNDERİLİR...
ASKER OLAMAYACAK (SAVAŞAMAYACAK DURUMDAKİ HERKES) KADIN, ÇOCUK, HASTA, YAŞLI, ENGELLİ HERKES İSTANBUL'DAN AYRILIP ANADOLUYA GİDİYORDU...İSTANBUL BOŞALIYORDU...ANADOLU YAKASINDAKİ BİR TREN HAZIRLANMIŞTI; ŞEHİR İŞGAL EDİLİRSE KRALİYET AİLESİ O TRENLE ANADOLUYA GEÇECEKTİ...O SIRALAR BEYLERBEYİ SARAYINDA YAŞAYAN ESKİ PADİŞAH 2. ABDÜLHAMİT'E ŞEHİR İNGİLİZ-FRANSIZ-İTALYAN-YUNAN İŞGALİNE UĞRARSA KRALİYET AİLESİNİ GÖTÜRECEK TRENE BİNMESİ TEKLİF EDİLDİ.2. ABDÜLHAMİT "HAYIR OLMAZ BEN BİR YERE GİTMEM.İSTANBUL'DAN AYRILMAM" DEDİ...2. ABDÜLHAMİT KENDİSİNDEN SONRA PADİŞAH OLAN KARDEŞİNİ DE SERT BİR ŞEKİLDE UYARDI "SAKIN BUNU YAPMA NE OLURSA OLSUN İSTANBUL'DAN SAKIN AYRILMA," DEDİ...
****EMRE KONGAR "TARİHİMİZLE YÜZLEŞMEK" ADLI KİTABINDA "ÇANAKKALE SAVAŞINI KAZANMAMIZ BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINI KAZANMAMIZ İÇİN YETERLİ OLMADI," DEMİŞTİR...
****BÜLENT ECEVİT 21 MART 1981'DE ARAYIŞ DERGİSİ'NDE YAYINLANAN YAZISINDA "OSMANLI DEVLETİNİ OLUŞTURAN UNSURLAR ARASINDA ÇAĞDAŞ ANLAMIYLA ULUSLAŞMA BİLİNCİNE EN GEÇ VARANLAR TÜRKLER OLMUŞTU.ÇANAKKALE SAVAŞI BİR BAKIMA TÜRKLERDE OSMANLILIK ÇERÇEVESİ DIŞINDA ULUSLAŞMA BİLİNCİNİN DOĞDUĞU SAVAŞTIR.MİLLİYETÇİLİKLE VATANSEVERLİĞİN BÖLÜNMEZ BİÇİMİNDEN OLUŞAN VATANIMIZI BUGÜNÜYLE OLDUĞU KADAR TÜM GEÇMİŞİ VE GELECEĞİ İLE DE KAVRAYAN BİR ULUSAL BENLİK ÇANAKKALE SAVAŞI İLE DOĞUYORDU, TÜRKİYE TOPRAKLARINDA ."(YARARLANILAN KAYNAK KİTAPLARDAN BİRİ DE ALİ KUZU'NUN YAZDIĞI "ATATÜRK VE CHP'NİN SAKLI TARİHİ" SAYFA: 185)
****İLBER ORTAYLI'NIN "GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK" ADLI KİTABINDAN:
"ÇANAKKALE SAVAŞI İNGİLTERENİN DÜNYA SAVAŞINI ÇABUK BİTİRME KONUSUNDA BÜYÜK UMUTLA GİRİŞTİĞİ BİR OPERASYONDU...1915 VE 1916 ÇANAKKALE VE KUT ÜL AMARE SAVAŞLARI İNGİLİZ İMPARATORLUĞUNU SARSAN, İNGİLİZ KAMUOYUNU İMPARATORLUK RÜYASINDAN UYANDIRAN SAVAŞLARDIR...OSMANLI İMPARATORLUĞU ÇANAKKALE VE KUT ÜL AMARE'DE ZAFER KAZANDI... ANCAK BİZİM OLMAYAN BİR SAVAŞIN İÇİNDEYDİ, DÜNYA SAVAŞINDA YENİLGİ KAÇINILMAZDI...
