1990 sonrası doğan herkes çocukluğunu güzel yaşasa da
gençliğini bir kaosun içinde geçirdi.
Ben de kaos ortamında gençliğini geçirmiş hatta geçiren biri
olarak özlüyorum yaşadığım güzel günleri, yaşayamadığım daha güzel günleri.
Teknolojinin gelişmesiyle sokaklar bitti. Yönetim
anlayışının değişmesiyle biz gençler.
İlkokulda başladı, bu drama… Önce ‘İstediğiniz gibi yazı
yazın’ dediler sonra dayattılar ‘el yazısı’ diye. Sonra döndüler tekrar ‘İstediğiniz
gibi yazın’ dediler.
Sonra da sınav sistemini değiştirdiler hem de birkaç kez… Sanki
hayatımızı belirleyecek sınavlara hazırlanmak çok kolaymış gibi bir de değişen
sınav sistemlerine katlanmak zorunda kaldık.
Ama yaşanan bunca şeye rağmen o günlerin güzel günler
olduğunu nereden bilecektik ki...
Bugün baktığımda ardıma ve benden sonra gelen yeni nesle;
biz gerçekten şanslıydık çünkü sokakta oyun oynayan, okula girmeden önce bağıra
bağıra ‘Andımız’ı okuyan son nesil bizdik.
Biz büyüdük, Türkiye değişti. Biz büyüdük, ekonomi bitti. Biz
büyüdük, özgürlükler kısıtlandı. Biz büyüdük, Atatürk ve Cumhuriyet bilinci
aklımızdan silinmeye çalışıldı. Biz büyümese miydik?
Bugün katıldığım 29 Ekim kutlamalarında içim biraz buruktu.
Eski törenleri özlediğimi fark ettim, tören alanını öyle boş görünce.
Andımızı okuyan ve bilen son nesil olarak soruyorum ben de
büyük ağabeylerime ve ablalarıma! İçtiğiniz Ant’ı hatırlıyor musunuz? Durun ben
size hatırlatayım.
Türküm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem: küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,
yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm: yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan
yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm
diyene!
Yürüyor muyuz gerçekten bize açtığı yolda, gösterdiği
hedefe?