Halk
arasında öyle özlü sözler vardır ki, sanki "laf olsun, torba dolsun"
gibi söylenmiş sayılırlar. Oysa her söz, süzüle süzüle gelir, bilgi ile deneyim
ile yaşanmışlıklar ile vs.
Tersten
başlayayım. "Harmanda dirgen yiyen sıpa, bi daha gelir mi, sapa!.."
Sözcükler Türkçedir de, bazılarının dağarcığında olmayabilir, lütfen TDK'nın
sözlüğüne baksınlar. Zaten, "uzun,
uzun" diye bir sürü "zılgıt yiyorum" bir de onlara girmeyeyim.
Bir başka
söz ise, "Elini taşın taşın altına koymak"!
"Üç
koyunu gütmek"
Daha da
ilginci ise, "ACEMİ NALBANT, GAVUR EŞEĞİNDE ÖĞRENİR!.."
"Ekmek
elden, su gölden!.."
“Acemi katır
kapı önünde yük indirir”
"Başını
acemi berbere teslim eden, cebinden pamuğu eksik etmez"
Bunlar
sürer gider.
Peki
buraya nerden geldim.
Son
günlerde SİYASETTE bir hareketlenme görülüyor. Bu demektir ki, seçimin ayak
sesleri duyuluyor.
İktidar,
iktidarın kişileri ve İktidar Partileri için bir şey demek istemiyorum. Onların
parası var, akılları var, deneyimleri var ama sadece tercihleri en azından
benden ya da bizler yana değil.
Tercihlerini
ister "üçlü-beşli-on beşli ç..."deyin, ister tarikat ve cemaatlerden
yana deyin. Bu onlar için yanlış da
değil. "Al gülüm, ver gülüm" bir yaşam sürüp gidiyor. Kendileri
açısından bakılınca 20 yıldan fazla fena değiller hani.
Bilimsel
olarak "entropi", halk ağzı ile "yolun sonu görünüyor"
deyip geçelim ama bir konuda da haklarını yemeyelim.
Kimin
aleyhine olduğunu yazmayayım ama kimin lehine ise o belli. Allah için onlar
için taşın altına sokulmamış el yok.
İktidarı
ya da Ak Parti İktidarını sosyolojik olarak da, siyasal olarak analiz
edildiğinde, bir ittifakı görürüz.
Ekonomik
istikrar diye halka yutturulan 24 Ocak 1980 kararları ile yepyeni bir Türkiye
Düzeni kurulmasına karar verildi.
Halk
vergilerini veriyor, askerliğine ölümüne gidiyor. Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet
Devletinin de fabrikadan, bankaya, üretme çiftliklerinden, hazine arazilerine,
ormanlara kadar her şeyi var.
Hatta bir
de güya "milli burjuvazi" var, o yüzden, ulusal ve uluslararası
ittifaklar ile bunların el değiştirip, yeni bir "İslamcı Burjuvazi"
yaratılması sözü, çok kişinin iktidar iştahını kabartacak ve çok kolay da
ittifak ve müttefiklik durumu oluşacaktır.
Hoş
geldin, "dört eğilimli" ANAP ve ÖZAL dönemi.
Arada
SHP'li, CHP'li reklam araları olsa da, sağ iktidarlar bu süreci yeterince
tamamlayamamış olacaklar ki, "devlet"li birisinin, "seçime
gidile" sözü ile yeni bir dönem ve süreç başladı.
2000'li
yıllarda "muhtar bile olmaz" diyenlere, bu sözleri yalatılırcasına AK
PARTİ ve Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, iktidarı ve en sonunda da BAŞKANLIK/
REİSLİK dönemi geldi.
Bu kadar
zamanda o kadar çok laflar edildi, o kadar çok paralar döndü ve servetler
edildi ki, buna da yine Anadolu'da derler ki, "ÇOK LAF YALANSIZ, ÇOK MAL
HARAMSIZ OLMAZ derler.
Yalan ve
harama benim aklım ermez, o da size kalsın.
Hani masal
gibi yaşıyordu ya 20 yıldır ülkede, eeeee masalında da bir sonu vardır.
"Onlar
erdi muradına, biz çıkalım kerevetine" denilir ya, sanırım bu masalın da
sonu görünüyor olmalı ki, önce bir bir iktidarın yapı sıvası çatladı ve düştü,
sonra taşları, daha sonra da ortakları sofrada yoklar, neden, niçin, o da size
kalsın.
Gele gele
geldik bu günlere yani seçimlerin yavaş yavaş ayak seslerine.
