Ülkemizin Kurucusu, Çağdaş bir Ülke olmasını için mücadele
etmiş Büyük Önder GAZİ Mustafa Kemal ATATÜRK'ün söylediği gibi “Hiçbir mazeret
başarının yerini tutamaz."mış!..
--Neden mi? Çünkü, soruyu doğru sormuyor. Bilgisizlik ve
cehaletimizden de, anlamamız gerekeni, anlamamız gerktiği gibi anlamıyoruz da
ondan. Olay bu kadar basit. Sonra da her başarısızlığımıza bir gerekçe bulma
derdine düşüyoruz.
--Bir çoğunuzu ayrı tutarak diyorum ki, toplumu "salak
yerine koyan" sözleri, demeçleri, haberleri dinledikçe kendimi zoka(tuzağa
düşmek, hileye kanmak, aldatılmak.) yutmuş gibi hissediyorum
--Şimdi, düşünün diye size bir soru?
--Yönetim sorumluluğu taşayan bir kişinin, kaç türlü
sorumluluğu vardır? (Doğru yanıt verene, Kor Ona günlerinden sonra çikolata)
--Az kopya da vereyim. Kamusal, toplumsal, Siyasal ya da
Mesleki sorumluluk taşıyan insanların iki boyutu vardır.
--İlki, şahi/kişisel boyutları, sorumlukları,
--Diğeri ise taşıdığı görev, yetkinin sorumlukluk gereği
olan boyutu.
--Şahsen ben, tesadüfü başladığım Bürokrasi yaşamımda,
Devletime-Milletime bana öğrettiklerinden dolayı ne de çok sorumlu olduğumu
düşünürüm.
--Sevgili Babam'ın, "boş ver ya, bak burada düzenin
hazır, yaşamının keyfini çıkar" dediği sözlerini dinlememin sebebi de bu.
--Bürokrasiye başladığım zamanlar da pek anlamamıştım bana
verilen "Bürokratik Devlet Terbiyesi"ni. Buna pek çoğunuz "o da senin
salaklığın" deyin ama, ben salaklığımdam memnunum.
--Peki, verilen o terbiye ne idi?
--Kamu Malı, Kamu Görevi, kutsal bir görevdir. Burada
yaptığınız her şeyde, harcadığını her kuruşta "yoksulun, öksüzün,
kimsesizin kuruşu olduğunu aklınızdan çıkamayacaksınız!.."
--Ve KİŞİSEL DURUMUNUZ ile KAMU GÖREVLİSİ
durmunuzu-konumunuzu biri birine asla karıştırmayacaksınız.
--Devletin kapısından içeri girince, tüm sorumluluğunuzun
Devlete, Millete, Halka karşı olduğunu;
--Mesainiz bitince de, kişisel sorumluluğunuzun başladığını;
onu da Devletin Memuru olduğunuzu unutmadan, kişisel yaşamınızı Kendinize,
Ailenize ve sorumlu olduğunuz Ana-Baba her kimler ise, onlara karşı olduğunu
aklınızdan çıkarmayın!.. diye öğretmişlerdi.
--Demek ki Kamusal/Devlet görevi üstlenenlerin iki şapkaları
varmış. Bir kendi şapkaları, diğeri de üstlendikleri görev şapkaları.
--Peki bu konu nereden aklıma düştü?
--Bir kaç gündür haberler, sosyal medyadaki paylaşımlardan.
--En son dün akşam haberlerinde, Sayın Cumhurbaşkanı ve
Bakanların yaptıkları, ya da katıldıkları YARDIM KAMPANYALARINA aklım takıldı.
--Haberlere göre, sayın Cumhurbaşkanı yedi, Bakanlar ve
Başkanlar ise üç-beş aylıklarını "bağış"ladıklarını dinledim.
--Yüreğim "cızzz etti, için titredi" üzüldüm.
--Bu halk, bizler sokak dilencisi değiliz ki, "Abi,
Abla Allah rızası için, çoluğun, çocuğunun hayrına" demedik ki. Nereden
çıktı bu bonkörlük. Ağalık. Sizler kimsiniz?
