İmar Barışı ile
ilgili aylardır süren reklamlardan biliyoruz, Türkiye barışıyor. Otel, villa,
fabrika, rezidans, okul, hastane vs fark etmiyor…
SİT alanında, Hazine
alanında, yaylalarda yayılan kaçaklardan ormanlara ve tapulu alanlardaki artışlara
malumunuz herkesi ilgilendiren bir konu. Masum ‘kaçaklar’da sıkıntı yok.
Ama asıl sorun istismarlarda. Yaylalara kaçak oteller konuyor, villalar
yapılıyor…
Bu arada bir diğer konu başvuru yapanlardan bilinen o ki o
kadar kolay değil. Vatandaşın tek başına
altından kalkması zor. Profesyonel yardımlara ödeyecek bütçesi var mı o da
sıkıntı…
Ama barışıyoruz, işte…
Hem devlet kazanıyor,
hem vatandaş görüntüde. Daralan belediye ve kamu bütçeleri rahatlatılıyor.
Tapuya, belediyeye, Çevre Müdürlüğü’ne yapılan ödemeler nefes niteliğinde…
Peki ya istismar…
Hazır barış gelmişken biz de barışalım diyen uyanıklar yok
mu…
Var, elbette. Dün Antalya Valisi açıklamış, “Kaçaklardan belediyeler sorumlu” diye.
1 Ocak’tan itibaren yapılan kaçakların sorumluluğunun belediyelerde olduğunu
aktarmış…
Kanunlar gereği ilçe belediyeleri ve büyükşehir zaten bu
konuda sorumlu. Hatta kaçakları yıkma konusunda yetkili…
İşte geçtiğimiz günlerde Döşemealtı’nda kaçak bazı yapılar
yıkıldı. Her ilçede mevcut kaçaklar konusunda öncelik neydi bilemiyorum ama
devamı gelecektir diye düşünüyorum…
Şimdi merak ettiğim ve vatandaşın merak ettiği yaylada,
merkezde, ormanda bir gecede kondurulan yapılarla ilgili ne yapılacak?
Ne yapılıyor?
Elbette barış gelmeliydi. Ama hatları, hudutları ne olmalıydı?
Enikonu incelenmeliydi. Ne diyelim hayırlı olsun. Barışalım…
Hasan Amca da barışsın, Hasan Ağa da…
Holding de barışsın, gariban Ayşe Teyze de…
50 BİN GARİBANA AF
MI!
Bir diğer konu da başka bir barış. Uyuşturucu taciri,
torbacı denilen yaklaşık 50 bin 386 kişiye af müjdesi…
Onlara müjde, vatandaşa karar haber…
‘Gariban çocuklara af’ diye nitelenen konu da oldukça
sıkıntılı. Elbette bu çocukları, gençleri, vatandaşları topluma kazandıralım.
Ama yöntem direkt af mı olmalı? Sınırları ne olmalı?
Zaten kanayan bir yara olan bağımlılıkla mücadele ve önleme
konusunda yol alamazken daha tehlikeli bir boyuta yol açılır mı?
Bir daha düşünmekte fayda yok mu?