İtiraf
ediyorum hep, bu iktidar kendi hedef kitlesi için değil, ittifakları için
bulunmaz bir nimetti. "Ne istedilerse verdiler"!..
İnsanoğludur
bu, "gözü doymaz", ne versen "daha" der.
Hani
"Devletin malı deniz, yemeyen domuz" denilir ya, "deniz" tükeniyor
olmalı ki, bir kavgadır başladı.
Şu söz ne
zaman denilir bilemiyorum. "Yorgan gitti, kavga bitti".
İnönü'nün
sözünden esinlenerek, "yeni bir Türkiye kurulacak ve ülkenin düzeni de
öyle olacak". O ne olur ise.
Demokrasi,
öyle halkın seçimi ve yönetimi falan da değildir. Yersen. Ki, önümüze ne konulur ise, yiyoruz.
Afiyet olsun. Aman aç ve açıkta kalmayın da, sonra ne olur olmaz(!?).
Demokrasilerde
iktidar paylaşılır. Bu paylaşıma
OLİGARŞİ, paydaşlara da OLİDARK denildiğini bilmeyen kalmadı.
Eeee
paylaşılacak şeyler azalınca, kavganın başlamasından doğal ne olur ki. Bu
paylaşım sanılmasın ki sadece "beşli çete" gibidir. Bir de Devletin
içinde yönetimin paydaşları vardır.
Bunların
bazılarının derdi sanılmasın ki, maldır, mülkdür, paradır. Bunların bazılarının
derdi, Vatandır, ülkedir, bayraktır, halktır.
Öyle
görünüyor ki, yönetimin içinde bu kırılma, onarılmaz boyuta varmıştır. Bundan
sonra artık, "devlet başa, kuzgun leşe" noktasıdır.
Seçimlerde
"gecekondu, mece kondu" olsa da
"Cumhur" ve "Millet" diye iki ittifak da kurulmuştu.
Şimdi de
bunun günceli gerek. Öncelik Başkan ve Başkanlık Sisteminin değiştirilmesinde.
Bu ülkede
milyonlar yaşar. İş milyonu bulunca da,
"kimin eli, kimin cebinde belli olmaz". O yüzdende "6
Masa"nın işi biraz zor ama imkansız değildir.
Yönetim
bir fantazi değil, savaştır.
Bizim
ülkede, halk sıkıntı çeker, sorunları yaşar, seçim gelinde de bir gerekçe bulur
oyunu verir.
Oysa
Siyaset, Seçimler, Yönetim hep bir savaştır.
Savaş da
plan, program, strateji ve taktikler ile, askerler aracılığı ile olur. Seçilen ister Başkan olsun, ister
Milletvekili olsun, çoğunun bu tarakta bezi olmadığından, kendilerine
"altın tepside sunulan" bu makamları, çoğu züğürt "babalarının
çiftliği" sanırlar.
İşte böyle
bir karmaşa içinde seçimlere gidiliyor.
İktidarın
elinde muhbirden, ispiyoncuya, para babasından, mafyaya her şey olur ve onları
kullanır.
Muhalefet
ise, gönüllüler ve inanmışlar ile bir süreç yönetmeye çalışır.
Gelinen
noktada, muhalefet ittifakının sırlanmış çatlakları çoktur. Ancak halkın
muhalefeti ve iktidar değişim beklentisi, herkesi ürkütmektedir. Dolayısı ile
açık açık muhalefet sürecini sabote edemezler. Bu her şeyin yolunda olacağı
anlamına da gelmez.
O yüzden,
özellikle CHP ile ilgili bazı iddialar var. Doğru da olabilir, yanlışta.
Görünen, Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun kararlı bir süreç izleyeceği inancı.
Sayın
Genel Başkan da, bu süreçte arkasına aldığı desteğin güvenini kaybetmemek için,
kimin eli başkalarının cebinde ise, gerekeni yapmalıdır. Kendilerinde yeterince
bilgi ve belge vardır.
Partiye,
Kendisine ve İttifaka gelecek bu salvolardan önce, elinde ki bilgiler
doğrultusunda, ilgililerden "gereğini yapmasını" istemelidir.
Yoksa,
"karın patlar ise, ortaya kötü kokular yayılır".
Yaz bitti,
bu güzel güz kokuları arasında hava bozulmasın.
Haaa kendi
yaptıkları gizli kalacak sananlara da, Anadolu'da derler ki: "Karamanın koyunu, sonra çıkar
oyunu". Yırtık don ile de bu kadar
gizlenir bu işler.
Anlayanlar,
anlamayanlara anlatsınlar.