“Helalleşme” dosyaları, işgalcilerin Türkiye’yi yıkma saldırılarına yardımcıdır ve göz boyayarak azınlık isyancılarının, kara güçlerin temsilcilerini, önderlerini Cumhuriyeti kuran partiye yerleştirmenin maskesidir! Gizliden değil; açıktan, göstere göstere sürdürülen bu saldırı, genel seçim yenilgisine bağlanarak, Kılıçdaroğlu’nun “16’lı ittifak da kurulur” sözüyle bildiriliyor!

Konu, CHP’de baş yöneticinin değiştirilmesi, sıradan politik program uydurmak değil, köklü-karanlık işgaldir!  

Göstermelik muhalefetle maskelenen de bu girişimdir! Köklü saldırı hazırlığına en ciddi uyarı 12 yıl önce yayınlanmıştı. Gerçeklerden kaçarak yıkımdan-karanlıktan kurtulamayacağınızı unutturmak isteyenlere inat!

Söz Sayın Ali Rıza Üçer’in!

<< BİR KÜRESEL OPERASYON: DERSİM, HEDEF CUMHURİYET!

Ali Rıza Üçer, İlk Kurşun Gazetesi, 4 Aralık 2011

 “Her şeyden önce size kıvançla arz edeyim ki ulus ve ülke geçen yılı tam bir huzur ve sükûn içinde yükselme ve kalkınma çalışmaları ile geçirmiştir.

Uzun yıllardan beri süregelen ve zaman zaman gergin bir şekil alan Tunceli’ndeki toplu haydutluk olayları belli bir program içindeki çalışmalar sonucu kısa bir sürede ortadan kaldırılmış, bölgede bu gibi olaylar bir daha tekrarlanmamak üzere tarihe aktarılmıştır.

Cumhuriyetin getirdiği bütün iyiliklerden yurdun diğer evlatları gibi oradakiler de tam anlamı ile yararlanacaklardır.”  Mustafa Kemal Atatürk, TBMM Açılış Konuşması, 1 Kasım 1938 [1]

CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün 10 Kasım’da Fethullah Gülen’in yayın organı Zaman gazetesinde Dersim ile ilgili açıklamalarının ardından yandaş medyada ve cemaat medyasında Cumhuriyetin kurucu kadrolarını ve nihayet kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü hedef alan bir linç kampanyası başlatıldı.

Hüseyin Aygün, CHP’li değildi, Tunceli’de EMEP merkez ilçe başkanıydı. Seçim döneminde, CHP’li olmadığını, Kemal Kılıçdaroğlu’nun daveti üzerine seçimlere girdiğini, Dersim’le ilgili olarak bugüne kadar yürüttüğü çalışmaları CHP çatısı altında özgürce sürdürmesini bizzat Kılıçdaroğlu’nun kendisinden talep ettiğini açıklamıştı.

Aygün’ün biri Kırmançki olmak üzere yayımlanan üç kitabı dikkat çekiciydi: “Eve Tarixê Ho Têri Amaene”, “Dersim 1938”, “Zorunlu İskan” ve “0.0.1938 Resmiyet ve Hakikat.” [2]

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hüseyin Aygün vasıtasıyla Y-CHP’den gelen pası iyi değerlendirerek mecliste devlet adına Dersim için özür diledi. Y-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise hızını alamayarak özrün yetmeyeceğini, tarihi bütün belgelerin açıklanması ve sürgün edilen ailelere topraklarının geri verilmesi gerektiğini söyleyiverdi, Pandora’nın kutusu açılmıştı artık. [3]

Toprak ağalarının, aşiret reislerinin, şeyhlerin, şıhların, seyitlerin hüküm sürdüğü sömürgeci feodal düzen, Seyit Rıza gibi din önderlerinin yönetiminde eşitlikçi bir düzen olduğu iddiasıyla kutsanıyor, aydınlanmacı Cumhuriyet hedef haline getiriliyordu. Topraklar kime iade edilecekti? Derebeylerinin varislerine. Kılıçdaroğlu da övünerek bir seyit torunu olduğunu, Abdullah Gül’ün Dersim arşivlerinin açılması çağrısını saygıyla karşıladıklarını ve destek verdiklerini açıklıyordu.[4]

