Biraz da güneyli olmanın etkisi midir, nedir bilemem ama Haziran gelince gözlerim denizi arar, kendimi yollarda bulurum. Bu arada da içimden kendimle dalga geçerim, Cem Karaca'nın o dizeleri ile:
"Bu yaz yine güneydeydiniz".
Evet, bu yaz yine Ege ve Akdeniz sahillerinde, güneyde idim. Her ne kadar bu
aralar hala Ankara'da yaşasam da, eninde sonunda yaz, baharı, Ana ocağı, Baba kucağı güneye, memleketimde geçiriyorum.
Bu hem tatil oluyor, hem de memleket
özlemimi gideriyor!..
Biraz da Pandeminin etkisinden miydi
neydi, bu yaz başlangıcı güney, biraz da kendi kendine idi. Sonra yavaş yavaş yerlisi, yabancısı birer birer gelmeye,
sokaklar, oteller, pansiyonlar dolmaya başladı.
Zamanla başka yerler de!..
Önceleri sahil kenarlarında banklar ve
plajların kumsallarının üstleri. Kimler ile mi? Torbasını, sırt çantası alıp
gelenler ile, zamanla yorgan diye pazarlardan alınan çarşaf atıkları, minder diye de "Allah
ne verdiyse o", Üste örtüldü, üstüne de yatıldı.
Zabıtalar sabahın köründe uyandırdılar
onları, onlar da kendilerini, şehrin bir parkının kuytu bir köşesine daha attılar.
Sonra, çöpçüler geldi. Geceleri
sahilleri eğlence mekanına çeviren sorumsuzların bıraktıkları yiyecek atıklarını ve
içecek kutularını, şişelerini temizlediler birer birer.
Denizin içini de, suya ilk giren duyarlı
yurttaşlar. Elleri ile denizden çıkardıkları plastik, teneke ve diğer içecek atıklarını tek tek çöp
kutularına taşıdılar.
Ve gelen yerli, yabancı turistler
sahilleri, kumsalları ve bankları temiz, tertemiz buldular.
Başka ülkeleri bilemem ama bizim ülke
tarihi, 2022 yılını ne zaman ve nasıl yazar bilemem ama çok özel bir yıl olarak
yazacaktır.
Mayıs ayında çarşıda, pazarda, mağazalarda yüz liraya pahalı denilip
alınmayan ürünler; Haziran ve Temmuz ile aldı başını gitti.
Her şey gibi Eylül, Ekim'de ise, o yüzlük
ürünler mırıldana mırıldana, homurdana homurdana üç yüz, beş yüz liraya alıcı buldular.
Temmuz ortasında dolar ile halkın parası
TL'nin arası açıldı. Yurt içinde yurttaş pahalı diye kendi kendine feryat
ederken, yurt dışında olsalar, evlerinde, işyerlerinde yardımcı olsun diye çalıştırmış olacakları insanların ceplerine
koydukları dolarlar ile ağalık yaptıklarını görüp, yaşamaya başlayıp, içlerine sindirmeye çalıştılar.
Genç bir çift, sahilde lüks bir
restorandan çıkarken, erkeğin bir elinde ödeme fişi, diğer elinde da para üstü; kendi memleketlerinde sıradan bir kafede çay
içecekleri paraya, içkili bir restoranda yiyip, içip çıkmanın kahkahalı keyfini
yaşıyorlardı!..
Sonra Eylül geldi, geçti derken Ekim.
Okullar açıldı, işler ve kış hazırlıkları başladı. Yerli turistler, yazlıkçılar, konar göçerler birer ikişer gittiler. Bir ara ortalık sakinleşti.
Derken, Eylül sonu, Ekim başı sokaklar, oteller, pansiyonlar dolmaya
başladı. Devre mülklerin ve sokak arası evlerin önleri yabancı plakalı araçlar
ve baylı bayanlı konuklar ile dolmaya başladı.
Alanya’sından Kemerine, Fethiye’sinden
Marmaris’ine, Bodrum’undan Çeşme’sine kadar her yer İngiliz, Alman, Rus, Ukraynalı ile
dolmaya başladı.
Birçok yerde tanıdıklar, sokakların
resmi dili Rusça oldu diye dalga geçer oldular.
Hele hele Kafe ve restoranlar ile
dükkanların fiyat etiketleri ise, Amerikan doları, İngiliz Sterlini, AB Euro’su oldu kaldı.
TL'nin değerini bıraktık, TL'nin adı bile yok!..
Anlayacağınız, Küçük Amerika olacağız, AB'ye gireceğiz derken, Amerika burada olacağını olmuş, kuracağını kurmuş; AB ise öyle bir girmiş ki, yanında promosyon olarak da,
Ukraynalıları getirmiş.
Sokaklarda üç, beş hatta on yaşlarında Ana, Babalarının yanında yabancı
turist çocuklar görüyorum, dünya umurlarında değil. Ülkelerine ve devletlerine güveninin
verdiği huzur ile dondurma yiyip eğlenmenin tadını çıkarırken, çarşıda, pazarda yanlarından geçen Türk
Çocuklarının yüzlerinden neler okunduğunu ne ben söyleyeyim, ne de siz
dinleyin ve bilin!..
Sorun, asgari ücretin artırılması, maaşların zamlanmasını geçmiş. Hayat pahalılığı, herkesin canını "tak ettirmiş"!..
Fiyatlar, yabancı için çanta çanta,
torba torba alış veriş yapmaya olanaklı iken, yerliler için mırıldanma, homurdanma noktasına
gelmiş.
Ülke yurttaşlarının ürettikleri REFAH PAYI denilen,
kalkınmışlığın soruncu bir durum vardır; o, bu ülke yurttaşları için nereye gitmiş?
Herkesin yararlanması gereken bu
"refah payı", ülkede yandaş birilerine peşkeş olup, gerekli olarak harcanmış kamu harcamalarına gitmiş olsa bile, bu paralar ile yapılan
asfalt, yol, kaldırım, park, bahçe ve sokak aydınlatmaları, sakın yabancılara
keyif çattırıyor olmasın?
Ülke ucuz, sokaklar temiz, caddeler
aydınlık. Çünkü sen sübvanse ediyorsun değerli yurttaşım.
Yabancılar, size bunlar için teşekkür ediyorlar mı bilemiyorum.
Elbette ki bu hizmetler olacak, yerlisi
de yabancısı da yararlanacak ama parayı veren değil de vermeyenler neden "düdüğü çalıyor" onu anlamadım da, onu sormak
isterim size.
Bir seçim dönemi daha geliyor, haydi
vatandaş koş yeni "M.ALİ"leri seçmeye!..
Bakalım kimlerin ne öyküleri var imiş; adamının adamından, madamının
madamından bir dinleyelim.
Olan, hepimizin ensesine oluyor da!..