Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) yöneticilerinin, dernek toplantısında yaptığı açıklama ve eleştiriler hükümet cephesinde ve kamuoyunda tartışmaları da beraberinde getirdi. 

Neydi bu eleştiriler? Ordudan haksız yere ihraç edilen teğmenler, ifade özgürlüğü hakkının ihlal edilerek yaşanan tutuklamalar, Kartalkaya yangınında görülen ihlaller zinciri, Erzincan İliç madeninde meydana gelen toprak kayması ve depremler… 

Ne var bunda? Kamuoyu bu konuları zaten günlerce tartışıyor. Siyasetçiler ve köşe yazarları TV programlarında bu konuları ele alıyor. Bilinmedik bir konu değil.

Ayrıca hukukun üstünlüğüne vurgu yapan TÜSİAD yöneticileri, enflasyonla mücadelenin maliyetine katlanmanın giderek zorlaştığını kaydetti. Yani “ülke iyi yönetilemiyor” mesajını verdi. Ve jet hızıyla TÜSİAD yöneticisi Ömer Aras'a soruşturma açıldı. 

Konuşmalara tepki gösteren Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "Sivil toplum kuruluşlarının görüş açıklaması elbette demokratik bir hak olmakla birlikte, yargıyı ve siyaseti yönlendirme çabaları, demokrasinin ruhuna ve hukukun üstünlüğü ilkesine aykırıdır" dedi.

Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı Devlet Bahçeli: "TÜSİAD’ın vesayetçi sancıları tekrar nüksetmiştir." ifadelerini kullandı. Bahçeli, “TÜSİAD’ın geçmişte hükümetlere doğrudan meydan okuduğu ve gazeteler aracılığıyla kamuoyunu manipüle etmeye çalıştığı karanlık dönemlerin hala unutulmadığını” belirtti. 

Bahçeli, sanırım askeri vesayetten bahsediyor. Evet askeri vesayetten kurtulduk! Lakin yerine özgür ve konuşan Türkiye beklerken sivil vesayet ile karşılaştık! Vesayetin her türlüsüne karşı olmak gerekmez mi? Sivil toplum örgütleri de konuşmayacaksa muhalif olanları kapatın gitsin!

Bahçeli’den HÜDA PAR çalıştayında açıklanan ülke bütünlüğünü tehlikeye sokacak maddelere de aynı tepkiyi koymasını beklerdim. 

TÜSİAD yöneticisi devamla; "Kurallarımız vardır ama uymayan çoktur, yeterli denetim yoktur. Bu ölümlerin ana nedeni sistem bozukluğudur... Bu sistemin nasıl düzeleceği çok net bellidir. Sistemin kendi kendini düzeltme mekanizması olmalıdır. Sorumlular görevden ayrılmalı, hesap vermeli ve yerlerine yetkin kişiler gelmelidir" şeklinde görüş bildirmiş.  

Bu açıklamanın neresi yanlış? Her eleştiriye farklı anlamlar yükleyerek farklı sonuçlar çıkarmak siyasi paranoyadır. Bir sivil toplum örgütü; “tutukluluğun istisna değil kural haline gelmesi kangrenleşmiş bir sorun” oluğunu söyleyemeyecek mi? 

Ülke olarak moralimiz gerçekten bozuk. Her şeyden şüphe duymaya başladık. Millet olarak topyekûn güven bunalımı yaşıyoruz. 

Eline fırsat geçenin terk ettiği bir ülkede sosyal barış ve refah sağlanamaz!  Avrupa'da en fazla mahkûm ve tutuklunun olduğu bir ülkede yaşamak kolay değildir. Bunun adı, ‘Yoğurdu bile üfleyerek yiyeceksin' demektir.

TÜSİAD yöneticisi; “enflasyonla mücadelede kararlılığın sürmesine” vurgu yaparak, "Devletin bütçe disiplinine uyması, kamu harcamalarını kontrol etmesi ve kamuda tasarrufu arttırması şart" önerisi de getirmiş. 

Bu eleştirilerden alınganlık yerine hükümetin ders çıkarması en doğru yoldur. Zira eleştiri ve güçlü muhalefet, iktidarı doğru yapmaya sevk eder. 

Zayıf muhalefetin olduğu ve eleştirilere kulak tıkandığı ülkelerde iktidar, giderek otoriter/totaliter bir güce dönüşür.

“Konuşan Türkiye…” Her dönemde ve şartta özgürlükçü insanların hedefi ve ideali olmuştur. Bu konu 1980 darbesinden sonra da ‘konuşmak’, daha doğrusu ‘idarecilere muhalif görüş beyan etmek’ fiilen suç olarak görüldü. Lakin “Konuşan Türkiye” diyenler hep konuştu ve uzun dönemde böyle diyenler haklı çıktı. 

Bırakın insanlar konuşarak rahatlasın! Şiddet ve terör içermediği sürece, insanlar görüşlerini yazılı ve görsel medya kanalı ile açıklasın. 

Korku ve endişe iklimi kimseye yarar getirmez! 

Devamı yarın…