Eeee bu işler böyle. Ne demiş atalar:"Pehlivanlığın
sonu, cazgılıktır". Facebook bana "yassah hemşerim" deyince, ben
de uslu uslu, zülfüyâre dokunma(Hatırlı, güçlü bir kimseyi veya bir makamı gücendirmek)yayan
şeyler yazmaya karar verdi. Söz billa.
--Devlet-i Aliyye'nin kültürlü ve turistik bir yerinde işe
başadık. Eh yani, her ne kadar lisede
ingilizceye fransız oldu isek de,
Üniversitede koskoca bir yıl İngilizce hazırlık okuduk yani. Dilin var mı,
"eşşek kadar" değil ama idare ederdi.
--Fransa'ya toplantıların,
görüşmelerin ve de tanıtımın yapılacağı bir iş seyahatinde ben de
çalşıtığım birimin işleri için gittim Paris'e.
--Üff, gençsin, eh yani yakışıklısın, yerde alıp havada
yiyorsun o sıralar. İş-güç derken, bir gün fuar alanında ki salonların birinde
de bir toplantı vardı. Ben de bir cafeye gidip, kahve içimek istedim.
--Orada olanlar toplantı aralarında yok efendim oranın
kahvesi iyiidir, onun da şu markası. Yok şöyle içilir, yok yanında bu olsa iyi
olur diye muhabbetten geçilmezdi.
--Anlayacağınız, hani "kırk yıl hatırı" olurmuş
ya, bu kadar özellik olduktan sona, bir kahve de içilirdi artık
--Neyse, gittim kafe'ye, oturdum. Hemen bir garson geldi,
doğal olarak fransızca ne içeceğimi sordu. Fransızcam olmadığı için, olaya
fransız kalmamak için, ingilizce:
--Can I get a Nescoffee, please? demiş bulundum.
--Garson şaşkındı. Bana: "Are you, sure?" dedi,
ben de kendinden emin "evet " demiştim Ama soruya da bir anlam
veremeiştim.
--Neyse garson gitti ve poşette Neskafe, süt tozu ve sıcak
su dolu bir fincan ile geldi.
--Bu defa ben şaşkındım. Ama ben "Neskafe istemedim
ki" deyip, yan masalarda ki gibi istediğimi söyledim.
--Garsonda haklı olarak, "ama siz 'neskafe' istediniz,
bizde de bu poşette olanı var" dedi.
--Tabi bende jeton o an düştü.
--Tabi ben sadece bir fincan "kahve" demek yerine,
"neskafe" demiştim. Oysa burası, meşhur "Cafe de Colombia"
idi.
--Özür dileyip, getirdiğiği servisi götürmesini, bana bir
Colombia kahvesi getirmesini rica ettim tabi.
--Getirdiği Neskafe'yi geri götürmesini, bana özellikle
Colombia Kahvesi getirmesini özelikle vurgulayınca, garson çok mutlu olmuştu.
--Kasada ve pişirme yerinde ki arkadaşlarına da olanları
anlatınca, ne kadar anladılar bilmiyorum ama; bana sıkılmış yumruk ile havada
baş parmakları ile selam verip, selamladılar.
--Nefis hazırlanmış kahvemi büyük bir keyif ile içtim.
Yanında ki ikaramları da zevkle yedim. Vaktim dolmuştu, hesap istedim.
--Ödemeyi yaptıktan sonra, kalkar iken, aynı garson içinde
bir şeyler olan bir torba getirdi, lütfen işletmemizin armağanı diye.
--Karizmayı cizdirmemek için ne gerek vardı dedim ama, merak
da ediyordum torbanın içinde neler var diye.
--Toplantılar bitip, akşam otel gelince ilk iş torbayı açmak
oldu.
--Bana içtiğim kahve tabağı ve fincanı ile Kolombia
kahvesinden bir kaç içimlik poşetler
vardı.
--Koronavirüslü günlerde, ara sıra dışarı kaçamak yapsam da,
bugün kendime bir kahve yapayım dedim. Kahve makinasına koyduğum duble kahve mi
de, armağan edilen duble kahve fincına koyup, bir yandan yudumlarken, bir
yandan da bu satırları yazdım.
--Neymiş o ya, yazdığın ya da yazacağın her sözcüğü ölç,
tart, biri bir şey derse, yanıtını not al. İşkenceymiş ya.
--Öf be, "mala davara zararı olmadan",
"zülfüyâre dokunmadan", iki
kelam etmek ne zevkliymiş ya.
--Ben kahvemi içtim.Size de yarasın!..