"İLBER ORTAYLI, ÇANAKKALE SAVAŞINDA DENİZDEKİ MAYINLARI DÜŞMAN DONANMASININ TEK TEK TOPLADIĞINI NUSRAT MAYIN GEMİSİNİN DÜŞMANIN MAYINSIZ DENİZ SAHASI OLDUĞUNU ZANNETTİĞİ BÖLGEYE GİZLİCE TEKRAR MAYIN DÖŞEYEREK SAVAŞIN KADERİNİ DEĞİŞTİRDİĞİNİ BELİRTİR...
NUSRAT ÇANAKKALE SAVAŞININ KAZANILMASINDA EN BÜYÜK ROLLERDEN BİRİNİ OYNAR...
İLBER ORTAYLI :"SAVUNMA DURUMUNDA OLAN TÜRKLER ÇANAKKALE SAVAŞLARINDA TIP FAKÜLTESİ VE MÜHENDİS MEKTEBİ'NDEKİ , SEÇKİN LİSELERDEKİ GENÇ AYDINLARINDAN TUTUN DA KASABALARDAKİ BECERİKLİ ZİRAATÇISINA, , ÜLKENİN TOPRAĞINI EKİP BİÇEN ÇİFTÇİSİNE KADAR ANCAK 40 YILDA TELAFİ EDEBİLECEKLERİ BÜYÜK KAYIPLAR VERMİŞLERDİR."
****ANDREW MANGO "ATATÜRK: MODERN TÜRKİYE'NİN KURUCUSU" NDA "1915 ÇANAKKALE SAVAŞI'NDA ATATÜRK İSTANBUL'UN İŞGAL EDİLMESİNİ TEK BAŞINA ENGELLEMEDİ ; ANCAK BAŞKENTİN SAVUNULMASINDA ÖNEMLİ KATKILARI OLDU," DİYE YAZDI...
MANGO "MEHMETÇİK DEYİMİ"NİN NASIL DOĞDUĞUNU DA BU KİTABINDA AÇIKLAR..."BU OLAY ÇANAKKALE SAVAŞINDA OLMUŞTU... SEDDÜLBAHİR DE MEHMET ÇAVUŞ TÜFEĞİ KİTLENİNCE YERDEN BİR TAŞ KAPARAK İNGİLİZ ASKERLERİNE SALDIRMIŞTI...İŞTE MEHMETÇİK DEYİMİ BÖYLE DOĞDU...MUSTAFA KEMAL O GÜNLERDE OSMANLIYLA BİRLİKTE İNGİLİZLERE, FRANSIZLARA VE İTALYANLARA KARŞI SAVAŞAN BULGARLARIN SAVAŞI KAZANAMAYACAKLARINA İNANDIKLARINI OSMANLI İMPARATORLUĞU ORDUSUNDA GÖREVLİ ALMAN KOMUTANLARA ANLATIR...ASLINDA O GÜNLERDE ALMAN ASKERLERİ ARASINDA DA DÜNYA SAVAŞINI KAZANAMACAKLARINI DÜŞÜNENLER ÇOK SAYIDADIR...
ÇANAKKALE SAVAŞ MEYDANLARINDAKİ ÇÜRÜMÜŞ CESETLERDEN YAYILAN KOKUDAN MUSTAFA KEMAL SAVAŞLA İLGİLİ ANLATIMLARINDA UZUN UZUN SÖZ EDER...
MANGO ÇANAKKALE SAVAŞINDAKİ OSMANLI ŞEHİTLERİNDEN VE YARALILARINDAN SÖZ EDER: "72 BİN ASKER ŞEHİT OLDU, 10 BİN ASKER İZ BIRAKMADAN KAYBOLDU, 64 BİN ASKER ENGELLİ DURUMUNA DÜŞTÜ, 100 BİN ASKER YARALANDI"
MUSTAFA KEMAL ÇANAKKALE SAVAŞINDAN SONRA KUT ÜL AMARE KOMUTANLIĞINA GETİRİLMEYİ UMARKEN BU MAKAM ALMAN MAREŞAL VON DER GOLTZ'A VERİLİR...
