Size bu mektubu COVID-19'lu günlerde yazıyorum. Elinize ne
zaman geçer bilemem. Postaya vermek, sonra size gelmesi, okumanız, üfürmeniz
derken ne kadar vakit alır bilemem.
--Yazacaklarım ile ilgili olarak, ilk önce kendimden söz
edeyim.
--Her zaman dediğim gibi ben bu Devlet kapısına tesadüfen
düşmüş biriyim. Sakın, yok ve yoksulluktan dolayı, muhtaçlıktan dolayı diye
düşünme. Eh işte düştük. Sorma gerisini.
--Devlette işe girmek için, sınavlar/yazılı-sözlü/mülakat),
güvenlik soruşturmaları, sonra her şey yolunda gider ise, işe başlarsın.
--Askere Yedek subay öğrenci olarak İzmir'e gittik sonra
Kur'a çekip, mütiş bir şans, tek istediğim yer Ankara. Oh be derken, Nisan'ın
bu günleri elime bir sarı zarf, al soluğu Ağrı'dasın. Yedek subayların tayini
çıkmadığı için bunun adı sürgün oluyormuş.
--İzmirden Ankara'ya yol izni. Ankara, Ağrı yol izni. Zaten
Ağrı'da her şey izin. Özel izne gerek olmadığından, yıllık izinleri
kullanmadım. Meğer Devlet Memurlarının
20-30 günlük yıllık izinleri olurmuş. Ben de bir buçuk yıl Askerlik yapınca,
bir de yol izni verilince bir aydan fazla zaman askerden erkenden döndüm.
--Ve, o sınav senin, bu sınav benim ha bire sınavlara
giriyorum. İşin entersanı girdiğim sınavlarda başarılı da oluyorum. Ama benim
derdim Antalya'ya gidecek bir yerde işe başlamak. İlk kazandığım yeri değil de,
Antalya'ya gidilecek bir yeri seçtim ve işe
başladım.
--Yazılı sınavında yapılacak bir şey yoktu. bildiklerimiz işi bitirdi.
--Sözlü/mülakat sınavına sıra geldi.
--Sınav komisyonu sorular soruyor, ben de rahar rahat
yanıtlar veriyorum. Sorulardan birisi, kurumun neresinde çalışmak istersin idi.
Ben de Genel Müdürlük'te şu birimi istiyorum dedim.
--Komisyonun bazı üyelerinin tavrı biraz değişti ama, ben
hiç bir şey anlamdım. Ama yıl bitmeden de işe başladım.
--Meğer bütün kurumlarda "Güvenlik Soruşturması"
diye bir işlem varmış. Ama bizim Asker
kökenli Paşa Genel Müdür, benim elamanlarımın hepsi iyidir, güvenirim demiş ve
bizim güvenlik soruşturmalarımızı istemedi.
--Şahap AR paşam, yaşıyor isen uzun ömür diliyorum, vefat
etti isen de, nerede olacağını tahmin etmek zor değil.
--Sonra, uzun yıllar çalışacağım Bakanlıktan teklif geldi ve
hemen gel atayalım denildi. Ben de saf saf gittim, çalıştığım Personel
Başkanlığında ki tanıdıklara, "ben filan bakanlığa geçeceğim, muvafakatımı
almak isiyorum" demiş bulundum.
--Odadakiler ile arkadaş idik ama, bu gülüşmeyi önce pek
anlamadım, sonra, meğer devlette işe başlayanların önce bir "aday
memurluk" süreleri olurmuş. Ben daha aday memur olduğumdan da tayinim
olmazmış.
--Dakika bir gol bir.Neyse, bir yıl durumu idare ettik ve
asaletimiz onaylanınca geçtik Bakanlığa.
--Tabi bu arda, sınav komisyonundakiler ile de muhabbetimiz
artıyor, üstelik birisi de benim Müdürüm.
--Sora bir gün, biraz üzülerek bana bir şey itiraf ettiler.