Cumhuriyetle hesaplaşmak için olgunlaştırılan bu süreçte Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu (FDG) yöneticileri Dersim isyanın elebaşısı Seyit Rıza’nın torunu Rüstem Polat’la birlikte Başbakanlıkta Bülent Arınç’la görüştü. Polat, “Bizim kimseye kinimiz düşmanlığımız yok. Ülkemizde barış istiyoruz. Başbakan’ın özrü beni duygulandırdı, sevindirdi” derken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’yla da bir araya geldiklerini söyleyen FDG Başkanı Yaşar Kaya ise Erdoğan’ın açıklamasını ‘cesur’ bulduğunu dile getirerek, “Özür dilenmesiyle birlikte Türkiye’de hakikatlerin yazıldığı bir defter açıldı ve ilk sayfasına da ‘Dersim’ yazıldı. Tarihle yüzleşmek bir günlük, iki günlük, üç aylık bir iş değildir” diyordu. [5]

Almanya başta olmak üzere Avrupa Birliği’nin yakın ilgi ve desteğine mazhar olan Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu (FDG) Dersim’le ilgili senaryoların odağında yer alıyor. FDG, Kasım 2006’da kuruldu, misyonu tarihle yüzleşme maskesiyle Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Dersim’de soykırım yaptığını kanıtlamak, Mustafa Kemal ve Cumhuriyetin kurucu kadrosunu soykırımcı diye yaftalayarak Cumhuriyetin meşruiyetini tartışmaya açmak.

Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu’nun 17 Mayıs 2011’de Berlin Eyalet Parlamentosu’nda düzenlediği Dersim Tertelesi (Soykırımı) Konferansı sonuç bildirgesi oldukça dikkat çekici:

“1937-38 yıllarında Dersim aşiretleri devlete karşı herhangi bir isyana girişmedi. Mütecaviz karakollara yapılan saldırılar meşru ve haklıydı. Devlet çok sınırlı kalan bu meşru savunma hareketlerini bir bahane olarak kullandı. Kemalist hükümet yıllar önce Dersim kırımına karar vermişti. Dersim toplumu etnik-kültürel kimliği, tarihi duruşu, kendine özgü yaşam tarzı ve sosyal yapısı yüzünden bu kırıma uğramıştır. Kemalist Hükümet öncelikle düşman bir Dersim ve Dersimli konsepti oluşturdu. Dersim toplumunu yabancı bir nesne, bir çıban başı olarak tanımladılar. Sonra Türk Hükümeti somut hazırlıklara girişti. 1935 yılında 2884 sayılı özel Tunceli Kanunu çıkarıldı. 4 Mayıs 1937 tarihinde Bakanlar Kurulu, Tunceli Tenkil Harekâtı kararı aldı. 20/21 Mart gecesi başlayan ve 16 Eylül 1938’de son bulan bu saldırıda Dersim’de binlerce silahsız savunmasız sivil öldürüldü. Keza binlerce insan sürgün edildi. Aileler parçalanarak aile fertleri ayrı ayrı yerlere gönderildiler. Binlerce çocuk yetim yurtlarına veya Türk ailelerine evlatlık olarak verildi. Binlerce çocuğun akıbeti hâlâ bilinmemektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti inkâr politikasından vazgeçerek Dersim Soykırımını tanımalıdır. Başbakan Erdoğan Dersim kırımını yalnızca politik polemiklere konu etmekten vazgeçerek devlet arşivini açmalıdır. Çağımız tarihle yüzleşme ve özür dileme çağıdır.”

Sonuç bildirgesinin en can alıcı noktası ise Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşlara müdahale çağrısıydı. Bu bildirge, özür, toprakların iadesi, soykırımın kabulü gibi dayatmaların nerelere uzanacağının ibretlik bir göstergesiydi:

“1937-38 kırımı devlet tarafından ısrarla inkâr edildiği gibi, devletin 1990’lı yılların başında terörle mücadele bahanesiyle köyleri boşaltarak bölgeyi insansızlaştırması Dersim halkı için yeni bir toptan yok olma tehlikesi doğurmuştur. Kırmancki / Zazaki Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ölü diller ailesine dahil olmak tehlikesi yaşayan bir dil olarak kabul edilmiştir. BM Örgütü, uluslararası insan hakları kuruluşları, Avrupa Parlamentosu başta olmak üzere bütün demokratik kuruluşları Dersim halkının etnik-kültürel kimliğiyle yok olma tehlikesi içinde olduğu gerçeğini görmeye ve Dersim halkına yardım elini uzatmaya çağırıyoruz.” [6]

Avrupa Parlamentosu’nda da art arda düzenlenen “Dersim Soykırımı” toplantılarında koçbaşı rolü verilen bu derneğin yöneticilerinin Başbakanlıkta ağırlanması ve Y-CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile görüşmesi çok düşündürücü.