ÖTE YANDAN ENVER PAŞA MUSTAFA KEMAL'İN YILDIZININ PARLAMASINDAN VE ONUN KENDİSİNE RAKİP OLMASINDAN ÇOK RAHATSIZ OLDUĞUNDAN MUSTAFA KEMAL'İN ÇANAKKALE SAVAŞINDAKİ BAŞARILARININ OSMANLI DÜNYASINDA DUYULMAMASI İÇİN HER TÜRLÜ ÖNLEMİ ALIR!
****1932'DE ATATÜRK İSTANBUL'DAKİ OPERA SİNEMASINDA "TELL ENGLAND-BATTLE OF GALLIPOLI" ADLI İNGİLİZ ÇANAKKALE SAVAŞI FİLMİNİ SEYRETTİ...
****Çanakkale Savaşı'nda Türk ordusuyla çarpışırken hayatını kaybeden yabancı uyruklu askerler için Mustafa Kemal Atatürk şunları söylemişti:
“Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlâtlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlâtlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır."
*“Tell England / The Battle of Gallipoli-Anlat İngiltere / Gelibolu Savaşı” (1931) ve ”Gallipoli-Gelibolu”dan (1981) sonra Çanakkale Savaşları “The Water Diviner” (2014) ve “Queen of the Desert-Çölün Kraliçesi”ne de (2015) konu oldu.
*Osmanlı ordusunda görevli askerlerin çok büyük çoğunluğu okur yazar olmadığından Osmanlı askerlerinin Birinci Dünya Savaşı deneyiminden geriye günlük veya mektup gibi yazılı belge kalmamıştır.Bu da o günleri anlamak isteyenler için çok büyük bir kayıptır.
Serüvenleri “Indiana Jones” filmlerine bile esin kaynağı olan, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasında, Ortadoğu’daki Osmanlı mirasının paylaştırılmasında ve bugünkü Ortadoğu haritasının çizilmesinde büyük rol oynayan kişilerden biri olan İngiliz kadın yazar, gezgin, arkeolog, haritacı, hükümet temsilcisi, casus Gertrude Bell (1868-1926) Alman yönetmen Werner Herzog’un 2015 yılına yetiştirilmeye çalışılan “Queen of the Desert-Çölün Kraliçesi” adlı filminde Nicole Kidman tarafından canlandırılacak ; bu filmde yan temalardan biri Çanakkale Savaşı…Başka bir kadınla evli olan subay Charles Doughty- Wylie ile 1913-15 arasında bir dizi aşk mektubuyla belgelenen büyük bir aşk yaşayan ve hiç evlenmeyen Gertrude Bell sevgilisinin 1915’te Çanakkale Savaşları’nda ölmesi üzerine bunalıma girmişti. Yaşamına aşırı dozda uyku hapı içerek kendi elleriyle son veren Gertrude Bell, Bağdat’taki İngiliz mezarlığında toprağa verilmişti.
Russell Crowe’lu “The Water Diviner” 1919 yılında Türkiye’ye gelerek Çanakkale savaşlarında kaybolan oğullarının izini süren Avustralyalı bir babanın öyküsünü konu alıyor.
