Yaşamda en çok, yaşanmışlıkları severim.

Severken de, sevmişlikleri değil, "sevgileri" severim. İçten, güzel sımsıcak. Dokunduğunda, kanından canından hissedeceğin.


İlk insan için sevgi neydi bilmiyoruz demek doğru değil. İnsan, evrimi geriği, fiziki varlığı kadar, duygusal tarafı da olan bir varlıktır.


Belki de onun için sevgi, yaşamda kalmaktır, kim bilir. Biz de onu, görmezlikten gelip geçmişizdir. Ve bu anlaşılırdır.


O kadar evrimleşmenin ardından, insan için hep iyi ve güzel şeylerin olduğunu düşünürüz değil mi?


Keşke, İnsanın evrimleşmesi hep iyiden ve güzelden yana da olaydı. Ama bazılarında olmadı.


Hatta bu, bazılarında anlaşılabilirdir de!..


Ama işin en gülünç olanı, her şeyi görmek, ya da çoğu şeyi görmek ve görmemezlikten gelmektir.


İnsan vardır, en güzel sözcükleri sayar size, görünce, telfonda her ne ise. Ama sesinde bir tını vardır ki, anlarsınız içtenliğini, yapmacıklığını ve oynadığını.


Böyle durumlarda, hep Necati Siyahkan'ın, çok kişinin bilmediği o şiiri aklıma gelir ve gülerim.


Siyahkan der ki:

"..Ve kavgasız geçen günlerimin neşesi yoktur.

Yasamızda

Akvaryumlu meyhanelerde

Zümrüt yeşili gözlerine

Türkü yakmak yok

Biz çoktan erittik

Yüreklerimizin çelik potasında

Sütun bacaklı kızların

Göz Bebeklerini

Yasamızda

Kilit vurulmuş

Yasak kapıları

Kırmak yok

Açmak var

Suları

Gürül gürül

Akıtmak var

Ve tüm insanları

İnsanca yaşatmak var. ...." derdi.


Evet, o kadar yaşanmışlıktan sonra, o kadar da kolay anlıyorsunuz ki, nerede, nasıl ve kimin için satıldığınızı,


O kadar çok kolay anlıyorsunuz ki, ucuz masalarda, kirli tabaklarda, nasıl meze edildiğinizi.


ve gülüyorsunuz, dost gibi, arkadaş gibi sözler ile sarılırken, gönüllerden, akıllarından geçenleri.


Ve sadece gülüyorsunuz. hatta bazen, gülücüklerinize bile acıyor, "gülücüğe bile değmeyecek" gülücüklere gülüyorsunuz.


Sanırım, görmezlikten gelindiğinizi anlasanız da, yinede boşver iki kelamdan tasarruf etme, söyle söyleyeceğini diyor insan.


Geldiğin gibi gitmesini de bilmeli insan.


Dokunduğun gibi değil ise eller, el bile sallamanın gereksiz olduğunu da, saklamının bir anlamının olmadığını da, bileceksin.


Bazen, "hadi bana eyvallah" demesini bilmeli insan.


"Hoş bulduk" dediği gibi.


Her ne kadar Mevlana "Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir" dese de, umut da sevgi için ekilmeli.


Sevgide, emek harcanacağa verilmeli.


Yok demek bilinmeli.


Görmezlikten gelme, görülmeli.


Bazen de, "hoş"ça kal, demek gerekir ise, "hoşça kal" denilmeli.


Evet, günü gelince de, tutun ki öyle olsun, senin için bedel ödenecekse, ödemeyenlere, Hoşça kal, denilmeli!..


Hoşça kal bile değmeyecek ise de. Yined e Hoşça kal denilmeli.


Hoşça kal!..