Her şeyin bir sahibinin olduğunun
farkındaydık da, öğreneli ise baya oldu. Bunu kendi adıma söylüyorum.
--Her şeyin farkında olmak gerekli mi?
--Bak mışıl mışıl uyutulmak varken, neden
bir şeylerin farkında olunacak da, rahatsız olunacak ki?
--Uzun zamandır bir gönüllü çalışmanın
içindeyiz arkadaşlar ile. Yine yıllar önce birlikte bazı çalışmaları yaptığımız
bir değerli "parti yetkilisi" ile konuşur iken, bu çalışmaları kimin
ile nasıl yaptığımızı anlattım. Pek şaşırdı. Ve artık önemli günler için bile
nezaketen aranan telefonlara da çıkmıyor, açmıyor.
--Bunu neden mi yazıyorum. Sebebi gayet
basit.
--Biz, toplum olarak üretmeye değil de,
tüketmeye, kişiliğe değil de, yalakalığa pirim verir olmuşuz.
--Maalesef bu sağında aynı, solunda aynı.
--Korona Virisü Mor ana virüs imiş nafile.
--Herkesin derdi kendisi. Haydi halkın,
teke tek bireylerin derdinin kendilerinin olmasını anlarımda, toplumsal olarak
kamu hizmeti görenlerin toplumsal görevlerini, kişisel, kendi yandaşları, kendi
siyasi beklentileri için feda edilmesine, kullanılmasına kızıyorum.
--Başka kızan var mı?
--Elbette ki var. Benim gibi aklı kıt,
kendini toplumuna, halkına adamış bir grup insan.
--Ötekiler mi, orasını bilemem ama,
"ne kadar para, o kadar köfte" olduğunu gördüm onlarda.
--Her şeyin ticaretine eyvallah da,
İNSANLIĞIN DA TİCARETİ yapılır oldu. Herkes elinde ki olanakları çerçevesinde
bu ticareti yapar olmuş.
--Hele şu virüslü günlerde, her şey ortada
gözle görünüyor.
--Yeni dünya düzeninin köşe taşları
konulmuş, duvarlarının örülmesine da başlanmış.
--Hangi semt, mahalle, apartmanda kimler
oturacak planlanmış.
--Parası, af edersiniz sağlığı
elverenlerin, o günü görenlerin hangi apartmanın kaçıncı kat ve dairesinde
oturacağı ise daha sonra belirlenecek.
--Her gün ölümden, salgından bahsediliyor.
--Hani ölüm denince ilk akla gelen,
Diyanet, hocalar, camiler gelir ve ilk olarak onlar konuşurlardı ya. Bu kez
işin çarkı tersine döndü.
--Yürekli Bilim İnsanları, Akademisyenler
konuşuyor, yırtınıyorlar, ötekiler ise, millet salak imiş, gibi pek sessizler.
Ya da içlerinden, ahalinin yüzüne konuşarak, hiç kimsenin duymadığı kelamlarını
ediyorlar.
--Harp, olduğu yerde olanları,
kaçamayanları, savaşanları öldürür. Olduğu yerden gider, kaçar ve yolda ölmez
isen Allah Uzun ömür versin ölümden yırtar yaşarsın..
--Kaza vb ölümler ise bir başka.
--Gelelim ki bu ölümler, Virüslü ölümler eh
yani biraz daha ortak gibi, ama yine de zengin mahallesine uğramıyor.
--Dünyanın her yerinde aynı.
--Eskiden "Antalya'da Mutlu bir Hollandalı"
olur iken, şimdi, ülkesinde virüsten halkı kırılır iken, özel ya da
kiraladıkları uçaklar ile Akdeniz’in sahil otellerine gelen, kaçan insanlardan
söz ediliyor.
--Gördüğünüz gibi, ölüm bile adil değil.
--Paranız yok ise, vatan görevi diye gitmek
zorunda kalırsınız.
--Paranız yok ise, çöplüklerden eskiden
atık idi, şimdi virüslü atıklar toplarsınız.
--Paranız yok ise, toplu taşıma biner, birbirinize
hastalık taşırsınız.
--Paranız yok ise, ölümü birbirinize kol
kola girerek taşırsınız.
--Önlemler mi?
--Elbette önemli ama nereye kadar?
--Merak etmeyin, steril olacağız diye, bir
başka felaketi taşıdığımızı, bir başka ölüm yolculuğuna çıktığımızı da daha
sonra görürüz.
--Biz toplum olarak ölüme, dokunmadan
inanmayız.
--Siz anca özgür dağ keçisi olun. Bu kadar
kurbanlık koyun var iken, hem de bu kadar gönüllü iken,
--Bir gün, "dağ başını da duman
alır" mı bilmem ki?
--Umutsuz olmanın vakti değil, düşünmenin
vakti.
--Sen, ben, biz düşünmez isek, onlar bizi
düşünmeyecekler, haberiniz olsun.
--Sen, ben, biz ölür iken, onlar cenaze
namazımızda bile saf tutmayacak, mezarımıza da bir kürek toprak atmayacaklar.
--Haberiniz olsun, küreselleşen dünyada,
birleri, akıllı.
--Akılsızlara da yaşam hakkı olmayacak.
Bilesiniz. Virüstü, mirüstü derken Korana’ya kadar gelindi. O kor anaya mı,
başka yere mi .......
Bilemem de. Ahval kötü.