Bazı sözler, sözcükler var ki, bazı dönemler ve dönenlerin sık sık yaşandığı zamanlarda, elinden geliyor ise söz etmeden geç.

    Son zamanlarda bir kaç kere yazdığım yazılarda kullanmış olsam da, yine de kullanacağım bu sözü. Kullanış sebebim söz ve sözcük dağarcığımın kıt olmasından olduğunu, kaynaklandığını sanmıyorum.

   Geriye, ya bende bu duruma uygun şeyler yaşıyorum, ya da yine bir ünlü söz gibi, "akıllı insanlar, başkalarının yaşamından, sıradan insanlar ise kendi yaşadıklarından ders alır" gibi dersler alıyorum.

    Akıllı olduğumu sanıyorum ama o konuda kıtlık çektiğimi de düşünemem. Geriye kendi yaşadıklarım ve deneyimlerim kalıyor. O da sorun değil, insan da böyle bir şey, zamanla öğreniyor her şeyi.

     Başlangıçta söz ettiğim tümce, söz ise, "İnsanlar da dalgalar gibidir, kayalara çarpa çarpa büyür".

     Evet yaşam insan öyle şeyler öğretiyor ki, "boşver" desem de henüz "boş veremiyorum", demek ki, çekilecek çilem var.

     Düşünen, sorgulayan, akıl ve vicdanı olan insanların yaşam felsefeleri değişmediği sürece, yaşam biçimleri de değişmiyor.

     Bu da, ailesinden ve çevresinden aldığı terbiye ve eğitim ile başlıyor; daha sonra üstüne siyasi, inançsal, kültürel, felsefi bir takım katkılar ile şekillenip gidiyor ve bir yaşam biçimi olup çıkıyor.

     Bir yıl hazırlık olmak üzere Hacettepe'de beş yıl okumuş olmam, çalışırken katıldığım kurslar, eğitim programları, seminerler, neler neler hiç birisi beni akıllandırmamış olmalı ki, "insan yaşayınca, yaşadıkları ile akıllanırmış"ı yeni yeni öğrenmeye başlıyorum.

     Ha, bundan şikayetçi miyim, asla.

     Peki sorun nerede.

    Sorun, bu dönemin insanları ya da insanlık olarak değişen ve çok hızlı dönüşen bir çağa, döneme rastlamış olmamızda.

     Nasıl 18. yüzyılda, bütün dünya öyle ya da böyle Feodalizmin sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel durum, kurum ve olanakları ile Kapitalist sisteme geçiş yaptı ise;

     Üretim ilişkileri değişince, bütün ilişkiler ve düzenler de değişiyor. Karl Marx bu konuyu 'Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı' adlı yapıtında, "altyapı, üstyapıyı belirler, üst yapı da, alt yapıyı etkiler" şeklinde tanımlar,

     Benzer bir değişimi ve dönüşümü de bu dönemler yaşıyoruz. Ülkemiz de dahil, bütün dünya ülkeleri ve ekonomileri de derin bir kriz yaşıyorlar ama bizdeki fark, ülkenin demokrasiden, insanlarının da demokratlıktan nasiplerini almamış olmalarından kaynaklanan sorunları da, ek olarak yaşıyoruz.

    "Demokrasi bir orta oyundur", eyvallah ama gelişmiş ülkelerde bu sistemi denetleyen kurumlar, kuruluşlar vardır, oluşmuştur.  Bizde ise, 1950'lili yıllarda Demokrat Parti ile ucundan kıyısından başlayan;

    24 Ocak 1980 "Ekonomik İstikrar Kararları" ile yönü çizilen bir süreç, 12 Eylül Askeri Darbesi ile rayına sokulmuş, ilgili kurumlar kapatılmış, dağıtılmış, itibarsızlaştırılmıştır.

     Bu süreç zamanla, sokakta dolaşan donsuzlara "devlet don mu yapar" diye meşrulaştırılarak, kamunun elinde bulunan her şey peşkeş çekilmiş, elden çıkarılmıştır.

    Şimdi de bütün ahali olarak ortaya çıkan ekonomik sorunların bedelini, herkesin yediğinden içtiğinden alınan doğrudan ya da dolaylı vergiler ile ödemeye çalışıyoruz.

     Siyasiler altlarında makam araçları, şoförleri ile gezdiklerinden, yönetenler de "burunları düşse eğilip almayacakları" havalı hale geldiklerinden, sokaklarda yaşananları, gösterildiği ya da anlatıldığı kadarıyla biliyorlar ve anlıyorlar.

     Oysa sokaklarda yürüseler, halk ile dolmuş, otobüse binseler, kimler ile yan yana yürüdüklerini göreceklerdir.

     Sahil kenarlarındaki plajlarda, parklarda, kuytu duvar diplerinde kimler uyuklayıp, sabahlıyor. Başlangıçta sırf ucuz iş gücü, işçi olsun diye göz yumulan bu kadar yabancı ülke yurttaşı ve yaşatacağı sorunlar ile bu kış nasıl geçer göreceksiniz.

      Dünya yine iki kutuplu bir ekonomik savaşın ön oyunlarını oynuyor. Rusya "gazını kesince", Avrupa, özellikle Almanya yurttaşlarının ısınma dahil sorunlarını çözmek için 199 Euro'ya bir aylık Türkiye tatili öneriyor, pazarlıyor.

     Bu halkın vergileri ile temizlenen, aydınlanan sokaklarda dolaşacaklar, vergileri yurt dışına ödenen (vergisiz cennetlere kaçırılan) otel zincirlerinde konaklayacaklar ve bu yoksul, evine ekmeği bile "askıda ekmekten" götüren halkın finanse ettiği sistemden yararlanıp ülkelerine dönecekler.

      Beyler, bayanlar yönetim ciddi bir iştir. Öyle, "acemi nalbant gavur eşeğinde öğrenir" havası ile geçiştirilecek zamanlar çoktan geçti.

     Çoğu kişi farkında değil ama iktidar bu kadar yaşanan olumsuzluğu ve sorunu profesyonelce ve profesyonel yöneticileri ile bilinçli bir şekilde aşmaya çalışırken;

     Üzgünüm ki, muhalefetin iyi niyetli liderlerinin çabaları, "A takımlarının" iş bilmezliklerinin yarattığı ve yaratacağı sorunlar ile geçiştirilemeyecek kadar büyüktür.

      Yönetim, iktidar, bir savaş sürecidir. Öyle,  "Ahmet'in şapkasını Mehmet'e, Mehmet'in şapkasını da bilmem kime giydirerek" bu sorunlar aşılamaz.

     İktidar, iktidar olmak ve iktidarda kalmak için ittifak yaptığı ortaklarına bu kadar teslim olmuşken, yerel yönetimlerde yerel iktidarı kazanmış ancak, yönetimleri hala değişmemiş organizasyonlardan başarı ve çıkış yolu beklemek için "saf dilli" olmaya gerek yok ama başka türlü de öğrenmenin yolu yok ki.

    Ne denir, "TÜRKÜN AKLI SONRADAN GELİR!.."

    Umarım ben yanılırım. Sorun seçimi almak değil, sorun seçimden sonraki altıncı, yedinci ayda en fazla bir yıl sonra da bir kez daha "elim kırılsaydı" diyen milyonlar yaratmamak.

      Bu kadar yönetim deneyiminden sonra, buradan görün bu.

      Bir kenara yazın, yüzüme tükürmek için elinizde belge olsun.