Dünyanın var olduğu günden buyana; yarın ne olur bilemem ama bilim ve teknoloji insan yaşamının zirvesinde. Bu iyi ve güzel mi? Hem de nasıl!..
İnsanın ve insanlığın işine yarıyor mu? Evet. Bu yüzden 2000 yılının gelişine çok sevinmiş, ikinci bin yılından, MİLENYUM'DAN çok şeyler beklemiştim. Aradan neredeyse bir çeyrek yıl geçti, bu beklentilerim oldu, beni mutlu etti mi? Üzgünüm. Hayal kırıklığına uğrattı. Bu hayal kırıklığı kişisel değil, toplumsal, ulusal ve de evrensel değerlerde.
Cemal Süreya böyle bir durumda dizlerinde, sitemini şöyle dile getiriyor:
Dalgınım
Dalıp dalıp gidiyorum bu ara
Neyi nereye koyduğumu unutuyorum.
Dargınım...
Kırıla döküle gidiyorum bu ara
Kimi nereye koyduysam bulamıyorum"
Evet, günümüzde gelinen noktada, ben de artık ne kendimi ne de neyi, nereye koyduğumu bulamıyorum. Bulsam da benim koyduğum yerde ve koyduğum, bıraktığım gibi değil.
Bir zamanlar dağı eritip (Ergenekon’dan çıkış) Dünya’ya açılan bir milletin çocukları olarak, 1500'lü yıllar ile bir garip olmuş çıkmışız.
Sanal ortamda her gün bir bilgi, Dünyanın bilmem neresinde yapılan bir kazıda çıkan kemik ve kalıntılardan da Türk oldukları belgelendi!"
Bu ülkenin 'tarih' ve 'kültürünü' araştırmak için parasını Atatürk'ün vererek kurdurduğu bir kurum ne iş yapar? Elin 'gavuru', bir şeyler yazarken, neden kafamızı berraklaştırmazlar.
Ya da sanal alemde herkesin 'keyfi yerinde iken, neden bir çok hastanenin acillerinde eli yüzü düzgün, kıyafeti az kirli, yeme içme ve tavırlarına özenli, düzeyli ve gün görmüş halde oldukları belli onlarca insan elinde bir valizle sabahlarlar.
Sanal, düzmece denilse de, hava kararınca ya da sessiz bir zamanda çöp bidonları kimlerce deşiliyor bakan var mı?
Dünya ekonomik düzeni Feodalizmden, kapitalizme geçerken, ekonomik sebeplerden dolayı kitlesel göçler olmuş ve dünyanın düzeni değişmişti.
Maalesef şimdi de kapitalizm, emperyalist aşamasına geçmiş; üretim araçlarını ve ilişkilerini geçiştirmeye başlamıştır. 
Gerçekler yerle bir olmaktadır. Sermaye git gide bir avuç insanın elinde toplanmakta, Anaların, Babaların bin bir emekle aldığı evler, arabalar bir bir mirasçılar tarafından sermaye olsun diye, geçinmek için satılmakta, MÜLKSÜZLEŞME, gün be gün yaygınlaşmaktadır.
Bütün bunları görüp de üzülmemek!
İlahi Nazım Hikmet, sen dün yaşamış ve dizlere dökmüşsün ama bunu yaşamak bize de, bu gün denk geldi:
'Ne Kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması.
Ne kötüdür an kadar yakın bir asır kadar uzak olması.
Ve bilir misin ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması,
Ben deyip susması, sen deyip ağlamaklı kalması…'
Ülkemde bir seçim süreci daha yaşandı.  Ya 'Atı alıp Üsküdar'ı geçenler 'in artık atları yok, ya yoruldular, ya da 'Maymun güzünü açtı! 
Artık ikisinin de bir önemi yok. 
Görmezlikten gelinse de işe gelip gitmeler dışında yollarda araçlar azaldı, ucuz ekmek kuyrukları, iş başvuruları ve bazı marketlerin yoksullara 'bonus' niyetine bir iki günlük zorunlu ürünlerde indirim yapmaları moda oldu.
Çiftçinin mazotu zirve fiyatında iken (%18), muhafazakâr iktidar, üstsüzlerin dolaştırıldığı yatlarda KDV'yi %1 yaptı. Son düzenleme ile bu rakam çiftçi için %20 olurken, yatlar yine %18.
İktidarın geçim kaynağı oldu yoksullara "devlet desteği", maaş, dönemsel yardımlar.
Muhalefet belediyeleri ise, iktidar ile yarışırcasına, onlar da yardımlarda.  Yerel yönetimlerin bu süreçleri tekil işlemlerdir, hoş görülür ama özellikle muhalefetin SOSYAL DEVLETİ unutması, onun da popülist yolları denemesi, çıkar yol değildir.
Bütün bunları düşünürken, gel de "dağılma". 
Gel de "aklıyla yüreği arasında çaresiz kalma"!..