Biz kadınlar bu 25 Kasım’da da dünyanın dört yanında eşitsizliği, yoksulluğu, savaşları ve şiddeti üreten erkek egemen kapitalizme karşı isyanımızı meydanlara taşımak, kadın dayanışmasının sınırları aşan gücüyle buluşmak ve itirazlarımızı hep birlikte daha fazla duyurmak için yine alanlarda olacağız.
Kadınlar
her gün evde, işte, okulda, sokakta erkek ve erkek devlet şiddetine maruz
kalırken, şiddet tehdidi altında yaşamlarını sürdürürken, siyasal iktidar
kadına yönelik şiddeti önlemek ve kadın kazanımlarını geliştirmek yerine,
kadın düşmanı politikaların sürdürücüsü olmaya devam ediyor.
Pandemi
boyunca da ekonomik ve sosyal güvenceden yoksun bırakılırken, daha fazla
yoksullaşıp, işsizleşip, güvencesiz- kayıt dışı çalışma koşullarında
sömürülürken, istihdamdan kopup hane içi tüm bakım yüklerini karşılıksız olarak
yüklenmek zorunda kalırken, şiddet ve istismar tehdidi altında yaşamaya
zorlanıyoruz.
Dünyada
ve ülkemizde milliyetçi muhafazakâr iktidarlar, pandemiyi de fırsat bilerek
kadın kimliğine dönük saldırılarını arttırırken, AKP iktidarı tekçi, gerici ve
cinsiyetçi temelde oluşturmayı tasarladığı yeni toplumsal düzenin inşası için
kadın kazanımlarını zayıflatmayı temel aldı. İstanbul Sözleşmesi'nin bir gece
yarısı feshinden sonra şimdi de 6284 sayılı yasa gibi şiddeti önlemede etkili
yasal kazanımlar hedef gösteriliyor. Eril yargının cezasızlık politikasından
güç ve cesaret alan erkekler "gücüm
yettiği için hedef aldım" diyebilecek cürette ve biz kadınları akıl almaz
yöntemlerle katletmeye devam etmekte.
Eril yargı erkekleri korurken, kadına yönelik şiddette, LGBTİ+ lara
yönelik nefret cinayetlerinde ve çocuk istismarında cezasızlık uygulanmaya
devam ediyor. Yakın zamanda Çilem Doğan’ın yargılama sürecinde yaşadığımız
gibi, ölmemek için, kendilerine sistematik şiddet uygulayan erkeği öldürmek
zorunda kalan, öz savunma hakkını kullanan kadınları cezalandırıyor. Çilem’in
avukatının söylediği “Çilem ölmediği için cezalandırıldı” tespiti gerçeğimizin
tespiti aslında. Kadınların yürüttükleri
örgütlü mücadele hedef alınıyor, baskı, gözaltı ve tutuklamalar hız kesmeden
devam ediyor. Ama ne yapılırsa yapılsın biz kadınlar haklarımızdan,
hayatlarımızdan, birbirimizden vazgeçmiyoruz diyoruz, geceleri de sokakları da
meydanları da terk etmiyoruz.
Siyasal
İslamcı rejimlerin iktidarda olduğu tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de
hayatlarımız karanlığa teslim edilmek isteniyor. Biz bu karanlığı dinci
gerici bir azınlık istiyor diye İstanbul Sözleşmesi’nin bir gece yarısı kararıyla
feshedilmesinden, “9 yaşındaki kız çocuklarıyla evlenilebilir” fetvalarından,
kız çocuklarına oğlan çocuklarının ayaklarının yıkatıldığı sübyan
mekteplerinden, adım adım dinselleştirilen eğitimden, işsizliği kadınların
çalışmak istemesine bağlayan bakan demeçlerinden, kadının yerini evi, görevini
de kocaya itaat olarak gören muktedirlerden, LBGTİ+ları hedef göstererek onlara
yönelik şiddetin bizzat kışkırtıcısı olan iktidar sahiplerinden, gökkuşağı renklerine
yönelik yasaklardan, haklarını aramak için alanlara çıkan kadınlara yönelen
devlet şiddetinden, şiddet faillerini koruyan, cezasız bırakan yargı
pratiklerinden, pandemi fırsatçılığıyla taciz, tecavüz, istismar faillerinin
salıverilmesinden, kız çocuklarının giderek örgün eğitimden koparılmasından, çocuk
yaşta zorla evlendirilecekleri düzenlemelerin yasa kılıfına sokulmasından
tanıyoruz.
Kayyum
eliyle gasp edilen belediyelerde kadın merkezleri ve kadın sığınakları
kapatıldı. Kayyum zihniyeti bugün de Boğaziçi Üniversitesi'nde kendisini
gösteriyor. Özerk ve demokratik üniversite mücadelesi ve talebi engellenmeye
çalışılıyor, kadın çalışmalarına erkekler atanıyor.
AKP/MHP iktidarı bir yandan kadın düşmanı politikaları
hayata geçirirken diğer yandan savaş politikalarına hız kesmeden devam ediyor.
Militarist ve kutuplaştırıcı siyasetin sonuçları daha fazla erkek-devlet
şiddeti, gittikçe vahşileşen yöntemlerle işlenen kadın cinayetleri ve daha
fazla gözaltı, tutuklama ve işkence olarak karşımıza çıkıyor. Emperyalizmin kan
gölüne çevirdiği Ortadoğu’da dün IŞID ve ÖSO gibi dinci-gerici örgütlerle
kurulan ittifakın kadınların yaşam hakkı başta olmak üzere var oluşlarına dönük
saldırılar karşısında kadınların özgürlük mücadelesine tanık olduk. Bugün
Afganistan’ın Taliban iktidarına bırakılmasıyla kadınların yine kendilerine
çizilen sınırları kabul etmediğine, direnişlerine tanıklık ediyor ve
direnişlerini selamlıyoruz.
Biz
kadınlar şiddete, sömürüye karşı, yaşamın özgür özneleri olma mücadelesini uzun
yıllardır ve aralıksız bir biçimde sürdürüyoruz. Kadın hak ve özgürlüğüne dair
bugün ne varsa kadınların yıllardır yürüttüğü mücadelenin sonucu olduğunun
farkındayız. Emeğimizin gaspı ve bedenimizin denetimine dayalı, tarihsel arka
planı çok güçlü eril zihniyetin üzerimizde kurduğu sistematik tahakkümü
kırmanın tek yolunun yine sürekli ve örgütlü kadın mücadelesini yükseltmekten
geçtiğini biliyoruz.
Biz
kadınlar toplumsal alanın her aşamasında varız ve var olmaya devam edeceğiz.
Dünya emeğimiz üzerinde dönüyor. Hayatlarımıza ve emeğimize sahip çıkmaya her
koşulda devam edeceğiz. Düşlerimizi, gülüşlerimizi, mücadelemizi asla teslim
alamayacaksınız; geceleri, sokakları, meydanları, iş yerlerimizi, okulları,
kampüsleri terk etmiyoruz; kadınlar vardır, kadınlar her yerde!
Buradan
tüm kadınları 25 Kasım Perşembe günü saat 19.30’da Kapalıyol Halk Bankası
önünde, 27 Kasım Cumartesi günü saat 15.00’te Aydın Kanza Parkı’nda buluşmaya
çağırıyorum.
Birlikte mücadelemizi de dayanışmamızı da büyütelim.