Amasya'da, Cumhuriyet kuşağı Öğretmeni
Kazım Çevikçe ve Amasya'nın köklü ailesi Cününoğulları'nın kızı Hacer
Çevikçe'nin oğlu olarak dünyaya gelmişti ama, neredeyse ömrü çok sevdiği şehri
Amasya dışında, gurbet ellerde geçmişti.
Daha lise yılları(1950'liler) İstanbul
Kabataş Erkek Lisesinde okumak için ayrılmıştı ana-baba ocağından/kucağından.
Prof Dr Bilsay KURUÇ gibi Cumhuriyetin
ilk nesil Devlet Planlama Teşkilatı Uzmanları arasında önemli bir yere sahip
olmuştu.
Ben kendisini siyasette akif olmadığı ya
da resmi görev almadığı yıllar tanımıştım. Önemli günler arar, hal-hatır sorar,
Ankara-Ayrancıda ki o mütevazi bürosunda da ziyaret ederdim.
Ülkesi ve siyasetin kalitesi dışında bir
kaygısı yoktu. Ara sıra uğradığımda bana, kendisi siyasetin acemisi, ben de
ustası rolünde sorular sorardı. Oysa, her şeyi günü gününe yakından izlediğini
ve her şeyden de haberi olduğunu konuşmalarından anlıyordum.
Siyasetin duayeni olmanın, her şeyi
bilmek olmadığını, kendisini her ziyaret ettiğimde bir kez daha görüyor ve
anlıyordum.
Olanların, kimin gözünden nasıl
göründüğünü de görmek, dinlemek, izlemek; deneyimi ile yormak, yorumlamak,
gerçekten ona Siyasetin Duayeni demeyi hak ettiriyordu.
Çok sevdiği eşinin hastalığına, kızlarının
işleri gereği yurt dışında olmasına, elbetteki çok üzüyordu. O yüzden sık sık
Ankara dışına gidiyor, o zaman da, ancak telefon sohbetleri yapabiliyordum.
Siyasilerin iyi konuştuklarını bilirim
ama, çok azının hatırı sayılır bir şeyler yazdığını görmüştüm. Bir güz günü
telefonda doğduğu, anılarının olduğu ve kopamadığı ailesinin şehri Amasya'da
olduğunu söyleyerek, benden kargo adresi istemişti.
Daha öncede bürosunda "CHP ile Bir
Ömür" isimli yapıtını imzalamıştı. Kargo gelen koliyi açtığımda bu kez de
"Hala İyimserim" adlı yapıtını göndermişti.
"Hala İyimserim" yapıtı,
yıllar öncesi yazdığı "Daha iyimserim" yaptının devamı olarak; akıcı
kalemi ile bilgi, deneyin ve öneri dolu makalelerini bir nefeste okuyuşumun
üstünden bir yıl geçmişti.
Artık haberlere şöyle bir göz atmanın
dışında televizyon izlemiyorum desem olacak. Ama gece yarısı uykum kaçtı,
televizyonu açtım ki, oooo haber kanalları kaynıyor.
HDP'nin kapatma davası, yine HDP Kocaeli
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun Milletvekilliğinin düşürülmesi, ABD
ile gerginlik, daha koltuğuna bile ısınamamış merkez Bankası Başkanı
değişikliği, serbest piyasa kurallarına uysa da uymasa da yapılan fiyat
ayarlamaları, uysa da uymasa da yapılan falan filan.
Olanları ve olayları düşününce, sayın
Çevikçe'nin son yapıtı "Daha İyimserim"de ki son döneme ilişkin
makale ve değerlendirmeleri geldi aklıma. Keşke, Ankara'da olsada, her ne kadar
ben konuşuyormuşum gibi yapsa da, onun çarpıcı ve özlü değerlendirmelerini
kendi dilinden dinlesem diye düşündüm.
Artık öyle bir toplum olduk ki, her
şeyden ayrışıyoruz. Hepimizi, en küçük olay ve sorunlar ile parçalayıp, bölüp
ayrıştırıyorlar.
Değerli Hocam, Prof Dr Bozkurt Güvenç'in
"R-Kompleks" dediği, bir çok makalede "Sürüngenler
Sendromu" olarak tanımlanan ve özellikle Hitler Dönemi Faşist yönetimin,
"parçala-böl-yönet ve sürekli düşmanlar yarat"arak, kendisinin de
vazgeçilmez olduğu algısını yarattığı yönetim makalesi geldi aklıma.
İster "28 Şubat Süreci" olsun,
isterse de "17-25 Aralık, 15 temmuz" süreçleri bahane olsun, bu ülke
birçok şeyini kaybetti. Kaybedilen şeyler hiçbir zaman geri gelmeyecek. Artık
tarışmanın da bir anlamı yok, kalmadı, ama olanları görünce bu ülkenin ve
insanının asıl aklını, hafızasını, belleğini; "Akil Adamlar" denilen
yapının yok edilmesi ile her şeyini kaybettiğini görüyorum.
Bazılarının cüzdanlarına her gün bir
şeyler girebilir ama halk, artık herşeyden bıkma noktasına gelmek üzere.
"Deliye her gün bayramdır" ama, herkesi çıldırtmanın da kimseye bir
yararı yok.
O yüzden sayın Erol Çevikçe'nin son
kitabı "Hala İyimserim"in değerini bir kez daha iyi anladım.
Bugün kendini "muktedir"
sananlar, keşke yaşayan, düşünen ve ülkesi için çabalayan bu insanlara iki akıl
danışsa, bu ve benzeri öneriler dolu anılardan haberleri olsa ne iyi olurdu
diye düşündüm.
Bilgi her yerde bulunur. Kitaplar,
ansiklopediler, internet vb. Ama asıl sorun, o bilgiyi yoğuracak
"deneyim". Deneyim olmadan bilgi, eczanede hap gibidir.
Bilinçli(deneyim) bir doktor ancak hasta, hastalık ve haplar ile olayı çözer,
hastayı tedavi eder.
Yoksa, rastgele kullanılan haplar,
bırakın hastayı tedavi etmeyi, dilenmez ama, öldürebilir bile.
Keşke, Erol Çevikçe, Bilsay Kuruç gibi
bu ülke için yüreği çarpan, düşünen, üreten duayen ve akillerin farkında olunsa,
yerli yerinde dinlense.
Bu ülke ne güzel olurdu.