Günümüz dünyasında bilgi çok enteresan bir kimlik ve değer taşır.

   O yüzden "CHP nedir?", "CHP'li kimdir?" diye sorular sorsanız, herkesten farklı bir yanıt alırsınız. Bu CHP'nin bilinmiyor olmasından dolayı değil, herkesin farklı bir CHP'sinin olmasından kaynaklıdır.

    Bu açıdan bakıldığında ise, CHP için, çok doğal olan derin ilginç öyküler vardır ama bunu ya çoğu çoğu kişi bilmez ya da ilgilenmez.

    O yüzden NEDEN CHP'Yİ yine, yeniden, yeniden bıkmadan, usanmadan yazmak gerekir. Bunu bir CHP'li olarak değil, bir yurtsever olarak. O yüzden CHP, ülkenin diğer partilerinden farklıdır, CHP'lilerinde de farklı olması gerekir.

    Bu arada Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)'nin 99'uncu (9 Eylül 1923)  kuruluş yıl dönümünü kutluyorum!..

    Ülkemize ve yurttaşlarımıza hayırlı ve uğurlu olmayı sürdürsün.

    CHP, dünyada özel öyküsü olan çok nadir partilerden, hatta çok özel öyküsü ve onurlu bir geçmişi olan tek partidir. 

     Nedenini açıklamadan önce, parti nedir sorusuna ortak bir yanıt aramak gerekir. O halde "siyasi parti" nedir?

      Siyasi parti: Benzer siyasi görüşleri paylaşan kişilerin, ülke yönetiminde söz sahibi olmak için kurdukları ve örgütledikleri siyasi yapı ve örgütlere verilen isimdir.

     CHP ise, 20. yüzyılın son dönemleri ortaya çıkan partilerden farklı bir siyasi partidir.

     Dünya'da,1830'larda İngiltere'de kurulan Muhafazakâr Parti ile aynı dönemlerde ABD'de kurulmuş olan Demokratik Parti, günümüze kadar varlıklarını sürdüren partilerdir. Bunlar, ülkelerin ve hakim sınıflarının siyasi yapılanmalarıdır.

     CHP ise, bu ilk dönem partileri gibi Uluslararası sermaye ve emperyalizmin gerekliliklerine göre kurulan bir parti değildir.

    CHP,  mazlum ve mağdur bir Milletlerin kurtuluşu ve ulus devlet olması için kurulmuş siyasi bir örgütün devamı ve hakim güç odaklarına karşı direnen bir siyasi partidir.

    Dünya yaklaşık 500 yıl süren feodal düzenden sonra; ticaret, sömürgeler ve sanayileşme gibi ekonomik ve siyasi süreçler sonucunda, yepyeni bir ekonomik , sosyal ve siyasal düzene daha geçmiştir. 17 yüzyıl sonlarında şekillenmeye başlayan bu ekonomik ve siyasi düzenin adı da Kapitalizm, Kapitalist sistem olmuştur.

    Feodal dünya düzeninde uçsuz bucaksız topraklar üzerinde kurulmuş bulunan Devletler ve İmparatorluklar, yeni dünya düzenini oluşturan sermayenin güvenliğini sağlayacak denetim ve yönetim organizasyonları ve otoritelerine sahip değildiler. 

     Bu yüzden, Kapitalizme daha denetlenebilir ve yönetilebilir bir dünya düzeni gerekiyordu..

     Bu da, insan topluluklarının etnik kökenlerinin kaşınması ve etnik kökenler üzerine, MİLLİYET bağlamında yeni ve daha küçük devletler ile mümkündü. 

    Bazı islam ülkeleri kabul etmese de, İslam Dünyasının Kalbi sayılan ve Halifenin yönettiği; petrol dahil birçok yer altı-üstü doğal kaynaklarının üstünde bulunan bir Osmanlı Devleti-İmparatorluğu, kapitalist sistem içim hiç de ekonomik ve kullanışlı bir yapı değil idi.

   Bu yüzden, Rusya, Avusturya-Macaristan, Büyük Britanya İmparatorlukları gibi kocaman hantal yapılar yıkılıp yerine daha küçük etnik unsurlar üzerine kurulacak devletler olmalıydı.

    Milliyetçilik akımları 18. ve 19. yüzyılda bu yüzden körüklenmiş;  bu dönemlerde 50'yi aşmayan devlet sayısı, 1900'lerin başında 100'ü aşmış, 1945'lerde ise BM'nin kurulması ile, 2000'lerin başında bu sayı 200'leri bulmuştur.

    Devşirme bir saray yönetiminin hakim olduğu, her türlü bilginin sarayda bulunan devşirme yöneticilerin etnik köklerine bağlı olarak sızdırıldığı Osmanlı Devleti, Batılı Emperyalist/Kapitalist Devletleri tarafından parçalanmaya, talan edilmeye karar verilmiştir.

