Nasrettin Hoca, bir gün eşekten düşmüş, etrafına toplananların her biri bir söz söylüyor, akıl veriyor, laf çok da, Hoca'nın derdine derman olacak yok.
Tabi Hoca her zamanki gibi sesleniyor:
Aranızda eşekten düşen var mı? O gelsin benim yanıma.
Eeeee yani yılların fıkrasının da açıklamasını yapmamı beklemeyin. Varsa bir "yapay zeka" programınız ya da programcınız gerisini ona sorun. Neyse.
Hem yöneticilik yılları deneyimimden bir iki örnek vereyim de, hem de ilgilenenlere ( eşekten düşenler, yöneticilik yapanlar bilir) anlatayım.
Köy delikanlısı olunca sizin de, ailenizin de hayalleri ve gelecek planları başka oluyormuş.
Ben evin büyük oğlu olarak yazları köyde ailemin tarlalarını ekip, biçeceğim, kışın da Antalya'da açılacak beyaz eşya mağazasında patronluk yapacağım.
Burdur'da Sevgili Osman Gök' e (daha sonra CHP il başkanı oldu) açılıyor bana da Antalya Şarampol Caddesinde yer belirlendi ve yasal süreç başlatıldı.
Kırsal kesimde işler rasyonel/akılcı değil, iddia ile yapılır. Babamlar bir başka iddia için sermayeyi başka bir işe ayırmışlar. Bana da sen Ankara'ya git, bir iki senelik bir iş bul, biz de burada gerekenleri yaparız.
Tabi ben doğruca Ankara'nın yolunu tutum.
Tanıdıklar ile konuşuyorum bir iki senelik bir iş için.
Üç kurum sınav açmış. Petrol Ofisi "Bilgisayar programcısı", Orman Bakanlığı ve Kredi Yurtlar Kurumu (YURTKUR) da "memuriyet" sınavı.
Tabi hepsine girdim.
Aralık ayının ortası. Bir gün, birlikte sınavlara girdiğim bir arkadaşım ile karşılaştım, "yahu neredesin, Petrol Ofisi Genel Müdürlüğü" seni arıyor.
Hayırdır, dedim.
Açılan tek kişilik "Bilgisayar Programcılığı" sınavını sen kazanmışsın, sana da ulaşamıyorlarmış. Yıl bitmeden, bir an önce başlaman gerekiyormuş.
Ben Petrol Ofisi ve Orman Bakanlığı sınavlarını birincilikle kazanmıştım ama, sevgili Akif Ciyer'in teşviki ile girdiğim ve kazandığım YURTKUR'da işe başlayacak ve bir an önce Antalya'ya gidecektim.
Neyse, pek inanmasamda bir kaç kişiden benzer sözleri duyunca dosdoğru şimdi yerinde yeller esen Petrol Ofisi'nin binasına gittim. Evet doğru imiş. O konu uzun iş geçeyim ama sınavı nasıl kazandım onu anlatayım.
Sınavda iki soru var. Sınava giren eski arkadaşlarımdan anımsayacaklar olacaktır. İlk soru, bir problem var, onun çözümünü o sınavda sorulan bilgisayar yazılım dili ile yazmak gerek.
Ondan başladım ama yazılım yaptığım her aşamada unuttuğum o kadar şey olmuş ki, tekleyip duruyorum.
Sınava yüzden fazla kişi girmiş, benim de tanıdıklarım var, boş kağıtta vermek istemiyorum.
En iyisi ikinci sorudan başlayayım dedim ve üç parağraflık bir öykü yazdım. Etrafta herkes harıl harıl program yazıyor.
İlk soru program yazma, ondan başladım; yok, işin içinden çıkamıyorum ama dedim ya karizmayı da çizdirmek istemiyorum.
Aklıma "Sistem Analizi" dersimize giren Ersoy Gürsoy Hocamızın çözüm önerisi geldi. Bir işe ya da yazılıma başlamadan önce, o süreç ile ilgili bir "İŞ AKIŞ ÇİZELGESİ" hazırlayın demişti.
Ben de sayfa dolsun diye, bir iş akış çizelgesi hazırladım ve ona uygun olarak da verilen yazılım dilinde bir program yazdım.
Herkes o kadar hazırlıklı ki, ilk sorudan bilgisayar programı yazmaya başladılar ki inanamazsınız. Tek "sazan" benim.
Benim neden kazandığım daha sonra ortaya çıktı, çünkü yazılan program doğru olsa bile onun kağıt üzerinden doğruluğunu sağlamanın olanağı yok. Yönteme bakmak gerek. Ki ne yazık ki, bir çok yazılım sınavında kendisinden kopya çektiğim arkadaşlarım bile varken, benim o sınavı kazanmam mümkün olmayacağından, ciddiye bile almamıştım.
Neyse, Genel Müdürün kapris, kahır dolu sözlerinden sonra, işe başlamayacağım diye dilekçe verip belgelerimi alıp ayrıldım.
Antalya'ya gitme hayallerim için, YURTKUR'da işe başladım.
Genel Müdür Şahap AR (ki emekli Paşa idi ve gördüğüm en muhteşem yöneticilerden birisi idi), bir gün Müdürüm Öksel Göçmen'in odasına geldi ve biz işe yeni başlayanlardan yeni projeler yapmamızı istedi.
