Sağ Dikey Reklam Alanı Genişlik: 160px Yükseklik: 600px
Antalya Haberleri
Antalya
PARÇALI BULUTLU
26°
Akdeniz Gerçek Röportaj Bir akademisyenin “dil” aşkı: BİR KİTABA TUTULDUM

Bir akademisyenin “dil” aşkı: BİR KİTABA TUTULDUM

Dîvânu Lugâti’t Türk, her şeyden önce bizim ilk sözlüğümüzdür. Araplara Türkçeyi öğretmek maksadıyla yazıldığı söylenir.

7 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Bir akademisyenin “dil” aşkı: BİR KİTABA TUTULDUM

“Sözlüğün yazılmaya başladığı tarih, Malazgirt Zaferi’nden bir yıl sonra, yani 1072’dir. Malazgirt ile birlikte Selçuklu Türkleri, o günkü dünyanın bir numaralı gücü hâline gelmişlerdir. Aslında Kâşgarlı bu eseriyle “Artık dünyanın bir numaralı gücü Türklerdir.” mesajını da vermek istemiştir. Bir Kitaba Tutuldum, benim Dîvân’ı herkes bilsin ve tanısın diye kaleme aldığım bir roman denememdir.”

Ben Feyzi Ersoy’u tanığımda Ankara Gazi Üniversitesi’nde öğrenciydi. Babası Ömer Ersoy kayınvalidemin yeğeniydi ve çok hoş sohbetlerimiz vardı. Özüm Ankara’ya gidip Gazi Üniversitesi çatısı altına girdiğinde görüşmelerimiz oldu. Akademik kitaplarını takip ettim ama alıp okumadım. Kaldı ki hamarat stajyerim Mustafa Gökmen’in doktora tezi olan kitabını, sektörümü anlattığı için okumaya çalışırken de zorlandım.

Tam da bu arada, Feyzi Ersoy hocamızın bir instagram canlı yayınını izlerken Dîvânu Lugâti’t Türk’ü merak ettim. Ama önce “Bir kitaba tutuldum” u okumam gerekiyordu. Antalya’da bulamadım, bir mağaza sipariş aldı. “3 gün” dediler. 3 gün sonra kitap değil ama Feyzi Hoca Aksu’ya, baba ocağına gelmişti. Haberleştik, kahve içelim istedik. Kendisi Antalya’dan ayrılmadan 1 gün önce kitap geldi. Hem imzaladık, hem kitabı, hem dilimizi konuştuk.

Buyrun…

Feyzi Ersoy kimdir?

1975 yılında Antalya Aksu’da doğdum. 1993’te Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazandım ve bu bölümden 1997 yılında mezun oldum. O yıldan beri Ankara’da görev yapıyorum. Asistan olarak göreve başladığım Gazi Üniversitesi’nde Profesörlüğe kadar yükseldim. Üniversitenin ikiye bölünüp iki ayrı isimle öğretime devam etmesi sonucunda şu anda Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmalarıma devam etmekteyim. 

 şgarlı Mahmud kimdir?

Kâşgarlı Mahmut, en kısa tanımla bizim ilk sözlüğümüzün, yani Dîvânu Lugâti’t Türk’ün yazarıdır.

Bugün Çin’de bulunan Doğu Türkistan sınırları içerinde dünyaya gelen Kâşgarlı, Karahanlı Devleti döneminde yaşamış ve 1072-1077 yılları arasında bu sözlüğü kaleme almıştır. Kâşgarlı, “Türkolojinin babası” sıfatıyla anılan ve bu sıfatı sonuna kadar hak eden değerli bir bilim adamıdır.

 Dîvânu Lugâti’t Türk nasıl bir kitaptır, neden önemlidir?

Dîvânu Lugâti’t Türk, her şeyden önce bizim ilk sözlüğümüzdür. Araplara Türkçeyi öğretmek maksadıyla yazıldığı söylenir. Ancak tek amaç bu değildir elbette. Sözlüğün yazılmaya başladığı tarih, Malazgirt Zaferi’nden bir yıl sonra, yani 1072’dir. Malazgirt ile birlikte Selçuklu Türkleri, o günkü dünyanın bir numaralı gücü hâline gelmişlerdir. Kâşgarlı da bu eseri Bağdat’ta tamamlamış ve Abbasi halifesine sunmuştur. Halife de o yıllarda Selçuklu’ya vergi vermekle mükelleftir. Aslında Kâşgarlı bu eseriyle “Artık dünyanın bir numaralı gücü Türklerdir.” mesajını da vermek istemiştir.

Bu eserin içinde Türklere ait ilk atasözleri, ilk bilmeceler, Alp Er Tunga Sagusu olarak bilinen şiir, 11. yüzyıl Türk gelenek ve görenekleri, Türk yemekleri, Türk kıyafetleri, Oğuz boylarının isimleri ve damgaları ile bir dünya haritası bulunmaktadır. Bunların dışında sözlük yaklaşık 9000 kelime içermektedir. Bu rakam o günün diğer dünya dilleri ile kıyaslandığında sözlükçülük açısından çok önemli bir rakamdır.

Kasgarli-Mahmut-1

“Bir Kitaba Tutuldum” öyküsü içinde kurgu barındırır mı, tamamı yaşanmış öykü mü, yazar öykü'nün neresindedir?