Sana mülakatta en düşük sınır notunu verdik ama, yazılın çok yüksekti, durumu
kurtardın dediler.
--Önce pek bir şey anlamamıştım ama, sonra anladım ki,
devlette öyle ben öyle istiyorum filan
demek olmazmış. "Nereye tensip(uygun) buyurursanız" demek gerekmiş.
Bende şafak bir daha attı.
--Bir süresonra dediler ki, sizi eğitim proğramına alacağız.
--Hayda, o kadar üniversite okuuştuk, bu eğitim de neyin
nesi.
--Meğer, devlette, bir "Hizmet İçi Eğitim" diye
bir proğram varmış. Yol, yordam öğretirlermiş. Eh deyip, boynumuzu büküp devam
ettik
--İyi ki de eğitime almışlar, meğer burası ayrı bir dünya
imiş. Öyle, salla başını al maaşını dedikleri gibi değilmiş.
--Orada bir başladı eğitim, hizmet içi, dışı derken, her gün
bir ders de vatandaş ile muhataplıktan, yaşayarak alıyorsunuz. Öğreniyorsunuz.
--Mesleki, özel bir çok eğitim verdiler ama, benim yaşam
prensiplerimin arasında çok önemli bir yere sahip olan, "Devlet Memurusun,
Halka en iyi hizmeti vermek ilk amacın olacak".
--Hayda, biz o kadar sınavlardan geçtik, üniversiteler
bitirdik,"her şeyi de biliyoruz", böyle emirvaki talimatlarda neyin
nesi?
--Eğitimler, gün görmüş yöneticiler, deneyimler, deneyimler
ile al sana bir hayat okulu.
--Hem memura yapılacak işleri, adam olmayı, hem de iyi insan
olmayı öğretiyor, terbiye diyordu sistem.
--O yüzden, çalşıtığın her yerde, hem kendi ilkem, hem de
birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan isteğim, hizmet verilen yurttaşlara değer
verip, sorunlarını çözmek yolunda gerekenlerin yapılması idi.
--Sonra, Şeyh
Edebali'nin Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osmangazi'ye öğüdü: “Ey oğul! İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın.” imiş. Ne doğru
ve güzel bir söz ve deneyim. Devlet, millete hizmet etmek için vardır.
Olmalıdır.
--Bütün bu kadar hikayeyei niçin yazdım. Sanki, yaşam öyküm
sizin çok umurunuzda olacak. Haklısnız da.
--Amacım yaşam öyküsü değil, Devletin bir kuralı, yolu
yönetemi vardır demek. Devleti, devlet olmaktan çıkartır iseniz, bir
bakanlığın, üstelik "sosyal hizmet" edecek bir bakanlığın, otuz yıllıbir
çalışanının yaptığı terbiyesizliğe şaşmamaınız gerekir.
--Bu empati yoksunluğundan, terbiyesilikten öte, devletin
çivisinin çıktığının kanıtıdır. Sen kim oluyorsun ya. Sen nesin, kimsiz de,
"geber" ya da başka bir hakaret tavrı takınıp, söz söyleyebiliyorsun.
--Bu cesareti nereden alıyorsun.
--Sevgili Muhalefet, bu iktidar bu noktaya geldi ise, bu
işin çivisi çıkıp halka hakaret eden amir ve memurları oldu ise, bu işin suyu
çıkmış, bu yolun sonu görünmüştür demektir.
--Hani derler ya, "yüz verirsen deliye, gelir sıçar
halıya" diye.
--Devletin yurttaşlar için var olduğunu herkes anlamalıdır
artık.
--Hastanelerin büyüklüğü önemli değil, ne işe yaradığının
önemli olduğunu gördük.Birlerini zengin edenlerin, bunu sizin cebinizden alarak
yaptıklarını artık siz de görün ve gösterin.
--Eee bu sözler
herkesi ilgilendirir iken, neden
sadece muhalefete? Yok ya, sadece muhalefete değil.
--Ben, "Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla"
dedim ya!..