Ernest Raymond (1888-1974) tarafından yazılan Şubat 1922’de yayınlanan “Tell England” adlı roman beyazperdeye de iki kez uyarlanmış ve ortaya çıkan ilk film 1931’de dünya sinemalarında gösterime sunulmuştu…Bu filmin adı: “Tell England / The Battle of Gallipoli-Anlat İngiltere / Gelibolu Savaşı ”dır…
Çanakkale Savaşları döneminde İngiltere Başbakanı olan Herbert Henry Asquith’in (1852-1928) oğlu olan Anthony Asquith (1902-1968) ve Geoffrey Barkas (1896-1979) tarafından yönetilen “Anlat İngiltere /Gelibolu Savaşı”, hem 1914-1918 yılları arasında üç milyonu Osmanlı İmparatorluğu yurttaşı toplam onaltı buçuk milyondan fazla insanın hayatına malolan Birinci Dünya Savaşı üzerine yapılmış en müthiş filmlerden biridir, hem de ilk Çanakkale Savaşı filmidir…Yönetmen, senaryo yazarı, sinemasever Halit Refiğ bu satırların yazarına, “Çanakkale Geçilmez” adıyla Türkiye sinemalarında gösterilirken bu filme, gereken saygıyı göstermediğimizi ve Türkiye’de çekilen bazı ek, yama sahneler montajladığımızı anlatmıştı.
“Tell England” adlı roman yönetmen Peter Weir’ın ”Gallipoli-Gelibolu” (1981; Yönetmen: Peter Weir) adlı filmine de temel kaynak oldu.Altı kez OSCAR ödülü adayı Peter Weir 1976’da Gelibolu ziyaretinde savaş sahasında dolaşırken bazı savaş kalıntıları da bulmuştu.
Peter Weir, “Gelibolu” filmi (1981) için gereken parayı Rupert Murdoch ile Robert Stigwood’un film yapım şirketi R & R Film’den ve Avustralya Film Komisyonu’ndan sağladı.“Gelibolu” 2 milyon 600 bin Avustralya dolarına malolurken, Mel Gibson bu filmden ücret olarak 35 bin Avustralya doları aldı.
“Gelibolu”ya para akıttıktan birkaç yıl sonra dev Amerikan şirketi 20th Century Fox Film Stüdyosu’nu satın alacak olan işadamı Rupert Murdoch’un da (1931 doğumlu; serveti: 17 milyar dolar üzeri) Çanakkale Savaşlarına karşı özel bir ilgisi vardı; Babası Keith Murdoch (1885-1952) 1915’te Gelibolu’ya Avustralyalı gazeteci olarak gelmiş ve buradan gazetelere yazdıkları, gözlemleri, tanıklıkları büyük yankılar uyandırmıştı.
“Gelibolu” filminin öteki yapımcı ortağı Robert Stigwood ise “Jesus Christ Superstar” (1973), “Tommy” (1975), “Saturday Night Fever” (1977) , “Grease” (1978) ve “Evita” (1996) gibi çok başarılı beyazperde müzikallerinin Avustralyalı yapımcısıydı.
Peter Weir’ın “Gallipoli-Gelibolu”su Venedik Film Festivali’nde büyük ödül Altın Aslan için yarışacak ve Avustralya filmi “Gelibolu” Kuzey Amerika’da en yabancı film dalında Altın Küre ödülü adaylığı elde edecekti.
***Akademisyen yazar Erik Jan Zürcher “Ölüm ile Firar arasında / Osmanlı Askerinin 1. Dünya Savaşı deneyimi” başlıklı makalesinin bir yerinde şunları yazmıştır:
Son 25 yıllık süreçte, 1. Dünya Savaşı araştırmalarının geniş ve verimli alanında savaş tarihine belirli bir yaklaşım; Martin Middlebrooks’un ünlü “The First Day on the Somme” (1971) adlı çalışmasıyla John Terraine’in çeşitli çalışmalarıyla özetlenebilecek yaklaşım popüler hale gelmiştir. Savaş deneyimine odaklanmak için savaşın sosyal tarihinin yazılması girişiminde 1. Dünya Savaşı’na “aşağıdakilerin” deneyimleri incelenerek yaklaşılır. Siperlerde hizmet vermiş, ambulansları kullanmış ve fabrikalarda mermi üretmiş insanların bakışına öncelik veren bir yaklaşımdır bu…Tarihin bu tarzda yazımı için Avrupa’da mektuplar, günlükler, hikayeler, şiirler, tablolar, otobiyografiler (anılar) ve sözlü tarih gibi bol miktarda materyal mevcuttur.