--Doğrudur aç olduğumuz, açık olduğumuz, iş güvencemizin
olmadığı, geleçek kaygısı yaşadığımız. Yoksulluğumuzu sizin bilmediğinizi
sanmıyorduk, "Allah razı olsun" siz de öğrenmişsiniz.
--Evet, sizler hacı-hoca seçmeniniz alınmasın, gücenmesin
diye bir yıl önce dünyada sağır sultanın bile duyduğu bir COVID-19 salgını var
iken, "kutsal topraklara, umre seyahati" adı altında düzenlenen
turlara göz yummanız işi çığırından çıkardı.
--Gavurların ayak bastığı toparlar artık kutsal değldir. O
topraklara Gavur ayağı bastırılmıyacağı için kutsaldı.
--Her neyse, Devlet yetkililerinin görevlerini hakkı ile
yapmamalarından, sorumluluklarını yerine getirmemelerinden kaynaklan bir garip
süreç yaşıyoruz.
--Herkes evine, kenine, içine kapandı. Market rafları her
haberden sonra talan edilip panik ile satın alınıyor, boşaltılıyor.
--Evet, sayın Devlet yetkilileri, 20 yıldır Devleti tek
başınıza yönetip, sizin gününüzde doğan Üniversite gençlerini panik ile öyle
"hamada puşt bırkır gibi" sokağa salmanız ne saygın bir durum?
--Hele hele oralara yerleştirlenlerin, karantina altına
alınanların oraları beğenmemeleri ise başka bir garabet. Ne sanıyordunuz ki?
--Hoş siz o türküyü de unutmuşsunuzdur da ama, ben
anımsatayım "ANAN/BABAN ÇARIK GİYERDİ, BUNLARI UNUTTUN MU?"diye.
--Gelelim şu bağış işine. Sade yurttaşların bir çalışma, bir
proje için masumane gönüllü katılım/bağış toplaması kabul edilebilir bir
durumdur. Ama, ellerinin altında koskoca Devlet Hazinesi olanların, doğru
süreçleri yönetemedikleri için aç ve açıkta, işsiz, umutsuz kalmış
yurttaşlara öğle sonradan görme patron
hanımı gibi "maaş bağışlaması"nı asla kabul edemeyiz. İçimize
sindiremetiz.
--Bizler sizlere, Kemal Derviş'in halkımızın anasını
belleyerek topladığı hazineyi verdik. Aradan yirmi yıl geçmiş, bizleri
sadakaya, yardıma muhtaç hale getirmişsiniz, sonrada yine de bizim vergilerden
aldınız maaşınızı bağışlıyorsunuz? İnsaf. El Vicdan!..
--Çalışma karşılığı olanınını mı, yoksa bazılarının özel
hakkı olan çalışırken de aldıkları emekli maaşınızı mı, diye sormayalım
isterseniz.
--Kişisel olarak oraya buraya yapacağınız yardımları
"ALLAH KABUL ETSİN"de. Bizi yönetin diye verdiğimiz koltuklarda
oturup, DEVLET ADAMI/KAMU YÖNETİCİSİ sorumluluğunuzu unutup, bizi de sazan
yerine koyup bizim ödediğimiz vergilerden aldınız bir kaç maaşlardan birisini
sokak dilencisi gibi bize bağışlayamasınız.
--Kişisel şapkalarınızdan olanlara eyvvah.
--Biz size, DEVLET ADAMISINIZ/KAMU YÖNETİCİSİNİZ diye
hazinemizi, namusumuzu, geleceğimizi teslim ettik. Bu durumda da sizden Devlet
Adamı sorumluğu bekliyoruz.
--Kişi olarak çok zengin olabilrsiniz, vicdanınızın sesine
kulak vermenizi anlarız ve sadakanızı kabul ederiz de, Devlet Adamlığı şapkası
ile olanı asla.
--Eeee, sen ne anladın bu yazıdan.
--Salak yine atmış savurmuş dedin değil mi.
--Haklısın. Doğruya, "her millet hak ettiği şekilde
yönetilir"di değil mi. Araya kurban gittik desene.