Türkiye'de siyaset deyince, nereden ve ne zamandan başlamak gerekir diye çok düşünüyorum.

Örneğin, çoğu kişiye ülkesinin, milletinin hatta ailesinin tarihini sorasınız, Osmanlı'ya dayar ve bu güne getiriverir.

Eeee peki miliyetçi ve mukaddesatçıların arkalarına koydukları o 16 bayrak da neyin nesi, o zaman?

Ya da, Kara Kuvvetleri Komutanlığının amblemindeki, M.Ö.209?

Deniz Kuvvetlerinin amblemindeki, (MS)1081?

Büyük Ozan Yunus Emre'yi ne yapalım, 1238'da Anadolu Selçuklu Devleti döneminde doğan.

Az daha geri gidip, 570-632 yılları arasında Orta Asya Oğuz Boyundan Baksı (Şaman) DEDE KORKUT/KORKUT ATA'ya ne diyelim.

Biraz daha gerilere gider ve Orta Asya'nın derinliklerinde, Çin'de, M.Ö.1050 yılında ÇU HÜKÜMDAR SÜLALESİ olarak ortaya çıkıp, yine M.Ö. 247 yılına dek süreni HUN Türkü Teoman Hakanın M.Ö.220'de Çin'in kuzeyinde kurduğu devlete ne diyeceğiz.

Ya birilerinin işine geldiği zaman "Ergenekon Destanı" ve "Bozkurt" öyküleri ile ortalığı şahlandırmalarına ne demek gerek!..

İnsanlık tarihinde "milliyet" çok eski yıllara dayanmakla birlikte, "milliyetçilik" ise, son yüzyılların olayıdır.

Elbette ki insanın ve insanlığın bir tarihi, soy kütüğü vardır; ancak konar göçer toplumlarda bu kan bağı olduğu kadar, birlikte yaşayarak da gelişen bir süreçtir. Olaya biraz da kültürel olarak bakmak gerekir.

Bilirsiniz kültür, toplumların yıllarca birlikte yaşayarak, yarattıkları ve yaşattıkları ortak bir olgu, değerdir.

Özellikle Türklerin Müslümanlığı kabul etmelerinden sonra başlayıp, Halifeliği almaları ile de zirve yapıp, Safevi Devleti (Şah İsmail /Şah Hatayi) ile Osmanlı Devleti (Yavuz Sultan Selim) arasında yaşanan "Çaldıran Savaşı" ile gerginleşen durumdan sonra;

Osmanlı Devleti'nin Sünni Müslüman Halifeliği alması ve Müslüman Arap coğrafyasından yüzlerce hocayı getirmesi ile Sünni müslümanlığın yaygınlaştırılması ile birlikte Arap kültür, gelenek ve görenekleri ile bir kültür erozyonu yaşanmıştır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Mustafa kemal Atatürk'ün büyük öngörüsü, "Uluslaşma süreci", maalesef başarıya ulaşamamıştır.

Bu yüzden de, bu topraklarda yaşayan ve kendini bir milletin, etnisitenin üyesi olarak da tanımlayan kişi ve toplulukların da kendilerini tanımlamalarına hoş görü ile bakılmaldır.

Türk kültür gelenek ve görenekleri, Arap-Vahabi gelenek ve görenekleri empoze edilmeye çalışılarak, Arap Kültür emperyalizmi ve hegemonyasına kurban edilmemelidir.

Adalet Partisi (AP) Senatörü ve TC Dışişleri Bakanı da olan İhsan Sabri Çağlayangil'in bir Amerika seyahati sırasında yaşadığı ve "ANILARIM" adlı yapıtında anlattığı bir anısı şöyledir.

Mississippi Nehri kıyısında yaşayan Kızılderili Chippewa Reisinin davete üzerine Türk yetkililer, kendilerini tanıştırmaya götürürler.

Bu sırada da kendisine (Çağlayangil) "Çiçu İsuya" (Büyük Birader) ismini verirler ve kendilerinin tarihi kökenlerini anlatırlar.

Çağlayangil'i ağırlayan "Kızılderililer ve Reisi", köklerinin Orta Asya'dan, Alaska Üzerinden Amerika'ya göçen, Baykal Türklerinden olduğu anlatırlar.

Bir seçim sürecine daha girilirken, bir yandan siyasi cinayetler, diğer yandan da partilerin siyasal ve ekonomik özelliklerini öne çıkarmak yerine, milliyetçi, etnik kökensel özellikleri ile, inançsal hatta mezhepsel özellik ve ilişkilerini öne çıkarmaya başladıkları bir süreç yaşamaya başladık.

Bu bir ayrıştırma süreci başlangıcıdır. "Büyük Siyasi Dehalar" daha iyi bilirler ama 12 Eylül öncesini öğrenci olarak yaşamış birisi olarak, uzun vadede bu kimsenin hayrına değildir.

Özellikle Ana muhalefet Partisi, halkın ekonomik durumunu ve ülkenin yaşadığı ekonomik süreci de göz önüne alarak, SOSYAL DEVLET ve SOSYAL-EKONOMİK politikalar üzerinden halka inmelidir.

Birlerinin inayeti ile hidayete erip, kendilerini partilerin tepe noktasında bulanların kulaklarına fısıldanan iki kelam ile siyaset yapmaları, kendilerine bir dönem daha Milletvekilliği ve siyasi gelecek sağlar ama partinin ve halkın geleceği pek parlak olmaz.

Burada kendini aydın, bilinçli SEÇMEN sayan ve iyi niyetle de işin içinde ve sürecin takipçisi kişilere iyi niyetle önerim şu olur.

Lütfen tepeden gelip, kulaklarına fısıldananlara "şak şak" yapmak yerine, yönetim deneyimi ve süreçleri olan, kamuyu ve devleti bilen ve yöneten kişiler üzerine de bir odaklansalar iyi olur.

Yoksa, ülkenin geldiği sosyal, ekonomik ve siyasi durum, hem iktidar açısından hem de yerel iktidarın olanakları ile süreç yaşayan muhalefet açısından pek parlak olmayacaktır.

Birilerinin son zamanlarda elde ettikleri servetleri, emeklilik de dahil güvenceleri oldu da; ey masum şakşakçı seçmenim, bu hengamede sen kendini unuttun da, gelecek nesil çoluk çocuğunu da mı düşünmüyorsun?

"Allah, bu süreçte herkese gerçekten AKIL FİKİR VERSİN"!..