Osmanlı İmparatorluğu’nda ise tamamen farklı bir durum söz konusudur ve basit bir sebebi vardır.
Osmanlı ordusunda görevli askerlerin çok büyük çoğunluğu okur yazar değildi.(…)Birliklerde bazen onbaşı veya çavuşlar resmi yazıcı işlevi görüyor; kendilerine dikte edilen mektupları yazıyorlardı. Ancak köylerden cepheye yeni gelenlere haberlerin sözlü olarak verilmesi daha yaygındı. Aynı şekilde taburcu edilen veya tedavisi süren askerler de mesajları aynı şekilde alıyordu. Bütün bunların anlamı, Osmanlı askerlerinin geriye günlük veya mektup gibi yazılı belge bırakmamış olmasıdır.
Ayrıca resim yapmanın Sünni İslam tarafından hoşgörülmemesi nedeniyle elimizde herhangi bir çizim de yoktur. Türkiye’de sözlü tarih yaygın olmakla birlikte son üç dört yıllık dönemde daha çok yazılı belge, 1. Dünya Savaşı araştırmalarında kullanılmaya başlanmıştır.Osmanlı askerinin hayatta kalmaya çalıştığı koşulları anlatan birkaç kaynak vardır ama tek istisna dışında hepsi tipik “tepeden aşağıya” tarzında dökümanlardır. Dolayısıyla savaşı yüksek rütbeli subayların bakış açısından anlatırlar.
Ali İhsan Paşa, Cemal Paşa, Ahmet İzzet Paşa (Furgaç), Selahaddin Adil Paşa, Halil Paşa (Kut), Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), Kazım Karabekir Paşa gibi Osmanlı subayları ile Liman von Sanders, Kress von Kressenstein, Kannengiesser, von Gleich, Guhr, Guse, von Seeckt gibi Alman subayların, hatta Pomiankowski gibi Avusturyalıların yazdığı hatıralar ve otobiyografiler de mevcuttur.
Önemli bir kaynak da, Osmanlı İmparatorluğu’na hizmet veren ve sayıları 18 bin ile 20 bin arasında olduğu tahmin edilen Alman askeri misyonu üyelerinden oluşan Asya Gazileri Derneği’nin yayınladığı bültenlerdir. Ayrıca aynı derneğin yayınladığı “Kafkaslarla Sina Çölü Arasında” adlı yıllıklar da bir başka kaynaktır.Alman – Osmanlı ittifakının karmaşık yapısı bugüne kadar geniş olarak araştırılmıştır ama bu çalışmalar temelde diplomatik olup doğası gereği çok fazla askeri içerikli değildir. Osmanlı’nın savaşta gösterdiği çabalarla ilgili olarak, Ankara’daki Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı Savaş Tarihi ve Stratejik Araştırmalar Başkanlığı tarafından yayınlanan geniş kapsamlı resmi tarih vardır. Ancak belirli çarpışmalara ve cephelere ağırlık verilmiş olması nedeniyle bölgesel tarih niteliğinde olup 1. Dünya Savaşı’nın genelini vermekten uzaktır.
Türkiye’de bu alanda gösterilen çabaların daha çok 1919 ile 1922 arasındaki İşgal ordularının Türkiye’den sökülüp atılmasına odaklandığı görülür. 1. Dünya Savaşı’na ise İstanbul’da iki savaş arası dönemde yayınlanan Askeri Mecmua isimli yayının tarih bölümlerinde bir miktar yer verilmiştir. 1955 yılına kadar Türkçe dilinde 131 yayın çıkmıştır. Bu miktar ise, aynı dönemde İngilizce, Fransızca ve Almanca yayınlanan yayınların sadece binde ikisine denk gelir.Avrupa dillerinde Osmanlı savaşının tek detaylı tarihi, Maurice Larcher’in “La guerre turque dans la guerre mondiale” (Paris, 1926) adlı kitabında yer alır. Savaşın ekonomik ve sosyal tarihi için Ahmet Emin Yalman’ın “Dünya Savaşı’nda Türkiye” (Yale, 1930) adlı kitabı öncelikli ve vazgeçilmez bir kaynaktır.