    Bu arada da, bir grup yurtsever asker-sevil aydın da, eğitim için gittikleri Avrupa'da, özellikle Paris'te, yeni yeni gelişen Milliyetçilik akımlarından etkilenmiş, önce "Osmanlının kurtarılması" için;

     Osmanlı Sarayının ilk başta İngilizler ile daha sonra da Almanlar ile içli dışlı ilişkiler ve işbirliği içinde olduğunu görünce, İttihat ve Terakki gibi cemiyetler altında toplanıp, yeni bir devlet için ulusal kurtuluş savaşı mücadelesine başlanmıştır.

     Mondros Mütarekesi ve Sevr antlaşması ile Osmanlı Devletinin ortadan kalktığı gören, başta Mustafa Kemal gibi askerler olmak üzere yurtseverler, Misakı Milli sınırları üzerinde, emperyalist kuşatmaya karşı Ulusal kurtuluş savaşını örgütlemeyi ve yürütmeyi hedeflemişlerdir.

   Bu bağlamda ilk aşamada Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919'da Samsuna çıkışı ile anti-Emperyalist Ulusal Kurtuluş savaşı verilmesi bilinci ile Amasya Özgürlük Bildirgesini yayınladıktan sonra;

    Sivas'ta Kongre toplanmasını ete kemiğe büründürür ve 7 Eylül 1919'da da Ulusal kurtuluşu (Milli Mücadeleyi) yurtsever asker-sivil arkadaşları ile birlikte  bölgelerinde örgütlemeye başlarlar.

    ilk aşamada 1920'de, Ulusal Kurtuluş Savaşını da örgütleyecek milli bir meclise ihtiyaç vardır. O yüzden TBMM'nin açılması öncelenmiştir. 1922'de başlayan Mudanya Ateşkes görüşmeleri ile başlayan barış süreci de, TBMM ve ülke içinde de bir takım siyasi hareketlenmelere sebep olmuştur.

   Sürecinin sağlıklı yürütülmesi amacıyla Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuku Cemiyetleri kurulmuş ve bir yandan da siyasi bir misyon üstlenmeye başlamışlardır.

    Mustafa Kemal ve arkadaşlarının 1919 Samsun'a çıkış ile başlayan ve Anadolu'da örgütlenen Ulusal Kurtuluş süreci başarıya ulaşmış, savaş kazanılmış;

    1923 yılına gelindiğinde ise bu Cemiyetler, kuruldukları yerlerde, siyasi bir yapı haline dönüşmüşlerdir. 

    Bu Cemiyetler, 6 Aralık 1922'de Tabelalarını indirerek, Atatürk ve Devrimci Ulusal Kurtuluş Savaşçılarının önderliğinde fırka/partileşme çalışmalarına başlanmışlardır.

  Tarihler,  9 Eylül 1923'ü gösterdiğinde ise, kazanılan anti-emperyalist savaştan sonra, kurulacak yeni Ulusal Devletin yapılandırılması için de, HALK FIRKASI kurulmuştur

   Bu siyasi yapı 1924'de, Cumhuriyet Halk Fırkası, 1935'de de CUMHURİYET HALK PARTİSİ adını almıştır.

   İlk olarak emperyalist devletlere karşı bir savaş kazanan, ardında de Ulusal Devletini kuran bu siyasi yapı, artık dünyanın değişen ve gelişen süreçlerine bağlı bir siyasi yapı olarak, kendisine siyasi ve ideolojik bir yol haritası  çizmiştir.

    ilk önce partinin (CHP), daha sonra da kurulan devletin kurucu ve değişmez ilkeleri, CUMHURİYETÇİLİK, HALKÇILIK, MİLLİYETÇİLİK ve LAİKLİK olarak belirlenmiştir.

   Birinci Dünya (Paylaşım) Savaşı biter ve 1935'lere gelindiğinde ise, başlayan dünya ekonomik krizinin de etkisi ile:

    DEVLETÇİLİK ve DEVRİMCİLİK ilkeleri, olmazsa olmaz gereklilik olarak parti tüzüğündeki değişmez yerini almıştır.

   Gerçekten ülkenin o zor dönemlerinde  CHP,  kurucu ve kurtarıcı partisi olmuştur. CHP'yi sıradan diğer siyasi partiden ayıran en önemli özelliği bu tarihi ve tarihi misyonudur.

    Bu bilinçle, Kuruluşun ve Kurtuluşun Partisi CHP'ye, nice 99  yıllar diliyorum.

    Yalnız CHP üyeleri, oy verenleri için değil, bu ülkenin geçmişini bilen, sahip çıkan herkes için Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)'nin kuruluş yıldönümü;

    Ve Ulusal Kurtuluşumuzun ve Bağımsızlığımızın simgesi İZMİR'İN de KURTULUŞUNUN 100'üncü YIL DÖNÜMÜ, KUTLU OLSUN.