Bir Kitaba Tutuldum, benim Dîvân’ı herkes bilsin ve tanısın diye kaleme aldığım bir roman denememdir. Ben bir romancı değil, akademisyenim. Ancak, bizim Dîvânu Lugâti’t Türk gibi yalnızca Türkoloji ve Tarih eğitimi alanlar tarafından bilinen çok değerli eserlerimiz var. İstedim ki bu eser, herkes tarafından bilinsin ve öğrenilsin. Bunu da roman vasıtasıyla yapmaya çalıştım. Eser, günümüzden geçmişe git-gellerden oluşuyor. Eserin içinde gerçek hayattan alınan bilgiler olsa da olayın daha iyi anlaşılması ve eserin bir roman şekline bürünebilmesi için elbette kurgudan da faydalanılmıştır.

Ben yazar olarak öykünün belki de tam içindeyim denilebilir. Böyle derken “eserdeki kahramanlardan biri benim” demiyorum elbette. Öykünün içinde olmaktan kastım, romanda anlattığım eseri ben zaten derslerde öğrencilerime aktarıyorum. Bu aktarma işini yalnızca öğrencilere değil de Türk kültürüne ve tarihine meraklı herkese yapmak için ister istemez öykünün tam da içinde yer alıyorsunuz.

Dil ile ilgili çalışıyorsunuz, Türk Dil Kurumu'nda üst düzeyde görev yaptınız, özellikle sosyal medya ile birlikte neredeyse yeni bir dil türedi ki bundan toplumda bayağı bir rahatsızlık var. Gerek kurumsal olarak gerek akademik çevre buna karşı bir önlemi var mı, yapılan bir çalışma var mı, ya da bu bozulmanın önüne geçebilecek miyiz?

2019-2022 yılları arasında Türk Dil Kurumu’nda Başkan Yardımcısı olarak görev aldım. Bir kere öncelikle şunu söylemem gerekir ki Türkçe gerçekten de dünyanın en köklü ve en büyük dillerinden biridir. Bunu biz kendimiz Türk olduğumuz için dilimizi ve kendimizi övmek için söylemiyoruz. Bir dil nasıl büyük bir dil olur? Eldeki verilerin eskiliği, dilin konuşur sayısı, dilin yeryüzünde yayılma alanı, devlet dili olup olmaması vb. gibi bazı kriterler, dünyadaki hangi dillerinin büyük bir dil olduğunu ortaya koyan hususlardır. Türkçe bu bakımdan gerçekten de dünyanın önde gelen dillerindendir. Türkçe ile ilgili bugünkü şikayetler konuşma dilindeki eksiklikler, sokaklardaki iş yeri ve tabelalardaki kirlenmeler üzerine yoğunlaşmıştır. Kuruma da bu yönde halkımızdan çok şikâyet gelmiştir ve sanıyorum bugün de gelmektedir. Ancak, Türk Dil Kurumu yönlendirici ve teşvik edici bir kurumdur. Herhangi bir yasa ve yasak koyma yetkisi yoktur. Kurum zaman zaman iş yerlerindeki yabancı ismi değiştirip Türkçe isimler kullananlara, Türkçeyi güzel konuşanlara çeşitli ödüller vermiştir. Ama onun da yapacakları sınırlıdır. Burada belediyelere ve kanun koyuculara önemli görevler düşmektedir. Sokakta dilin kirlenmesi üzücüdür, Türkçe adına hoş bir şey değildir fakat bu bazılarının zannettiği gibi Türkçeyi de ölüm döşeğine yatırmaz. Çünkü Türkçe öyle üç beş darbe ile yıkılacak, ortadan kalkacak sıradan bir dil değildir. Bununla birlikte onun daha güçlü ve daha güzel olması için elbette mücadele edilmelidir. “Dilimize bir şey olmaz” deyip bu sıkıntıların üstünü örtmek, bizlere yakışmaz.

İşin sosyal medya ayağının gelip geçici olduğunu düşünüyorum. İnsanlar bu alanda dili çoğunlukla yanlış kullanıyorlar elbette. Diğer istenmeyen ve kötü durumlar Türkçe’ye ne kadar zarar veriyorsa bu da zarar veriyor tabi. Bunda daha hızlı yazmak, zamandan kazanmak ve elbette konuştuğu dilin inceliklerini ve özelliklerini doğru bilmemek gibi etkenler ön plana çıkıyor.

Türkçe açısından en büyük sıkıntının eğitim noktasında olduğunu düşünüyorum. Maalesef dili kullanmada, kelime hazinesinde, genel kültürde bahsettiğimiz bu sıkıntı hep göze çarpıyor.

Kaldı ki takip ediyoruz bunun sadece Türkçe de olmadığını dünyada sosyal medya ile ilgili böyle bir sıkıntılı süreç yaşandığını da değişik kaynaklardan okuyoruz. Teşekkür ederim.

Bu açıdan bakılırsa, sosyal medya, tabii sadece bizim değil bütün milletlerin ortak derdidir. Orada dilin başka türlü bir kullanım alanı çıktı. Bütün dünya dilleri bundan etkileniyor. Ama bizim dilimizi sosyal medyanın bozduğu söylenemez. Bizim insanımızın kâğıda yazanlarının çoğu da dili doğru kullanamıyor zaten. Bunun yanında duvara, ağaca ve yazmaması gereken başka yerlere yazanların dili doğru kullanmaları beklenir mi bilmiyorum.

Ben teşekkür ederim.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *
ERDOĞAN VE PUTİN'İN KRİTİK GÖRÜŞMESİ

ERDOĞAN VE PUTİN'İN KRİTİK GÖRÜŞMESİ