Türk Genelkurmayı arşivleri yabancılara (ve aynı zamanda birçok Türk araştırmacısına) tamamen kapalıdır. Yabancı arşivler arasında Freiburg’daki Alman askeri arşivleri (Bundesarchiv-Militararchiv veya kısaca BA-MA) emsalleri arasında en iyisidir. Bununla birlikte bunların da kendine özgü sınırlamaları vardır. Birinci Dünya Savaşı’ndaki Alman İmparatorluğu’nun kendine ait ulusal kara kuvvetleri olduğu pek söylenemez. Sadece deniz, hava kuvvetleri ve sömürge birlikleri emperyal kuvvetlerdi. Ordunun geri kalanı ise, Prusya, Bavyera, Württenberg ve Saksonya birliklerinden meydana geliyordu. Bunlar normalde birbirinden ayrı birimler olup, savaş zamanında genelkurmayın tasaruffuna verilmekteydi. Bunun sonucu olarak Alman İmparatorluğu’nun herhangi bir merkezi arşivi yoktu.
Askeri birlikler temelinde en önemlisi hiç kuşkusuz Prusya’ydı. Ne yazık ki, Nisan 1945’te Almanya bombardımanla dümdüz edilirken, müttefiklerin Potsdam’a düzenlediği hava baskını sırasında Prusya ordusuyla ilgili belgelerin yüzde 98’i yok oldu. Ortadoğu’da hizmet veren Alman subayların büyük çoğunluğunun Prusyalı olması nedeniyle bu büyük bir kayıptır.Az sayıdaki Bavyeralı subay için (ki aralarında Kress von Kressenstein da vardır) Bavyera Kraliyet Ordusuyla ilgili belgelerin korunduğu Münih’teki Bavyera Eyalet Merkez Arşivleri’ne başvurmak faydalı olacaktır.
Hollanda Devlet Arşivlerinde, İstanbul elçiliğinden gelen politik raporlara başvurdum. Hollanda’nın tarafsız olması ve bu konumunun 1. Dünya Savaşı boyunca devam etmesi nedeniyle bu ülkedeki arşivler araştırmalarıma bazen ilginç bilgiler sundu.Bu kaynakların hepsinin ortak yönü, “tepeden aşağıya” vizyonunu paylaşmasıdır. Böyle bir vizyona sahip oluşları, onları savaş deneyiminin realitelerinden uzaklaştırır. Çünkü savaştaki kayıpları acı verici ölümler olarak görmek yerine insan gücü kaybı (istatistik) problemi gibi görürler. Askerlerin yaşam koşullarına kayda değer dikkat gösteren tek subaylar, imparatorlukta hizmet vermiş olan Alman doktorlarıdır.Dolaylı yoldan da olsa askerlerin sesini bize ileten tek kaynağın, Mısır ve Mezopotamya cephelerindeki İngiliz askeri istihbaratı ile Selanik, Dardanel (Çanakkale) ve İran’daki keşif birliklerinin gündelik ve haftalık “istihbarat özetleri” olduğu söylenebilir. Bu istihbarat özetlerinde ajanların raporları ve tarafsız gezginlerin verdiği bilgiler temel alınmıştır. Ayrıca Osmanlı savaş esirleriyle asker kaçaklarının sorgulanmasından elde edilen bilgiler ile Osmanlı savaş esirlerinin mektuplarını da içerir.Yazının daha önceki bölümlerinde Osmanlı askerlerinin büyük kısmının okuryazar olmadığı belirtildiği için bir çelişki var gibi gözükebilir. Ancak bu noktada savaş esirleri ile asker kaçaklarının büyük kısmının Ermeniler olduğu unutulmamalıdır. Ermeni ve Rumlar arasındaki okur yazarlık oranı, kırsal kesimde bile Müslümanlardan daha yüksektir.