Yıllar önce, Ankara'nın karlı ve ayaz bir akşamı Sakarya Caddesinde bir lokantada, arkadaşlar ile;

    İki kadehin de eşliğinde, hem günün yorgunluğunu gidermek, sohbet etmek, hem de bir kaç lokma bir şeyler yemek için buluştuk.

    Keraat vakti gelince de, evlere gitmek üzere her birimiz bir yöne dağıldık. Atatürk Bulvarına yakın bir yerde bir binanın önünde, kirden kalıp gibi olmuş örüklü saçlı uzun boylu, güzel ama sokakta yaşayan bir kadının bir şeyler yediğini gördüm. 

    O gecenin ayazında olacak şey değildi ama sanırım geceyi de orada kuytu bir köşede geçirecekti. 

    Daha sonraları gündüzleri bir kaç kere oralarda gördüm ama telaştan yürüdüm gittim.

    Yine bir gün Sakarya gecelerine takıldığımız bir Körfez akşamında eve giderken, aynı kadını biraz telaşlı ve gergin gördüm. 

    Eline bir kaç lira sıkıştırayım diye düşündüm ama bu öyle sıradan bir sokak dilencisi değildi. Usulca yanından geçerken, iyi geceler diye selam verdim. İleride dönerci büfesi açıktı, istersen oradan bir şeyler alabilirim, dedim. 

     Kabalaşmış sesiyle karizmayı da çizdirmeyen bir tavırla neden alacaksın ki, dedi. 

    Ben de, sizi buralarda görüyorum bu akşam da görünce içimden geldi dedim. Birden kibarlaştı ve olur dedi. Döner büfesinden ekmek arası döner ayran aldım eline verdim.

    Aradan yıllar geçti sohbetin başı nasıl başladı bilmem ama onun Ankara'nın önemli bir üniversitesinden mezun, serbest meslek sahibi bürosu bile olan birisi olduğunu anlatmıştı tanıyanlar.

   Sonra, insanlara ve düzene güveni kalmamış ve her şeye isyan ederek kendini sokaklara atmıştı.

   Öykü garipti ama o dönemler Sakarya Caddesini bilenler o kadını anımsayacaktır, kadın hiç kimseye eyvallah etmeden sokakta tek başına yaşıyor, önceden tanıyanlar da ona destek de oluyorlardı.

    Bana Hasan Hüseyin Korkmazgil'i tanıyıp, tanımadığımı sordu. Birden aklıma bir şey gelmedi. 

     Ben duraksayınca, bak dedi Ahmet Kaya'nın "Öyle bir yerdeyim ki" türküsünü bilirsin, onun şairidir. İşte ben de o türküde ki gibiyim. Ne yerde, ne gökteyim, dedi ve gitti. 

    Kibir ve gurur. Ama yaşamın acımasızlığı bu olsa gerek. 

   Hani ak saçlılar, "Allah kimseyi gördüğünden geri bırakmasın" derler ya, işte gördüğünden geri kalmış, isyanları bitmemiş, eğitimli, boylu poslu güzel ama günlerdir yüzüne su bile değmemiş, kirler içinde, isyanda bir sokak kadını.

    Bu ülke bir kurtuluş savaşı vermiş. Devlet, Cumhuriyet kurmuş, DEMOKRASİ oyunları oynamış bir ülke. 

   Bu devlet, okullar, meslek liseleri, Üniversiteler, fabrikalar, çiftlikler kurmuş, yurttaşına iş, aş, yuva, eğitim, meslek vermiş ama bunları verdikleri ona sahip çıkmamışlar. Onu sokak ortasında, kimsiz ve kimsesiz bırakmışlar.

   Bu ülke, Lozan'da tarihini yazmış, kaderini çizmiştir ama sonrakiler Lord Curzon'un sözüne gelmişlerdir.

    Lozan görüşmelerinde İngiliz Heyeti Başkanı Lord Curzon, İsmet İnönü’ye “Şimdi bu masada verdiklerimizi, yakında ekonomik zorluklar içine düştüğünüzde bir bir geri alacağız” dediği ve bugün yaşananlar gözönüne alınınca bir dram ortaya çıkıyor.

    İşte tam da bu noktada ülkenin yaşadığı seçim süreci ve iktidarın ülkeye yaşayacakları ve muhalefetin de iki yakası bir araya gelmeyecek yönetim maceraları gözümün önüne gelince ;

    daha sonra aklımdan çıkmayan o Ahmet Kaya türküsü ve Hasan Hüseyin Korkmazgil'in dizeleri düşüyor dudaklarımdan.

    "Öyle bir yerdeyim ki/ Ne karanfil ne kurbağa var/ Öyle bir yerdeyim ki /Bir yanım mavi yosun/ Dalgalanır sularda

   Dostum dostum güzel dostum/ Bu ne beter çizgidir bu/ Bu ne çıldırtan denge/;Yaprak döker bir yanımız/ Bir yanımız bahar bahçe ,,,"

    İktidar, olanaklarını kullanarak yerel yönetimler seçimini, genel iktidar sürecinin bir onayı durumuna soktu ve her olanağı muhalefet de dahil gayet başarılı bir şekilde kullanıyor.

   Muhalefet ise, neye Muhalefet ettiği belli olmayan güruh ve grupların dalaşı görüntüsü içinde.

    Artık yaşanacakları düşünmek bile istemiyorum. Kaygı gitti, korku dağları sarmaya başladı.

    Muhalefetin söz söyleyenleri Hak, Hukuk, Adalet, Cumhuriyet, Devlet, Halk, Laiklik gibi kavram ve kaygıları unutmuşlar, seçmenleri ise param parça, darma dağınık; bir Malatya aşkı, bir Tunceli sevdası arasında ATATÜRK VE İLKELERİ mı, o da ne;

    Herkesin bildiği pay kapmak derdine düşmüş.

   Yakında, her şeye küsmüş Sakarya Caddesindeki o eğitimli, kirli saçlı onurlu kadın gibilerin çoğaldığını görürseniz şaşmayın, belki sizin de katkınız olmuş mudur bir düşünün.