Keyfi yerindelerle şeyhlerden-halifelerden-eşkiya devletlerden
medet umanlar için yurdun ne sınırı vardır ne de ruhu.
Övünmekle de kazanılmayan o binlerce yıllık ruh!
Yaşamak gerekir geçmişi, geçmişimizin de öncesini.
Arap turistler, şeyhler uğruna delik deşik edilen Karadenizin
dağları, yaylaları geliyor akla.
Oysa yaylaları elde tutmak ciddi iştir; temiz yürek ister! Musabaşoğlu
Ali (1879-1953) daha çocuklukta sırtına vurduğu odunu, bir çuval tuzu 4 saat yürüyüşten
sonra pazarda satıp karşılığı bir okka şeker, bir küçük teneke gazyağını
getiriyordu köyüne. Geçim iyice zorlaşınca Batum'da ve Gürcü köylerinde yıllarca
pazarcıydı.
Aklı hep yöre insanının açlığı yenmesindeydi. Önerilerini zamanın
Başbakanı İnönü'ye yazıyordu. Hatta Karadeniz'de mandalin yetiştirilmesini
öneriyor, Cumhuriyet devletinin yardımını istiyordu. Öyle ya marş "Ankara,
Ankara... senden yardım umar her düşen dara" diyordu. İnönü, mandalin önerisini
önemli bulduğunu bildirince çok sevinmişti.
Kasabaya keçiyoluyla ulaşılıyordu. Elbette o bilirdi, keçi yolunda
sırtında yük taşımanın eziyetini. Cepten para da harcayarak yolun düzeltilmesi
için uğraştı Musabaşoğlu.
Şimdilerde yakınmak kolaydır İkinci Büyük Savaşın devlete,
yurttaşlara getirdiği ağır yükten. Kimileri Türk devletini kötülemek için o
yıllarda halkın ekmek bulamamasının nedenini Cumhuriyet devletine
bağlayıveriyorlar.
Onbaşı Adolf Hitlerin başlattığı belayı ve öteki eşkıya
devletlerin dünyayı ele geçirmek için savaştıklarını bilmezden geliyorlar. Keyfi
yerindelerin, şeyh-şıh müritlerinin aklı fikri bellerinden aşağıdadır ki
gerçekleri tersyüz etmekte üstlerine yoktur! Oysa gerçeklerin acısını çekenler,
devletlerini, Cumhuriyetlerini yitirmenin ne menem bir şey olduğunu
unutamazlar.
Nazi orduları Balkanlara yerleşip sınıra dayanınca kimileri
Almanlar topraklarımızdan geçsinler, biz de sebeplenelim diyormuş.
Şimdi siz İskenderun'dan Irak sınırımıza dek asker, silah götürmek
isteyen ABD'den 50 milyar Dolar ayak bastı parası isteyenleri
anımsayabilirsiniz. Hatta TBMM'de para karşılığında eşkıya devlet ordularının
yurdumuzu yol etmelerini savunan İslam Devrimcisi hükümeti, vekilleri v.ö.
Oysa Musabaşoğlu Ali Ağa'nın aklı da, bilinci de, ahlakı da pırıl
pırıldır. Toprakların çiğnenmesine razı olanları yanıtlar: "Ben" der,
"Babamdan miras evin eşiğinde odun yara yara evi göçerttim; çünkü o eve
emeğim geçmemişti. Sonra kendime ev yaptım, bırakın orasının burasının
kazılmasını, dış duvarına tebeşirle çizik bile attırmam!"
Biliyorum, yine size yabancılaşan yurtseverlik duygularından söz
ettim. Musabaşoğlu'nu dinleyenler de anlayamamış. O da sesini yükseltmiş:
"Bu toprakları Türkler dökülen kanları karşılığında kazandı.
Daha yorgunluklarını bile atmadan düşman ayağı bastırırlar mı
sanıyorsunuz?!"
Bu bilgileri derlediğim Bilal Köyden'in Ordu Postası'ndaki yazısı,
CHP grubunda okununca vekiller ayağa kalkarak Musabaşoğlu Ali Ağa'nın sözlerini
alkışlarla onaylamışlar!
Söyler misiniz şimdi; yurdun kaç bucağı, kaç adası, kaç limanı,
kaç kapısı ayaklar altında inliyor?
Boşuna soru! Bağırıp çağırmaktan başkaca bir iş yapmayanların
umurunda değil yurtsuzluk, devletsizlik ve çağdaş kölelik!
Akdeniz Kıyısında, açıklarda işgal edilen adalarımız, 24 Ocak 2019
* Musabaşoğlu Ali Ağa'nın torunu Ordulu Mühendis Bener Baş'ın ilettiği
"Bilal Köyden (A. Asım), Musabaşoğlu Ali Ağa, Ordu Postası, 6 Kasım
1953" yazısından yararlandım..
** v.ö: ve
ötekiler.