Ben de "sazan gibi" , efendim büyük yurtlarda hem yabancı dil laboratuvarı, hem de kütüphane açalım dedim.
Çok hoşuna gitti ve "tamam, sen benim adıma bu projenin koordinatörüsün" dedi ve gitti.
Daha üç aylık memurum, ne yapılır, nasıl yapılır, "koordinatörlük" nedir bilmiyorum ki. Etrafımdakilere soruyorum, "her şeyi biliyorsun ya, onu da bilirsin" deyip, kapris yapılıyor.
Neyse Üniversiteden tanıdığım hocam Emel Doğramacı'ya gittim ve ona anlattım. Çok hoşuna gitti ve hemen İngilizce, Almanca ve Fransızca Bölüm Başkanları ile kurs programını ayarladı.
Beşevlerdeki, Endüstri Meslek Lisesine de telefon açtı, laboratuvarların ve kütüphanelerin yapımı için konuştu. Ben bir anda bütün sorunları çözmüş ve Genel Müdür'ün gözüne girmiştim.
Bu arada da Emel Hocam ile de görüşüyor ve ona başka projeler de anlatıyorum. Anlattığım bir proje ile ilgili olarak, bir bakanlık ile görüştü ve bir kaç yıl sonra (adaylığım kalkınca) da oraya geçtim ve Antalya hayallerini bırakıp, Ankara hayallerine daldım.
Neyse, gelelim asıl konuya.
Yöneticilikte ilk toyluk yıllarım.
Naklen geçtiğim Bakanlık biriminde yeni birimler kurmuşuz, yeni elamanlar alınacak, bunların, seçimlerini de biz yapacağız. Ne dersin Nezaket Çetin !..
Özgeçmişler (CV) alıyoruz, onlara bakıp sonra da en iyilerini yurdun dört bir yanındaki işletmelerde işe başlatıyoruz. Süreç muhteşem ilerliyor. CV'ler muhteşem, biz de kurum olarak işletmelerin altyapı ve işletmeye yönelik her türlü sorununu çözüyoruz.
Kurumsal yapıyı yepyeni oluşturuyoruz ama öyle sorunlar çıkmaya başladı ki, inanılmaz.
Biz alt yapıyı mükemmel kurduk, en mükemmel personeli CV'lere bakarak biz seçtik diyoruz ama sorunlar da bitmiyor.
Zamanla anladım ki Bertolt Brecht diye muhteşem bir Alman Şairi varmış ve demiş ki:
"Tankınız ne güçlü generalim/ Siler süpürür bir ormanı/ Yüz insanı ezer geçer/ Ama bir kusurcuğu var İster bir sürücü (insan).
Bombardıman ucağınız ne güçlü generalim /Fırtınadan tez gider /fil'den zorlu /Ama bir kusurcuğu var /Usta ister yapacak.
İnsan dediğin nice işler görür generalim /Bilir uçurmasını /öldürmesini insan dediğin /Ama bir kusurcuğu var /Bilir düşünmesini de."
Evet, insan muhteşem bir yaratık ama doğru yerde, doğru şeklide seçersen.
Meğer bizim seçtiğimiz "muhteşem CV'liler" ile yaşamın gerekliliği bambaşkaymış. CV'lerde olanlar kağıt üstünde olurmuş, bir de insanın elinde, yüzünde ve içinde olanlar olurmuş. Onu da, karşınıza alıp iki "kelam ederek" anlarmışsınız.
Yaptığımız bu yanlışlık ve eksikliği bir iki küçük hasar ve hatadan sonra düzelterek, daha sonra ki tüm personel seçimlerini "CV"lere bakarak değil, yüz yüze, iş üstünde yapar olduk.
Gördük ki, sayfalarca CV'si olanlardan iki kelamlık öyküsü olanlar, daha yeğ imiş.
Nereden mi çıktı bu kadar laf; bir çok yerde haber, bilgi var da ben en güvenilir olanların haberini paylaşayım.
Cumhuriyet Gazetesinden Sarp Sağal'ın 16.02.2024 tarihli, "CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yerel seçimlerde aday belirleme süreçlerinde yapay zekadan da faydalandıklarını aktardı." ;
Sputnik Türkiye'nin 26.02.2024 tarihli CHP’de yapay zeka adayı başlıklı haberin devamı, Birgün'den Mustafa Bildircin'in haberine atıfta bulunarak: "CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 14 Aralık’ta başlayan ve büyük oranda tamamlanan aday belirleme mesaisinde yapay zekâ teknolojisinin de kullanıldığını söyledi." haberleri.
Bir çok kişiye atıfta bulunulur ama o yüzden doğrudan sözleri yazayım:
"Şu dünya içinden kimler geldi kimler geçti / Ben ne insan gördüm üstünde elbise yoktu / Ne elbiseler gördüm içinde insan yoktu."
Lütfen aklımızı yemeyelim olmaz mı? "Akıl, akıldan üstündür"ü duydum da, "yapay zeka, akıldan üstündür"ü henüz duymadım.
Ah şu pazarlama teknikleri. Güldürmeyin beni.