Evet ya, silah icat olup mertlik bozulduktan sonra, artık ölüm bile karşından gelip, alnı çatından yollamıyor insanı. Hastaneler, Doktorlar, Eczaneler ...say say bitmeyen acılar içinde ve üzüntüler ile gidiyor insanlar bu dünyadan.

--Ne garip değil mi? Artık adam gibi ölemiyoruz bile. Hani eskilerin dediği gibi, "İki gün yatak, üçüncü gün kara toprak" yok artık. Acılar içinde, çeke çeke gidiyor insanlar artık bu dünyadan.

--Bu Anadolu var ya bu Anadolu, enteresan bir toprak. Binlerce yıldır bilgi, deneyim topluyor biriktiriyor koynunda, ve bir köyden ses veriveriyor Aşık Mesleki gibi:

Dolanı dolanı gelir/ Ölüm yavaşça yavaşça

Kalem alıp yaz derdimi/ Gülüm yavaşça yavaşça

....

Şu dünyaya güvenilmez/ Ölmeyince kan kesilmez

Mesleki'm artar eksilmez/ Zulüm yavaşça yavaşça"

--Sorunları karmaşık hale getirmek, sorunları çözmekten daha kolay. Çünkü sorunlar, birine sorun olur iken, birilerine de nimet olur. Nasıl mı?

--Hava güzeldir, bahar da gelmiştir. Padişah Sarayın Balkonundan yanında vezirleri ve değer verdikleri ile birlikte Ortaköy’den sahile inen faytonlara bakmaktadır.

--Birden Faytona koşulan atlardan birisi yolun ortasına "sıçar". Ardında da hemen etraftaki ağaçlardan kargalar üşüşür atın pislediğine.

--Padişah merak ile etrafındakilere sorar. Ne gördünüz? diye.

--Hiç kimse fark etmemiştir.

--Padişah da, "Bakın giden Faytonun atı yola pisledi ama sonrasında da bir şey oldu? " diye.

--Padişah olanların farkındalığını düşünürken, avanesi ise, utanç içinde, padişahın baktığı yola atların nasıl sıçtığının telaşı içindedirler.

--Kimisi yoldan faytonların geçişini yasaklamayı; kimisi atların kıçlarına torba bağlamayı önerir.

--Oysa Padişah başka bir şeyin farkındalığının görülmesini istemektedir. Kimse istediği yanıtı vermeyince, sorduğu soruya tanıtı, yine kendisi verir.

--Bakın Efendiler, yoldan az önce bir Fayton geçti. Atlardan birisi de yola hacet etti.. Ama hemen ardından, etrafta ki ağaçlardan kargalar o b.klara üşüştü ve onları yiyorlar.

--O dönemde Faytonlara koşulan atlar bakımlı, arpa bol. Yedikleri arpaların hazım edemediklerini de yollara böyle saçılıyor. Bolluk dönemleri sanırım. Şaka bir yana.

,--Padişah duymak istediğini duyamayınca, ağzındaki baklayı çıkartır.

--Bakın Efendiler, der, olay bu kadar basit. "BİRİNİN PİSLEDİĞİ, DİĞERİNE NİMET OLUR!.."

--Yıllardır bu Ülkede ha bire yenilen haltlar konuşulurdu ama, hiç bu kadar uluorta Devletin-Milletin malı hovardaca harcanmazdı, yemenin içmenin bile bir adabı , edebi olurdu.

--Artık "şiraze öyle dağılmış ki" kimsenin bunu toplaması mümkün değil. İşin enteresan tarafı ise, her işini BİSMİLLAH ÇEKEREK yapanların yaptıkları. Peygamberimiz Hz Muhammed'in VEDA HUTBESİNDEKİ KUL HAKKINI görmezlikten gelerek, fakirin, fukaranın vergilerinden toplanan Devlet Parasının "çaçur " etmeleri.

--Ankara'nın göbeği KIZILAY'DIR. Yollardan önü çakarlı, üstü yanıp sönen ışıklı onlarca son model araç geçer. Bu araçların üç-beşinin sadece o yollarda ki yaktıkları yakıt ile bile, yine Ankara'nın göbeği Kızılay'da ki soğuk kaldırımlarda açlıktan dilenen karınlarını doyurur. Ama nerede? (Ha bu arda, bu işin içinde de bir iş yok mudur?. Onu bana soracağınıza, sabah minibüsler ile dağıtan, akşam da toplayanları ben görüyorum da, ...)

--Evet ya, ortalık da "kral çıplak da"; son model arabalar ile gidenler siyah camlardan bunları görmezler. Peki sana ne oluyor, aralarından vücut çalımları ile geçip, görmemek için başını çeviren, abdestli, yol kenarlarında ki binaların içinde ki mescitlere, Kocatepe ve Maltepe Camilerine giden Mümin kardeşim. Sen neden görmezlikten geliyor, susuyorsun?

--Unutmayın, herkes kendisinde sorumlu olduğu kadar çevresinden de sorumludur. Gök kubbe göçer ise, altında sadece farkında olanlar değil, hepimiz kalırız.

--Hani gök kubbe çatırdıyor da!.. Ölüm dolanı dolanı geliyor. HeyyHatttt!... Haberiniz olsun.