Canım ülkemin, canım insanları…
Ne hayallerle, ne umutlarla, dişinden tırnağından arttırarak üç beş kuruşla aldıkları evleri; 6 Şubat pazartesi sabahı, mezarları olacağını nereden bilebilirlerdi ki...
Soruyorum bizlere; Nasıl evlerde oturuyoruz? Deprem sigortamız var mı? Depreme dayanıklı olduğunu gösteren bir belge peki?
Her yaşadığımız afeti kadere mi bağlayacağız? Bu ülkenin yetiştirdiği bilim insanları ne anlatıyor hiç kulak veriyor muyuz?
Önlemler neden alınmıyor? Yapılan denetlemeler sağlıklı mı? Ülkemizde yapılan yatırımlar doğru yerlere mi yapılıyor? Afetlere neden hazır değiliz?
Tüm bu sorulara güvenilir cevaplar alabiliyor muyuz?
Evet, sorulara samimi ve güvenilir cevaplar alamadığımız için bugün küçük çaplı afetlerde bile büyük hasarlar alıyoruz. Ne yapmalıyız sorusunun cevabı ise; bilim insanlarına kulak verip hazırlıklı olmaktan geçiyor. Bugün şehir planlamacıları, yer bilimcileri, coğrafyacıları, mühendisleri, mimarları dinlemezsek yarın kader diyip konuyu da kapatamayız. Bilime inanıp bilime güvenmeliyiz…
14 Şubat
Aslında bu haftaki yazımı 14 Şubat sevgililer gününe ithafen yazacaktım. Gerçek sevgi nediri bir botanikçi bakış açısıyla anlatacaktım. Tüm dünyayı derinden sarsan bu haberle uyandığım sabahtan beridir kendime gelemiyorum. Sevgiyi, sevmeyi, sevilmeyi en çok hissettiğimiz dönem. Sevdiklerimizi kaybetme korkusuyla karşı karşıya kaldığımız bir dönemde onlara sımsıkı sarılmalıyız. Vedalar bir anda ansızın gelir, fırsat varken sevdiklerinize sarılın, sevdiğinizi söyleyin. İlk ve son kez görüyormuşçasına zamanınız varken konuşun, zamanınız varken pişmanlıklarınızı, kızgınlıklarınızı dile getirin.
Rasim Öztekin 'in söylediği gibi; "İşe gitmek için çıktığın eve bir daha dönememe, sabah sarıldığın kızını bir daha öpememe, sevdiğinden geriye bir not kalma ihtimalini unutma. Çok sev, çok konuş, çok özür dile, çok affet. Çok anı biriktir, çok sarıl sevdiklerine. Hayat bir şeyleri ertelemek için uzun değil."